önemli şeyler okumaya başlamadan önce, çıtır çerez şeyler okurum önden. hevesim yerine gelsin, hazırlanayım diye. bu sefer de öle yaptım. çok komik olduğuna ve tek solukta yorulmadan okuyacağıma inandığım bir kitabı seçtim ve düşündüğüm gibi de oldu. hemencecik okudum, bitti. hazırdım! bir süredir aklımda yer etmiş bir kitabı okumaya hazırdım artık. kitabın ağır olduğunu biliyordum. edebi olarak ağır değil ama, içerik olarak ağır. beni sarsacağını, zorlayacağını da biliyordum. ama okumalıydım.
aç parantez: benim böle de bi huyum var. kitap eğer tarihte yer edindiyse, önemliyse ve pek çok kişinin okumaya cesaret edemeyeceği kadar sıkıcıysa, ağırsa fln; mutlaka okumam gerektiğini hissederim. tarihte adı geçen bir şeyden eksik kalmamam gerektiğini düşünürüm. "ben bunu da yaptım" diyebilmek için belki. evet, çirkin bir şey, hiçbir entel dantel hadiseden eksik kalmak istememek ama ne yapayım, birileri bir yerlerde entel mevzulardan bahsediyorsa ve benim söyleyecek tek sözüm yoksa, kendimi -hiç- hissediyorum. o yüzden de hiçbir konuda uzman değil ama her konuda söyleyecek sözü olan kişi olmayı seçiyorum. kapa parantez.
nitekim öyle de oldu. kitap beni fena sarstı. elime alasım gelmiyor. aslında sıkıldım da belki biraz. psikolojide buna "duyarsızlaşma" deniyor. bir uyarana çok fazla maruz kalan kişi, artık o uyaran tarafından uyarılmaz oluyor. (burada konuyu gay olmayı seçen erkeklere getirebilirdim, yapabilirdim bunu, ama yapmayacağım.) mesela çiçekçide çalışan birinin, siz girdiğinizde midenizi bulandıran baygın çiçek kokusunu duymaması, çöpçülerin çıldırmadan çöp toplamaya devam edebilmesi ve hatta savaşlarda insanların yaşanan herşeye rağmen orada kalabilmesi gibi... işte bu kitap da bende buna benzer etki yarattı. ilk başlarda şaşkınlık, tiksinme, gözlerimi belertme efektleri eşliğinde okuduğum kitap; sonra sonra, sıradan bir kitap gibi gelmeye başladı. ve sıradan oluverince, sıkıcı da oluverdi. belki de çevirisi çok kötü olduğundan, bilemiyorum.
bu kadar bahsettikten sonra, kitabın ismini fln da vermeliyim sanırım. önce yazarından başlayalım. "Marquis de Sade" (ilgilenenler için ayrıntılı bilgi) uzun uzun okuyamam ben onu diyenler için kısa bilgi: Sadizmin kurucusu kabul edilen zatı-şahane :)) 29 yılını hapiste, 13 yılını akıl hastanesinde geçirmek zorunda kalmış, bu yazdıkları yüzünden; o kadar diyim ben sana... ve ben şu anda onun en önemli kabul edilen eseri olan "Sodom'un 120 günü" adlı kitabı okumaktayım. (bunun filmini de yapmışlar ağa) adamcağız bu kitabı hapiste yazmış ve ölümünden uzun yıllar sonra bulunup yayınlanmış.
şimdi.. sadizmin kurucusu kabul edilen, hatta bu akımı adı verilmiş olan adamın başyapıtı hakkında neler hissettiğimi az buçuk kavramışsınızdır sanırsam.
bir tarafım "at kenara bu sıkıcı kitabı" derken diğer tarafım "ama bilmen lazım, okumuş olman lazım" diyor. kitap kötü de olsa, "kitap kötüydü hocam" diyebilmeliyim. benzetmek gerekirse; hiç kafka okumamış birinin, "ben kafka sevmem" demesi gibi bişi benim için.
(not: bence kafka okumamış insan olmamalıdır, böyle de kafatasçı olabilirim yeri geldiğinde. tabi bu benim fikrim. hatta bu fikrim yüzünden çok yakın bir arkadaşımdan azar bile işitmiştim. ben kendisine 1984'den bir örnek veriverdim bigün. örnek dediysem de "big brother watches us" dedim yani, konuyla çok alakalı bi yerde. suratıma boş boş bakınca, "1984 yahu :))" dedim. o boş bakmaya devam etti. ben de açıklamaya giriştim. "var ya abicim george orwell'ın kitabı, 1984, okumadın mı?" diye.. o da bana kızdı; herkes beni okuduğum kitapları okumak zorunda değilmiş. "ama" dedim "bu bi klasik yahu" o daha da patladı. insanları okudukları kitaplarla, dinledikleri müziklerle sınıflandıramazmışım, herkes benimle aynı zevke sahip olmak zorunda değilmiş, herkes klasikleri okumak zorunda da değilmiş, hatta insanlar okumak zorunda da değilmiş, bu onları gerizekalı yapmazmış. eğer bu sebeplerden insanlara gerizekalı muamelesi yapmayı, onları küçümsemeyi bırakmazsam çok arkadaş kaybedermişim, insanların hakkımdajki fikirler değişirimiş vs vs.. işitiiğim bu azardan sonra fikirlerim çok değişmemiş olsa da, dışa vurmamayı öğrendim :))
neyse efenim, velhasıl kelam; son zamanlarda kaybettiğim okuma hevesimi yeniden kazandığım şu günlerde okumakta zorlandığım ama "kötü içerikli" de olsa okumak zorunda hissetiğim bir kitap tarafından ikilemde bırakılmış bulunmaktayım. zorlanıyorum, sıkılıyorum. ne yapsam bilemiyorum. okumamayı kendime ne kadar yediremediğimi, üstteki paragraftan anlamışsınızdır zaten. çok kararsız kaldım. bu kitap yüzünden hevesimi tekrar kaçırmak da istemiyorum, çünkü sırada "anne frank'ın hatıra defteri" var :)) ne yapsam bilemedim :))))
0 yorum:
Yorum Gönder