bugün, ilk defa gerçekten ciddi bir girişimde bulundum sigarayı bırakmak adına..
doktora gittik, kocam ile..
nedir dedik hocam bu işin sırrı, nasıl bırakılır bu meret?
öle kolay değil dedi o da bize..

gidin önce bi kolunuzu delsinler, zaten azıcık olup da size bile yetmeyen kanınızı alsınlar..
sonra gidin, içinizi dışını radrasyona maruz bırakıp bir resmetsinler..
sonraaa... kalbinizin içinde birbirinizden başka nelere yer var onu da bi öğrenelim.. kolunuza bacağına çiçek ıslatma fısfısı ile su sıkıp garip mandallar bağlasınlar..
başkaaa... gidin bi garip alete, adeta son nefesinizi verir gibi üfleyin. tabi o üflediğiniz aletin başında bekleyen abla da cehennem zebanisine benzesin ki, son nefes benzetmesi yerini bulsun..
eh bi de "aldık bunu işe ama ne iş yaptırsak bilemedik" dediğimiz biri var. hah, gidin ona iş olun, kursağından helal lokma geçsin. bi kağıtlar vercem size ama sakın siz okumayın. bırakın o size okusun. sevaptır adamı zorda bırakmayın..

gık demedik yeminle, ne derse yaptık.. sonra sonuçlarımızı almaya gitmek için bile üşenmedik, yokuşlar tırmandık. kapısına dayandık..

evet, sigarayı bıraksak ne güzel olurmuş.. bunun için etrafımızdaki herkesi haberdar etcekmişiz. bakın burdan sölüyorum size, biz sigarayı bırakmaya çalışıyoruz :))
sonracığıma; aklımıza sigara içmek düştüğünde önce iki yudum su içecekmişiz ondan 2 dk. sonra fln sigara içcekmişiz. ona da tamam.
kahveden sonra sigara içmeden önce meyve yicekmişiz, sonra sigara içcekmişiz. insan sigarayı kahveden sonra içmez ki kardeş, kahve ile birlikte içer demedik tabi, tıbba saygımız sonsuz..
ayrıca sigarayı sol elimizle içcekmişiz. ona da tamam.
amaaaaa, bundan böyle uzun samsun içecekmişiz!!!! hadi buyur! yahu içilir mi o sigara arkadaş!
bak öylesine iyi niyetliyiz ki, eve dönerken birer paket de uzun samsun aldık hakkaten. ama ne içtiğini anlamıyor ki insan.. biri bitince hemen ikinicisini yakası geliyor.

haaa bi de ne zaman sigara içersek not alcakmışız. nerede içtik, saat kaçta içtik, neden içtik diye.. tamam ulen! ne dersen yapıcaz.. yeter ki kurtar bizi şu meretten, aman doktor dedik..

aslında dememişiz; sadece ben demişim, kocacım o sırada doktora uyuz olmakla meşgulmüş :)) tabii ben dünyanın eeeennn güzel kadını olduğumdan, etrafıma belli bi mesafeden fazla yaklaşan her karşı cins bana aşık olduğundan zavallı doktorcağız da cazibeme kapılmaktan kendini alıkoyamamış ve bana vuruluvermiş. tüm yapılacakları bana anlatmış, benimle şakalaşmış, halimi hatrımı sormuş.. lakin kocacığıma hiç bakmamış, onun hatrını sormamış.. şimdi benim kocam bu doktora kafa atmaz  mıymış :))))

tabi bütün bunlar yaşanırken komik değildi ama kocam da beni kıskandı diye sonradan eğlenceli hale geldi ne yalan söliim :)))

bu macera da böyle geçti gitii. bakalım, on gün sonra tekrar gideceğiz doktora.. elimizde sigara raporumuz ile birlikte.. ne dersiniz, kahramanlarımızı başka ne maceralar bekliyor bundan sonra?
12.12.2011

MuSiC

hani hobilerini sayarken "müzik dinlemek" eylemini söyleyenler var ya; ben onlara acıyorum!
yemek yaparken, internette gezinirken, kitap okurken fln dinleyenlerin de şuursuz olduğunu düşünüyorum.
müzik; başlı başına bir mesaidir. işi gücü bırakır, en fazla bir bardak/kadeh indirip kaldırabilirsin müzik dinlerken.
zaman ayırmak, dikkat kesilmek gerekir diye düşünüyorum. his işi çünkü bu.. adam yaratırken hissetti, sana da bişiler hissettirsin diye seninle paylaştı; sen soğan kokusuna meze ettin gitti, öle mi?
bak mesela, şu şarkıyı bi dinle.. ama anlattığım gibi dinle bi.. başka hiçbişey yapmadan beraberinde.. zaten sözleri de yazıyo altında, sözlerine de dikkat ederek, müziği bi içine çek.. o gitar ile piyanonun muhteşem uyumu arasında bi kaybol..
ne demeye çalıştığımı anlayacaksın o zaman işte..

çok bilinen de bi şarkı, muhtemelen daha önce çok dinledin. ama hiç dediğim gibi dinledin, ne anlatıyo bu adam dedin mi bakalım.. hadi sana bi şans, aç dinle!

not: Starsailor'a bayıldığımı sölemiş miydim??


ne kadar boktan bi gündü yaleppim!
çok ağladım, çok konuştum, bi de bok gibi içtim!
sora efendice sızdım.. ama tahminen 3 saat kadar uyuduktan sonra hortladım.. 23.15 civarında uyandım ve evet şu anda uyuyamıyorum. midemde iğrenç bi ağırlık var..çılgın gibi susuyorum durmaksızın ve nerdeyse 1,5 litre kola içtim uyanır uyanmaz.. ağzım felan çamur gibi yeminlen.. gözlerim ağrıyo bi de.. sanki beni bi temiz dövmüşler, bi kenara bırakmışlar gibi. başım çatlıcak sanki...

hep diyorum kendime, geçti kızım senden öle içelim hiçbişey olmasın zamanları.. içince yamuluyosun artık, bi kabul et şunu.. ağzınla iç, edebinle bırak..
8.12.2011

YoRGuN

dünyaya öyle bir yerden bakıyorum ki, hiç bir şey görünmüyor..
yanlış benim, seziyorum; lakin sahiplenemiyorum.
ben bu hayatta üzerime düşen herşeyi yapıyorum..
kavgaysa kavga, yenilgiyse yenilgi..
yoruluyorum, hırpalanıyorum, çok çok üzülüyorum.
ama hala daha; herkeslerin elde ettiği o güzel hayatı, elde edemiyorum..
yanlış benim, seziyorum; lakin sahiplenemiyorum........
hiç "örtü altı sebzeciliği" nden bahseden insanlar oldu mu etrafınızda?
domates kabuğunun kalınlığına bile israil'in parmağının karıştığını konuşan peki?
yaaa, işte.. eskiden olsa varsa yoksa cost, efendime söliim rapor, maliyet, consumption vs.. o ne öle.. varsa yoksa turizm.. ama artık öle mi?
biri örtü altı sebzeciliği anlatıyor, biri limanlarda kullanılan ekipmanların yeterliliğini tartışıyor, biri ihracat yapmanın minimum gereklerini sorguluyor..
hegel'in diyalektiğini konuşan bile var, öle diim :))
çok renkli, rengarenk, adeta gökkuşağı burası.. bi de bana "gitme oraya, sen istanbula alışkınsın, sıkılırsın çok, kaçıp gelmek istersin" diyenler olmuştu buraya gelme kararı verirken.
insan böle bi ortamda sıkılabilir mi yahu?

o diil de, karşıki dağlara kar yağmış ha.. oradan eser rüzgar, bizim havamızı azcık bozsa da; burası hala güneşli sayılır. öğlen; üstümüzde uzun kollu badiler ile bahçede 1 saate yakın üşümeden oturduk mesela..

 bi yağmur yağıyor ki burda arada, öle bi yağmur yook! hani dolu yağar bazen, koca koca buz kütleleri düşer yere.. işte o buz kütlelerinden daha büyük yağmur tanesi gördüm ben burda.. hiç bu kadar büyük taneli, bu kadar uzun süren ve bu kadar şiddetli yağan yağmur görmemiştim. aslında evde olup, dışarı çıkma mecburiyeti barındırmadan, elinde sıcak kahve, önünde bir ısı kaynağı ve pohidi kıyafetlerle sıcacık şekilde yağmur izleme şansım olsa benim de, belki ben de "ne güzel memleket" derim buraya. ama benim gibi işe yürüyerek gitmek zorundaysanız, hayattan bezdirici olabiliyor. ilk geldiğim zaman, ki geçen sene bu zamanlara tekabül eder, ilk iş günümde öyle bir yağmur yağmıştı işte.. ne taksi durağı bilirim ne bişey.. işe gitcem ilk gün diye düştüm yollara.. yol toplam 15-20 dk sürüyor ama yağmurda daha da uzun tabi.. altyapı diye bişi yok zaten.. tüm su yollarda birikmiş. gelip geçen arabalarda hız kesme diye bişi de yok. bi yandan yağan yağmur, bi yandan arabaların sıçrattıkları ile yaklaşık yarım saat süren yürüyüşüm sonunda kelimenin tam anlamıyla donuma kadar ıslanmıştım..sabah 08.30 dan akşam 17.30 a kadar çoraplarım kurumadı mesela o gün. ayakkabılarımın içi-dışı da öle.. o kadar üşüdüm, o kadar perişan oldum ki; ne işim var benim burda diye bile düşünmüştüm.. ama sonra tabi öğrendim taksiye nerden binilir, öle yağmurlarda ne yapılır.. okulda, yürüyerek gidip gelen tek hoca benim, diğer herkesin arabası var.. bu şartlar değişmediği sürece, bu tarz kaçma noktalarını öğrenmekten başka da şansım yok galiba..

o diil de şu araba konusunda; annemle babam daha ayrılmadan önce hatırlıyorum, babam "senelerdir çalışıyorum, bi arabam olmadı benim" diye ağlardı. en çok arabası olsun isterdi, onun için araba önemli bi semboldü... sanırım ben de daddys girl olarak onunla aynı kaderi paylaşacağım bu gidişle.. ben de 18 yaşından beri en çok araba sahibi olmak istedim. hem öle çok istedim ki; kazık kadardım, "şu yoldan geçen Passat'ları saymaya yeltensem ve 10.000 tane saysam, benim de bi tane olur mu?" diye temennilerde bulunurdum. 30 yaşına geldim hala tık yok :)) olacağına dair en ufak umudum da yok üstelik. en iyisi bu hayale ulaşamama durumu beni aşağıya çekmesin diye, belki de ben bu konudaki hayallerimi yok etmeliyim.. ne bilim...

ne diyodum, rengarenk....
7.12.2011

EsKiLeRrR..

işim gücüm yokmuşcasına, tüm eski yazılarımı okudum dünden bugüne.. yahu ne kadar sıkıntılı günlerde ne güzel şeyler yazmışım.. okudukça hoşuma gitti, okudukça güldüm durdum :)

uzun zamandır o kadar güzel yazamıyorum. içerik açısından değil söylediklerim, üslup bakımından.. espriler, komiklikler, bi takım enstanteneler :)

hava yağmurlu burda bugün.. rutin olarak ruhumuz karardı felan ama geçti.. işte o eski yazıları okuyup kıkırdadıkça içim açıldı..

sınav kağıtlarını okuyorum bi yandan.. oldukça fazla komik malzeme var aslında elimde ama onları sizinle paylaşmak etik dışı :p kah gülüyorum, kah kızıyorum..

eskileri okudukça; eski işimde nasıl da sıkıldığımı, boğulduğumu bir kez daha farkettim. ve dolayısıyla şu anki işimdeki huzurumun kıymetini bi kez daha anladım.

yanımda yakınımda gençler; gülüp kıkırdayan genç kızlar,  kendi üsluplarınca şakalaşan genç delikanlılar... hepsi de sana saygılı, seninle zaman geçirmeye hevesli.. insan gençleşiyor yeminle :))

hadi bu da bugünün şarkısı olsun :))
eğlenin durmayın!!!!


6.12.2011

EvReKa!!

çözdüm sonunda!
devlet dairelerinde işlerin neden yürümediğini, neden hep "bugün gidip yarın gelmemiz gerektiğini" çözdüm.
insan, içinde olunca daha net görebiliyo çünkü.. özellikle "özel sektör" terbiyesi aldıysanız (ki ben buna özel sektör dayağı yemek diyorum)...

devlette; hiç bir iş, spesifik olarak birinin işi değil! evet, olay bu...
her iş ortada, artık kim yaparsa.. sen yaparsan temelli sana kalıyor, o yüzden kimse üstüne almak istemiyor.. herkes "ben beceremem" takılıyor..
hiç bir iş yürümüyor..
e her iş de birbirine bağlı maalesef.. biri -beceremeyince- sen de kendi işini yapamıyorsun.
işte böle durumlarda, dayak yemiş bi cengaver çıkıyor ve "yeter ulan; çekilin şöle, ben yaparım" diyiveriyor.
heh işte o saatten sonra artık o cengaver "her konunun uzmanı" oluveriyor.
adeta çalışmayan sifonlar bile o cengavere sorulur oluyor :)

e bu cengaver de ölümüne cengaver değil, bu olayın çarkları arasında ezilip gitmeye mahkum.. "her cengaver, stabilitenin cazibesine kapılacaktır" hah, yaz bunu da bi kenara, büyük laf :) ne oluyo sonunda, kapısına gelen her işe "ben anlamam" demeyi öğretiyor ona sistem.. sonunda her iş yine ortada.. ta ki yeni bir cengaver çıkana kadar..

şanslıysanız; devlet ile işiniz cengaver doğuşlarına denk gelir.. işte bu da en baba hayır duadır zannımca.. hani anneler der ya "allah işini rast getirsin" diye. heh işte benimki de bu :)))
1.12.2011

ALaYıNa İsYaN

kendimi tekrarladığımın farkındayım ama...
kim antalya sıcak memleket dediyse b..k yemiş! donuyoruz burda yahu! ufo denen zımbırtı, ruhumdan, kalbimden, kocamdan daha yakın bana :) onunla yatıp onunla kalkmak, onu her gittiğim yere yanımda taşımak istiyorum!!
"nasıl olsa antalya sıcak yaee, ısıtma tesisatı yapmaya ne gerek var" diyen yetkiliyi bi bulsam; alıcam yetkilerini elinden, elleri bomboş kalıcak! istanbulun doğalgazını, kombisini seveyim..
ısıtma sistemi olmadığı gibi (ya da bundan mütevellit), su ısıtma sistemi de yok! günısı diye bişi var. aman ne kadar çevreciyiz efeeem.. güneş enerjisi ile ısıtıyoruz suyumuzu her daim, çevreyi koruyor, penguenleri kutuplarda üşütmüyoruz. ama biz burda üşüyoruz, smokinli bıdıklar! ısınmıyor arkadaş o su! sıcak su musluğundan ipten hallice bi su akıyor, çoğalması için soğuk su musluğunu açmak icap ediyor ve fakat insanın eli gitmiyor! zaten banyo da buz gibi..
velhasıl kelam; son günlerde biraz pis gezmek zorunda kaldım, gücüme gidiyor! zaten saçlarım ince telli böle, yağlanıyor çabucak.. sanırsın evsizim, homelessım.. böle bi zor durumdayım...
tüm isyanım buna aslında benim, büyütülecek bişi değil. bi ufak doğalgaz anlaşmasına bakar ecnebi memleketleriyle.. ufak bi boru hattı ihalesi.. azıcık altyapı fln. maksat gelecek nesiller üşümesin. kendim için bişi istiyosam namerdim :)

 
MüTeveLLi HeYeTi © 2009. BaLıK GöZüNDeN İNeK!