13.10.2014

Rakam

Dün gibi sanki ama üstünden 596 gün geçmiş..
596 defa güneş doğmuş üstüne!
Kim bilir kaç dolunay, kaç güneş patlaması, kaç yıldız yağmuru..
O gün doğan çocuklar, baba diyor şimdi :(
Bir kez daha saygı duydum bak sana..
Ne inatmış yahu, ne inatmış!!
Gerçekten sözünün eri bir insansın..
Tebrikler..
Cidden..

Ne diyordu Umay, 97'de?
"Biraz daha geç kal ki, bir şey daha bulayım..
Bir gerçek daha,
Yanında dublörüyle..
Bir gerçek daha ister misin?
Özlemiyorum seni..
Bir gerçek daha?
Hiç sevmedim seni..
Belki de başka bir ... peşindeyim..
Her şeyi unutuyorum.."


Böyle hemen her akşam rakı içecek biriyle evlenmek istiyorum..
Hayattaki yegane gayesi, eve gelip benimle rakı içmek olan biriyle..
İyi günde şerefe, kötü günde kedere içebilecek birini...

Benim hiç sevmediğim felsefeyi biraz bilsin isterim.
Çünkü evlilik dediğin, biraz birbirini tamamlamak neticede..
Benim eksiğim, onun tamı olsun..

Kelimelerle arası iyi olsun..
Çünkü ben içtim mi, içimden bir sefil kelime oyuncusu çıkıyor..
Bana laf yetiştirsin, ilham olsun...
O konuşsun, ben yazayım istiyorum..
O da yazsın sonra, ben de ona bir iki şey yazdırabileyim, ilham olup..

İşte istiyorum, istiyorum da..
Şu hayattan hangi istediğimi alabildim ki diye sormadan da edemiyorum..

Şimdi kalksam, en sanalından evlenme teklif etsem Ali'ye..
Kesin annesi izin vermez benimle evlenmesine...

11.10.2014

Had..

Ne demek seni tam sevmiyorum?
Ben senin iki gözüne aynı anda bakamıyorum bile..

Ne haddime, tüm varlığını tam olarak sevmek?
I.
Canım!
Benim kalbimi sana yapmışlar..
Ne zaman adını duysam, sahibini görmüş köpek gibi çırpınışı bundan..
Al istersen..

II.
Canım!
Ellerimi sana yapmışlar benim..
Her avuçtan düşmesi bundan..
Muhtemelen yerli yersiz üşümesi de..
Böyle çok işlevsiz..
Al istersen..

III.
Sahibi olmadığım bir şeyin, ömürlük bakıcısı olmak zor..
Sahibi geldiğinde mahcup olmamak için, kendimin gibi bakmak..

Her şeyim emanet..
7.10.2014

SöyLe...

Bilmez misin; dökerim yüzümü her ağladığımda..
Bilmez misin, geriye kalmaz tek bir mimik bile...

Söyle Allah aşkına,
Nesini sevmedin yüzümün?

Vücutta olağanüstü koşullar oluştuğunda hızla kana salınır.
Çevresel damarları büzer; kalp, kas ve beyin damarlarını açar, kan basıncını yükseltir.
Kalp hareketlerini hızlandırır, kalp debisini artırır.
Bağırsak hareketlerini yavaşlatır.
Karaciğerde depo edilmiş glikojeni yakarak, glikoza çevrilmesini, bunun da kana geçerek kan şekerinin yükselmesini sağlar.
Serbest yağları ve laktik asidi artırır.
Bronş kaslarını gevşetir, solunumu derinleştirir ve hızlandırır.

Böylece kişi acı, korku, endişe hissetmez..
Her zamankinden daha kuvvetli ve dayanıklı olabilir..

Daha hızlı koşabilir, normal şartlarda kaldıramadığı ağırlıkları kaldırabilir hale gelir..

Son zamanlarda ayyuka çıkan ve çıkmasında payımın büyük olduğunu düşünmekten keyif aldığım "akademik zam" vesilesi ile; uzun süredir içimde kalan bir kaç şeyi yazmak istiyorum..

Akademinin en alt kademesinde iki grup var..
Öğretim Görevlileri
Araştırma Görevlileri

Öğretim görevlisi fakültede ya da daha fazla oranda ilçelerdeki meslek yüksek okullarında görev yapar.. (ki ben ilçede görev yapan bir öğretim görevlisiyim)
Görev tanımları 2547 sayılı yüksek öğrenim kanununda şu şekilde geçer:
Öğretim Görevlisi: Yüksek öğretim kurumlarında ders vermek ve uygulama
yaptırmakla görevli öğretim elemanıdır.

Görev tanımlarını açacak olursak; ders vermek, öğrenci danışmanlığı yapmak (buna öğrencilerin ders kayıtlarını yapmak da dahil), okulun idari görevlerinde hiç bir maddi karşılık almadan bulunmak, okuldaki komisyonlarda görev almak (bazen bu komisyonların görevi sabaha kadar sürebiliyor)
Görev tanımı dışında; akademisyen olmanın verdiği vicdani yük ile, akademik çalışma yapmak (makale yazmak, kongrelere katılmak, yayın yapmak) ve lisans üstü çalışma yapmak var..

Mesela biraz kendimden bahsedeyim..

Merkeze 120 KM mesafedeki bir myo'da görev yapıyorum.. Program koordinatörüyüm, tüm ders kataloglarının hazırlanması, sisteme tanıtılması ve ders görevlendirilmelerinin yapılması benim işim.. 200'den fazla öğrencinin danışmanlığını yürütüyorum, ders kaydını yapıyor ve her tür sorunları ile ilgileniyorum.. Bunların yanında bölümde iki hocayız ve diğer hoca sadece 2 gün okula geliyor.. Bu sebeple haftada 32 saat derse giriyorum.. (ki bir öğretim görevlisinin maaş karşılığı olarak girmesi gereken ders sayısı haftada 12 gündüz saatinden ibarettir. Müdür yardımcısının ise haftalık zorunlu ders yükü 6 saat ile sınırlıdır.) Bu girdiğim dersler için önceden (gece geç saatlere kadar ya da tüm haftasonu boyunca) ders hazırlıyorum. Girdiğim derslerden gece eğitimine ait olan 16 saat dersin sadece 8 saatinin ücretini alabiliyorum, gerisi kamu yararına.. (Sabah 08:30'da başlayıp, öğlen yemek arası dışında nefes bile almadan gece 23:20'ye kadar süren derslerim var)..Girdiğim her bir dersten; her öğrenciye, 4 not kriteri girmem gerekiyor.. Vize, final, quiz yapıyor, sayfalarca ödevler okuyorum... Her dönemin sonunda bir de bütünleme sınavları yapıyorum.. Aynı eziyet tekrarlanıyor yani.. Bu da yetmezmiş gibi; müdür yardımcısıyım.. Okuldaki tüm eğitim öğretim faaliyetlerinin yürütülmesi, sınav ve ders programlarının hazırlanması ve kontrolü, yürütülmesi ve sorunsuz sonlandırılması benim işim.. Bunun yanında her türlü sosyal ve kültürel aktivitede de yine ilk ulaşılan isimim... Mezuniyet törenleri, bahar şenlikleri, özel gün ve haftaların planlanması, her tür protokolün ağırlanması vb. benim işim... ( Müdür yardımcılığının tek kuruş bile maddi getirisi yok, bu arada) .. Bunun yanında akademik olarak yükselebilmek için yüksek lisans yapmaya çalışıyorum (hem de farklı bir şehirdeki üniversitede, hocayla mail yoluyla anlaşmaya çalışarak).. Yıllardır tezimi yazamadım yoğunluktan ve bunu garip bulmuyorum, bu şartlar altında... Bunun karşılığında kazandığım para xxxx lira gibi bişey.. Yılda 7 defa ek ders ücreti alıyorum... Onlar da ortalama xxxx lira civarında... [Vazgeçtim miktar yazmaktan.. Biraz utandım, bize reva görülen maaştan açıkçası :( ]

Peki Araştırma Görevlisi ne yapar?
Ar. Gör.'ün bir kaç ar. gör. le paylaştığı bir odası olur fakültede. Devlet memurları ile aynı mesai saatlerine tabiiler.. Görev tanımları 2547 sayılı yüksek öğrenim kanununda şu şekilde geçer: Araştırma Görevlisi: Yüksek öğretim kurumlarında yürütülen eğitim-öğretim,
araştırma, inceleme ve deneylerde yardımcı olan, yüksek öğretim kurumunun yetkili
organlarınca verilen akademik nitelikteki diğer görevleri yapan ve lisansüstü öğrenim
yapmakla yükümlü olan öğretim elemanıdır.

Yani: kendisine tahsis edilmiş odada oturur, hocası (yani asistanı olduğu kişi) gönderirse gider sınıfta ders anlatır. Hocası görevlendirirse sınav kağıtlarını okur, hocası görevlendirirse çevirisini yapar, hocası görevlendirirse anketlerini yapar, kendi kariyerini oluşturacak olan yüksek lisans derslerine girer (tek bir koridor geçerek hem de), hocasının çayını götürür, hocasının sigarasını alır, hocasının çocuğunun ödevlerini yapar, hocasının çocuğunu kreşten alır vs....
Tüm bu süreçlerin sonunda; anketini yaptığı çalışmaya adı üçüncü isim olarak yazılır fln.. Yüksek lisansını bitirdiğinde, doktorada yeri hazırdır. Çünkü hocası onu yarı yolda bırakmaz.. Doktorasını yapar ve bu defa da yardımcı doçent kadrosu onu beklemektedir. Sonra da işte; öğretim üyesi olur!

Araştırma görevlileri xxxx lira gibi bir şey kazanmaktadır..
Yani öğretim görevlilerinden fazla...

Üstelik kendilerini "araştırma yapmakla görevli bilim insanı" olarak görmekten ve topluma da bu şekilde lanse etmekten keyif alırlar.. Bilim dediğiniz çay götürmekse, gerçekten rakipsizdirler!

Akademide hiç bir işe yaramayan, bazı kodamanlar kendi çayını yapmaya üşeniyor diye istihdam edilmiş zavallılardır!
Üzerine bilim yaptıklarını iddia ettikleri konuda en ufak bir teorik bilgileri yoktur!
Şöyle bir örnek vereyim. Turizm alanında yaklaşık 15-20 yıldır kullanılan bilgisayarlı önbüro sistemleri, bazı eski basım kitaplarda doğal olarak yer almıyor. Ve aklındaki her şeyi kitaplardan öğrenmiş olan bu zavallı araştırma görevlisi, yazdığı makalenin literatür bölümünde otomasyon sistemlerinden bahsetmeyi unutuveriyor! Çünkü bilmiyor! Turizm alanında öğrenci yetiştirsin diye eğitilen bu zavallıcık, hayatında turist olarak bile otele girmemiş ki.. Maazallah girse, deskteki monitörleri görüp, resepsiyonisti oyun oynamakla itham edecek!

Bu kadar nefreti neden kustum?
#akademikzam konusunu tartıştığımız, sohbet ettiğimiz bir platformda densizin biri kalkmış; araştırma görevlisinin bilim üretmekle mükellef olduğunu, bunun yanında öğretim görevlisinin öğretmen statüsüne alınarak milli eğitim bakanlığına bağlanması gerektiğini yazmış!

Neymiş efendim, yüksek lisans yapan öğretmen de varmış...

Bre gereksiz, bre zavallı, bre kaynak israfı!

Seninle aynı sınava girdim (ALES)
Seninle aynı puanı aldım
Seninle aynı mülakatlara girdim
Tamamen aynı yeterliliklere sahiptik akademik olarak..
Ama ben tercihimi, birilerine çay götürmektense; öğrenci yetiştirmekten yana kullandım!

Bunca yıllık ömründe birilerinin dediklerini papağan gibi tekrar etmekten başka zerre katkın olmamış dünyaya.. Bırak bari biz, topluma akademik olarak faydalı olalım.. Gencecik çocuklara, üniversitenin nasıl bir yer olduğunu anlatalım, onlara meslek öğretelim.. Zira o çocukları senin eline bıraksak, adını bile unutacak çocuklar...
Yürü git, benim asabımı bozma; çapsız!


1.10.2014

BeN..

Sen bilmezsin ama ben masumdum..
Ufak bir yanlış anlaşılmaya kurban gitmiştim
Sen sevmezsin ama ben güzeldim..
Niceleri doyamazdı yüzüme bakmaya
Tanımazsın sen ama ben iyiydim..
Hakkımda edilmiş hayır dualar vardı

Ne zaman dışarı çıksam, kuşlar bana doğru uçardı..
Kuşlar için yapılmış bir deniz feneriydim
Deniz kenarlarında, parmaklarıma konarlardı...
Onlar için sığınacak liman idim
Sen bilmezsin ama ben özeldim...
Adıma yazılmış şiirler vardı..

Sen zahmet etmezsin ama ben..
Tanımaya değerdim...
Tanısaydın sevmeye, sevseydin bağlanmaya, bağlansaydın kalmaya..
Artık hiç bilemeyeceksin ama ben tüm bunlara değerdim..

 
MüTeveLLi HeYeTi © 2009. BaLıK GöZüNDeN İNeK!