26.12.2009

HoCaM!


çalıştığım yerde blogger'ı yasakladılar.. ne okuyabiliyorum ne yazabiliyorum.. oysa sabahları kahvaltılık simit ve çayla ne güzel oluyodu... çok mutsuzum be atom!


çevirilerimi yapacak bi babayiğit buldum... hem de 45+35 sayfalık 2 çeviriyi 550 TL karşılığında yapacak bana.. işalla kazık yemem bea :)


okul bitmek üzere.. yani ilk dönem.. 28 ve 29 aralıkta 3 sınav; 5 ocakta da 1 tane..sonra özgürüm.. en azından şubata kadar :) örgü örmek, dizi izlemek ve roman okumak istiyorum.. sıradan, sıkılgan ve moron olmalıyım...


şubat ayıyla birlikte, hocalık yapmaya başlıyorum güzide bi üniversitede.. part time hocalık :) hem okul, hem iş hem de hocalık.. hakkımda hayırlısı :D ders planı falan hazırladım.. iki sınav serpiştirdim aralara.. ne garip bi his, bi bilseniz :)


şimdi bi panel yazmam gerekiyo.. bi anket düzenlicem bunun için.. aslına bakarsan çok saçma iş ama hangi iş mantıklı ki?


bu tarz işlere bulaşmış olanlar bilirler, bilimsel bi makale yazmaya kalkarsan, yeni bişi söleyemezsin.. hep sölenenleri okur ve onların bi derlemesini yazarsın.. benim bunu aklım almıyo... yazılmış olanı bi daha yazmanın nesi bilimsel?


bu aralar aklım yüksek lisansla feci şekilde dolu olduğundan, başka bişi yaşayamıyor ve yazamıyorum.. sıkılan varsa el kaldırsın.. istek yazı yazarım, şahsa münhasır :)


oldu o zaman, iyi günner..


24.12.2009

BakınıZ


sabah sabah, üstelik "fili bile uyutabilecek" alerji hapımın etkisinde gözlerimi açamazken ve o gözlerin açılması gerektiğini de feci şekilde bilirken; ayılmak için okumayı sevdiğim bi siteden bahsedeceğim..


bilmem siz sinema sever misiniz?
bilmem sinemaya gitme kararını vermeden önce, filmler hakkında yazılanları okur musunuz?
bilmem aslında sinemaya gidesiniz bile yokken, okuduğunuz bir yazı ile gitmeye yeltenir misiniz?
ben yapıyorum..

ben bu adamların yazdıkları yazıları çok severek okuyorum.. izleyeceğim filmleri, burda anlatılanlardan etkilenerek seçiyorum.
okuduklarımın arasında beni etkileyenleri seçiyorum ve şimdiye kadar hiç yanılmadım..
çok şey öğreniyorum bu siteden, sinemaya dair..

diziler hakkında da yazıyorlar, özel röpörtajlar yapıyorlar.. sadece türk oyuncularla da değil üstelik.. yabancı oyuncu ve yönetmenlerle, çok keyifli söyleşileri oluyor..

bu adamlar bu işi ciddiye alıyorlar..
ihtiyaç halinde bakınız :)


paylaşayım istedim :)


23.12.2009

İğReTi


abicik de gubicik!

nası bi insan her zaman böyle mutluluk pıtrağı olabilir ki ya?
hiç mi canın sıkılmaz, hiç mi yüzün düşmez arkadaşım?
hep etrafına pırıltılar saçmak zorunda mısın?
en iyi, en güler yüzlü, en tatlı sen olmak zorunda mısın?

yılbaşı ve özel günlerde etrafındakilere küçük de olsa hediyeler alarak onları düşündüğünü anlatır ya bu insanlar... ben onlardan nefret ederim! ben düşünmem çünkü.. çoğu zaman parama kıyamadığımdan, kimselere de hediye almam.. çok isteyerek, engel olamadığım hediye alma dürtüsüne kapıldığım insanlar var elbet.. ama onlar da bi elin parmaklarını geçmez.. mesela, seninle aynı ofiste çalışan sekretere neden hediye alırsın ki? ya da yüzü asık duran çaycı kadına, gereksiz yoğunlukta bi şefkat gösterirsin?

her gün makyajlısındır sen.. saçların da yapılıdır.. uykusuz olduğun görülmemiştir.. ayakkabıların asla çamurlanmaz.. sen çöplerini bile geri dönüşüm için ayırangillerdensindir..

senin gibilerden nefret ediyorum... üstelik nefret kelimesini tek seferde yazamazken...
21.12.2009

PaZarTeSi GüNLeRi

ne tuhaf bir pazartesi yaleppim!

yarın ilk dönemin son dersine gidiciim.. bitti yarısı be (yarısı derken; ders döneminin yarısı, yanlış anlaşılma olmasın)! yüksek lisans dediğin, göz açıp kapayana şekerim.. o değil de, bende bi heves iki gündür... bitecek ya artık, yumurta kapıya dayandı ya.. sular seller gibi ödev yazıyorum :) ama ne olursa olsun, o çeviriler yetişmeyecek be atom!

kar yağacak dedilerdi, demirdöküm gibi çıktım sokağa sabah.. tamam soğuk ama, o kadar da abartmaya gerek yokmuş hattızatında... komik oldum ele güne karşı.. hele liseli bebeleri görmek lazım.. aman karizmadan ödün verme bebeyim, sen böle çok daha güzelsin... incecik montlar, ayaklarda converseler... bazısının ayağında çorap yok, delikanlılar(!) sadece gömlek giymiş çıkmış.. bak bahsedince bile tüylerim dikeldi :)

neticede kar yağmadı, hatta sigara içmeye çıktığımda güneş bile vardı.. artık önümüzdeki maçlara bakıcas meteoroloji :)

yarın sabah 6 da sokaklara döküldüğümde de bugünki gibi iyi niyetli ol, olur mu hava?

bi de perşembe günü gidip ehliyetimi alcam! ne mutlu değil mi?
o da ayrı bi maceraydı ama anlatamadım, arada kaynadı...
özet geçmek gerekirse... kimsenin karakolla, devlet dairesiyle işi olmasın kardeş; dağlara taşlara..
hele de polis... ah o polis... anlamadığım, o egoyla nası yaşıyo o herif.. gerçi halkımız da az gerzek değil ama.. amaaaan; neyse ya, yesinler birbirlerini :)

etliye sütlüye karışacak havamda değilim hiç.. keyfim yok, hava da soğuk... bu akşam da gidip bi dünya şey okumam, yazmam fln gerekiyo.. aman ya...

başta da sölediğim gibi; ne garip bi pazartesi yaleppim!
19.12.2009

CuMaRTeSi

cumartesi bugün, nası sessiz heryer.. arada iç odalardan birinden, sohbet etmekte olanların kahkahası geliyor, hepsi bu.. herkes kendi halinde; çok olası ki, kimse çalışmıyor..zaten bugün burda olmak kimsenin hoşuna gitmiyor. bense saatin dokuzkırkbeş olmasını bekliyorum. çünkü sigara saati demek.. elimde kocaman termos fincanım ile bahçeye çıkıp, ardarda iki sigara patlatacağım demek.. istanbul da nası soğuk bu sabah! evlerden ırak... kar yağacak diyor ya meteoroloji, yağsa da kurtulsak dedim bu sabah.. ki nefret ederim kardan kıştan. ama en azından husumetini alır havanın, meymenetsiz soğuk gider.. aksi takdirde, bu havanın sonu nereye varır, korkarım.. ofisten bi arkadaşımız kırklareli'ye askere gitti. kız arkadaşından aldığımız son bilgilere göre, soğuktan hiçbişi yapamıyolarmış.. talim terbiye hak getire.. askerin bile elini kolunu bağlamış soğuk, peh...
bu hafta, okulumun son haftası olacak... son kez bu salı gideceğim, çarşamba gitmeyeceğim bile.. ve ilk dönem bitmiş olacak.. sonra finaller, yetişmesi gereken çeviriler derken, bi bakıcam, bitmiş dönem... şubata kadar rahatım sonrasında.. hayalini kurduğum o "çay-tv-sabahlık" üçgeni içinde günler geceler geçireceğim...diziler izlemek istiyorum deli gibi... eskiden çok yapardık ev arkadaşımla, çayımızı demler, birimiz bi koltuğa, diğerimiz diğer koltuğa yayılır, bütün akşam tembel tembel takılırdık.. işte yine o günlere dönüş yapmak istiyorum.. bi süreliğine de olsa... şubata da dinlenmiş başlarım heralde.. bakalım kahramanımızın başına, ikinci dönemde neler gelecek?

dokuzkırkbeş olsun, bi sigara içip sakinleşeyim.. sonra da 12.30 olsun, evime gideyim... sıcak olsun, yumuşak olsun.. polar sabahlık, zürafa terlik.. ufff, özledim :)
18.12.2009

zZzZzZ...

ÇOK UYKUM VAR!


çalışmak zorunda oluşuma bir, alerjiye iki demek istiyorum!
14.12.2009

PiŞMaN

çok pişmanım be atom!
bütün haftasonu yattım, hemi de camış gibi (sölemesi ayıp)
şimdi de tutuşmuş vaziyetteyim!
yarına sunmam gereken bi faktör analizi ödevim var, acık ucundan başlanmış...
bi de çarşamba gününe sunmam gereken insan kaynakları ödevim var ki, ona dair elimde hiçbişi yok...
ya tamam çok stressliyim falan ama, hakkaten bişi yapmıyorum yüksek lisans için. sadece stressini çekiyorum... bu yüksek lisans da bu şekilde biterse, bana helal olsun :D
yata yata yüksek lisans yapmış olucam.. tıpkı lisansta olduğu gibi...

bu gece bana yine uyku yok sanırsam :(

allam, nolur kötü bişi olmasın :)
13.12.2009

PaZaR

sakin bir pazar günü.. evde oturmanın, oturabilmenin verdiği huzur ile, kendimden geçmiş vaziyetteyim.. polar sabahlık, puhidi terlik, sıcak çay...
ders çalışmam lazım bugün.. hatta tüm gün, az sonra başlayacağım hatta.. rahatım, içimde telaş yok, mutluyum...
akşama fırın makarna yapar mısın dedi sevgilim, kaşar peyniri almak için dışarı çıkmam gerekecek, bi ona bozuluyorum...
boş geçen günlerimi özledim... dizilerden, filmlerden bahseden blogları okudukça, hüzünleniyorum ( bu lafım sana toph)... ama şu yüksek lisans bi bitsin, ben de izliycem bi sürü dizi :)
huzur olsun, gerisi boş be hacı..
11.12.2009

AnaLiTik GuGıL

ya o değil de, hakkaten ciddi bi iş için google'a girip, "mütevelli heyeti" yazıp arayanların benim bloga gelmesi içimi acıtıyo yaw..

"kompela ne demek" diye sormuş, gelmiş beni bulmuş adam... internet kullananların yaşı çok genç be hacı, kompelayı bile hatırlamayan nesle aşina değilim ben şahsen!

"tıp dilinde negatif" bak bunu ben de bilmiyorum...

"değişken kadınlar" heeeh, bana bunlarla gel.. bir değil, binlerceyiz maalesef :)

"isobel and cleo" kim bunlar yahu?

"20.11.2009 balık hal barbunya fiyatları" hacı, kafan mı güsel?

"amanbea" yazmış biri.. adama kal geldiği yerde, sen bana gönderiyosun be google... niye bana okumaya hevesli adamlar göndermezsin ki.. bıkmış adamı ben mi caydıracam sanki?

"hasta polly" amacın ne arkadaşım?



google! sen nası bi bağlantı kurarak bu adamları bana gönderiyorsun?



daha ne cevherler var ama yazamıyciim.. o kadar anlamsız ki...
benim de boş vaktim oldu mu böle ikişer üçer yazı giriyorum ya...
beni beni ya :D

ces'in günlerdir bar bar bağırdığı orhan çelik denen adamın yaptığı hırsızlık olaylarının ayyuka çıktığını öğrendim.. sadece ces değilmiş kurban.. ben kurbanlar arasında değilim sanırım, oturup da bakmadım.. ama bu işe canını sıkan insanlar var ve ortada haksız da bi kazanç var. buna dur demek için, yazılmış bir yazı keşfettim efem.. ben de üzerime düşeni yapıyor ve linkini yayınlıyorum..


bundan sonrasında da bu ya da benzeri olaylarda üzerime düşeni yapmak isterim...

sevgiler, saygılar..




Bardağını kapan gelsin, çaylar benden!

Şakir, sen kal...
:D

8.12.2009

GuZuR


annemin evinden bildiriyorum!

önümde çayım, yanında sigaram, yan koltukta dünya tosunu kedim ve annemin huzuru ile mutluyum be atom!


sınav da bitti, sunum da..

iki ödev hazırlamam lazım haftaya kadar.. hepsi bu.. nası rahatım bu akşam..


bi tek eksiğim var, içimi acıtan..


ama hayat güsel, yarın önemli.. hem de iki ayrı açıdan..

du bakayım, beklediğim o iki haber de iyi sonuçlanırsa; hepinize benden çay...

(şakir'e çay yok!)
şimdi, herkes işinin başına..
saat 00.53, ayaktayım..
ders çalışmak için, gün içinde uyudum çünkü..
ders çalışmak istemiyorum.. artık istemiyorum...
yorulduğumu hissediyorum..
tükenmişlik sendromu diye bi tabir var, bizim elemanlardan birinin tez konusu...
araştırmaya gönüllü denek olmak niyetindeyim..

kendimi dinlemek gibi bi alışkanlığım yok benim..
mesela doktora gidersin de, sorar di mi.. "ne zamandır var bu şikayetiniz, peki öksürük de var mı yanında" fln gibi.. verecek cevap bulamam ben.. çünkü kendime hiç dikkat etmem... yazmasam regl tarihlerimi bile bilmem.. o kadar yabancıyım kendime.. mental bi varlıkmışım gibi sanki, bu beden benim değilmişcesine..
son zamanlarda korkmaya başladım ama.. kendimi dinlemediğimden düzenli bi rahatsızlığım yok gibi geliyo ama, aslında pek çok insanı yatalak yapabilecek dertlerin pençesindeyim korkarım...
bıraksalar beni, alsalar tüm mecbıriyetlerimi omuzlarımdan; bütün gün evde uyuyarak ve ilaç içerek yaşayabilirim.. attığım adımda yoruluyorum..
bi hastalık teşhisi kondu bana ilkbaharda.. böle yorgunluk yapan, kilo aldıran, kansızlık yapan fln.. adı da hipotiroid.. ben ilacını bile içmiyorum meretin... zaten alerjim bin beter.. burnumdan nefes alamadığımdani yarım performanstayım.. bi de gün içinde 50 hapşuruk, çoğu peşpeşe.. bi de akıp duran bi burun, sulanan gözler fln.. uykum bile verimsiz, uyuduğumu anlamıyorum..

farkındayım böle yaptıkça, kendime acıyorum ama bak sölemedi demeyin, içimde bi his var ki, yakındır ben ölür giderim.. hani insanların hayalleri olur ya.. vision diyo ecnebiler.. bende onlardan yok hiç.. mesela kendimi kucağımda çocukla düşünemiyorum.. üstümde gelinlik de olmuyor hiç.. istesem de, o imajı beynimde oluşturamıyorum.. demek ki diyorum, olmayacak..

aman.. neler söylüyorum böle kuzum!
çok kaşınıyo ama burnum ben hacı.. genzim de kaşınıyo.. gözlerim de.. sürekli bi hapşurma isteği içimde.. yanımda bi rulo kağıt havlu.. iki günde bi rulo eziyorum zaten..

sıkıldım çok ya.. valla bak..
5.12.2009

HeZeYaN

ders çalışmam gerektiğini sölemiştim di mi? bu gün içinde yazdığım yazıyı okuyanlar bilirler.. evet yılmadım bu konuda, çalışacağım... kardeşime gittim, geldim.. uyudum.. sabahın beşinde kalktığımdan mütevellit, deli gibi uykusuzdum.. hatta yolda ineceğim durağa saniyeler kalmışken, gözüm açık rüya görüyordum... bu adrenalin bile beni uykudan alamamıştı.. yeni uyandım.. bişiler yedim, kola içtim ve evet şimdi ders çalışmaya başlayacağım...
ama...
sevgilime "bu akşam ders çalışmam lazım, gelme sen" dedim.. çünkü o burdayken, konsantrasyon sorunu yaşıyorum... ders fln da çalışamıyorum.. konuşasım, oyun neyin oynayasım, itişip kakışasım geliyo...
ama bugün o kadar kötüyüm ki... alerjim tavan yapmış durumda, burnum silmekten yara oldu, hapşurmaktan ciğerlerim sızlıyo.. gecenin ilerleyen saatlerinde daha da kötü olmaktan korkuyorum.. şimdi sevgilimi çağrmak niyetindeyim.. onun yanımda olması, gecenin köründe fenalaşma ve hastaneye gitme ihtiyacımın doğması olasılığına karşı beni rahatlatacak gibi..
ama ulaşamıyorum kendisine.. uyandığımda aradım, meşgul verdi.. genelde öle yapıyo.. sen kapa ben ararım demek.. ama aramadı, nerdeyse yarım saat oldu.. nolur uyuyo olmasın allam, çok korkuyorum...
şimdi işten çık, bi de karşıya geç.. annem, kardeşimin evlendiğinde oturacağı evi görmeye gidiyo bugün.. yani nişanlısının evini.. biz de bu büyük olaya şahitlik etmek üzere orda hazır bulunacağız..

hayır, ben niye gidiyorum; onu bilmiyorum.. benim salı günü hayvan gibi bi dersten sınavım var.. oturup çalışmam lazım.. ama yine de kıramıyorum, gelemem diyemiyorum...

olacak bişi de yok ha.. gidices, oturup kahve içices, teyzem sigara içirmeyecek bize evde, balkona fln kaçıcas.. annemle teyzem kendi halinde sohbet ederken, biz de kuzen kuzene arka odalardan birinde takılıcas.. eve gitme sebebimiz olan ev gezme işi de takriben yarım saatte sona erecek..
işte şuraya şöle perde, böle yemek odası fln..

akşam eve döndüğümde muhtemelen uykum olcak çok, yorgun olcam.. uyucam muhtemelen... uyanabilirsem, ders çalışcam.. uyanamazsam, yarına kalcak.. bi günde 200 sayfa çalışılır mı? çalışılırsa, o çalışmadan hayır gelir mi?

o değil de, bu sabah beşte uyanmış bi bünyeyim ben... duş almış, oje fln sürmüş bi bünya hatta..
ona göre organize olursanız...
4.12.2009

BeNDeN GeÇMiŞ

aaaah, ah...
dün akşam bir efkar dağıtalım dedik, aldık bi ufak yeşil...
abbovvv! resmen benden geçmiş. iki kişi bi ufak içer de biri bayılır mı?
evet evet, o bayılan benim :) resmen kafam 1500 oldu...
gerçi biraz hızlı içtiğim söleniyo ama olsun...

şu alerji çıktı çıkalı, içki içemez oldum ya..
dün akşam da; rakıdan bi yudum alıyorum, başlıyo burnum kaşınmaya..
arkasından bi yudum su içiyorum, azıcık hafifliyo...
dört beş yudumda bir, hapşuruk krizi...
pek fena, pek..
insanı içkiden soğutur yaw...

oysa böle miydim eskiden?
çok güsel içerdim ha, öle böle değil...
hatta bi akşam tek başıma bi büyük votka içmişliğim bile var, yanında vişne suyuyla...
teeey,tey! şaraplar, biralar,rakılar...
ne güsel insandım ya, ne güsel içer de hiç sapıtmazdım..
bi de şimdi şu halime bak.. bi ufağın yarısını iç, bayıl...

bi de sarhoşluğum da pek temizdir benim...
içmeye ilk başladığım dönemler hariç, içip de rezalet çıkarmışlığım ya da kusmuşluğum fln yoktur hiç.. hemen uyurum... ama ne uyumak :)

zaten benim hayatın dertleri tasaları ve dahi zorluklarıyla baş etme yolum hep uykudur..
canım mı sıkıldı, uyurum... kalktığımda geçmiş olur.. her tartışmayı, kavgayı fln unutuveririm 2 saat uyuyunca... olayın şiddetine göre, uykuya duyduğum ihtiyaç artar mesela.. çok büyük bi kavgaysa, 10 saat uyuyunca unutuyorum..daha küçüklerinde süre 2 saate kadar düşebiliyo... ama uyumadan da gudubetin allahı oluyorum..

mesela, tartışıyoruz sevgilimle diyelim... aradan zaman geçiyo, aramız düselsin diye şirinlik yapıyo bana.. bi hönkürüyorum! benden beklemezsin yani.. ulen dersin bu kadar ufacık bişiden böle bi hönkürme nası çıkar... "hiçbişi olmamış gibi davranma bana! unutamıyorum, atamıyorum etkisini üzerimden.. uzak dur benden!" fln gibi.. hemen geri çekiliyo yavrum tabi..
sonra ben yatıyorum.. bi temiz uyuyorum, dediğim gibi olayın şiddetine göre.. uyanınca, eser yok eski halimden.. nası mutlu, çocuk gibi.. hafızam herşeyi silmiş... kim kimle tartışmış, onu bile bilmiyorum... yanaşıyorum sevgilime, bu sefer o bozuk atıyo... "ağzıma sıştın az önce unutamıyorum diye, ben de unutmuyorum o zaman" fln gibi zeytinyağı cümleler kuruyo... bi defa daha hökürüyorum bu sefer.. "sen uzat daha.. ne olur unutsan da aramız düzelse? amma kincisin arkadaş.. sen iki sene sonra, beni kesersin de" gibi :)

ama allahtan alıştı artık bu halime.. eskiden tartışınca ben yatmaya yeltenirdim de çok kızardı.. "tartışmanın ortasında yatıyosun, herşey yarım kalıyo, uyuz oluyorum" derdi. şimdi artık teşvik ediyo desem yeri.. bakıyo benim gözler kapanmaya başlıyo.. yatakta oturuyosa mesela, hemen kalkıyo ki, ben yatabileyim.. yatayım da, sakinleşeyim..

kıssadan hisse: uyumak güseldir, alkol almak kötüdür.. birbirinizle tartışmayın, hayat bayram olsun..
29.11.2009

LaNeTLiYiM BeN!!!!

ne zaman ki, durup duruken aklıma bişi gelir; o aklıma gelenin başına bişi gelir..

en yakın örneğini Emre Matraş ile yaşadım yahu.. "heeey hey, böle de bi adam vardı, nerde ki kendisi şu ara, ne hallerde acep" konulu bi yazı yadım.. iki güne kalmadı, yok şirketi batıyomuş, yok miras yoluna harap olmuş tadında bi haber izledim tv'de.. kendimi suçlu hissediyorum çok..

ama sormadan da edemiyorum.. şu eurovision'da birinci olan norveçli çocuğa noldu yaw?

ps: hiçbi şekilde sorumluluk almıyorum.. elin norveçlisine benden ne zarar gelebilir ki?
Faktör analizi ne ya!

iyice kafayı yemek üzere olduğumu düşünmekteyim..
profesyonel yardıma ihtiyacım olduğu çok açık..
acil çevirmen aranıyor!
26.11.2009

BLa


hayatın tüm yükü omuzlarıma çökmüş gibi hissediyorum...

25.11.2009

HeSaP

kaç gün önce sürdüğüm kırmızı ojelerim, çok az tahribatla hala tırnaklarımda ve sapasağlam..
oldukça şaşkın ve mutluyum.. ama bu akşam çıkaracağım sanırım.. bana kırmızı çok yakışıyor evet ama kırmızı da bi yere kadar.. tek yakışan kırmızı mı canım!

dün girdiğim sınavım çok kötü geçti a dostlar.. ilk iki sınava da yeterince çalışmadan girmiştim ama şans bi şekilde yanımda olmuştu.. ondan şımardım sanırım.. ama bunda şansım tutmadı... "sözde" kelimesinin yerine "basit" yazdım.. şimdi size hiçbişi ifade etmeyebilir ama, çok önemliydi bea :(

sims oynadım dün bütün gece.. uzun zamandır istiyordum zaten, sevgilim buldu getirdi.. nası mutlu oldum! eski günlerime döndüm adeta.. gerçi sims bile kendini aşmış, bi uzay çağı olmuş ama; sims, simstir!

bayramda annemin yanına gidemeyecğimi düşünüyordum.. çeviriler ve ödevler beni benden alsın istiyordum. ama dün kardeşim aradı ve hizaya getirdi beni.. duysan; nerde o eski bayramlar tadında, yaşar usta kıvamında konuşmalar... en azından ilk gün, kutlamalara katılmaya karar verdim...

bu aralar bi gerginlik, bi sıkıntı... işalla geçecek ama, güsel şeyler duymaya az kaldı...

bi de ben burda çalışmaktan artık çok sıkıldım... her tür iş teklifine açığım.. nası olsa bi sene içinde üniversite hocası olcam, bu bi seneyi burda geçirmesem olmaz mı ya? girişimciler, sözüm size.. :)

içimden geçen bazı şeyler var.. iyi mi kötü mü bilmiyorum ama geçiyolar işte.. ister hayal deyin, ister plan... olur ya da olmaz.. isterim ya da vazgeçerim... hiçbirine kefil değilim ama hayat insanı bazı şeylere zaman vasıtası ile hazırlıyomuş... bu da bu yazının anafikri olsun..
23.11.2009

VazgeçemiyoruM

ne senden, ne müzikten..


Keşke diyorum, bu kadar körleşmemiş olsaydım.. bu kadar duyarsızlaşmamış... eskisi gibi rahat ifade edebilseydim kendimi.. keşke eskisi gibi, herşeyi ifade etmeye değer bulsaydım aslında...

Hemen her konuda yazabilenlere özendiğim kadar, çok az şeye özeniyorum şu aralar.. oysa kompozisyon derslerinin en iyisiydim... en iyi yazan, en iyi tamamlayandım hep.. şimdi üşeniyorum.. hiçbirşey yazmak için uygun gelmiyor. Kimini yazmaya kıyamıyorum, kimini yazmaya değer bulmuyorum..

Bir konudaki fikrimi belirtmek için yazı yazmak, yorucu geliyor bana. Kimselere kendimi anlatacak kadar heyecan taşımıyorum, bi süredir içimde.. yaşadıklarımı anlatmaya üşeniyorum... o kadar çok anlattım ki; kah kendime, kah başkalarına.. o kadar güsel hikayelerim vardı ki benim, anlatıla anlatıla eskiyen.. en azından benim için, sıradan oluveren...

Beni eskiten, yaşlandıran tüm yaşanmışlıklar, sadece benimle kalmaya mahkum sanırım... Aklımdan geçenler de, aklımdan geçmekle mükellef işte..
Bazen susmak, unutmak için.. bazense, uyumak...
Unutmak tek gerçek..

İnsan, unutmasa yaşayamazdı...

Ne güseldik bir zamanlar.. ne özeldik... hakkımızda söylenenler, bizi tanımaz şimdi.. gitsek o şehirlere; bize bizi anlatırlar muhtemelen, kim olduğumuzu bilmeden.. ama ben anlatamam kimselere, üşenirim..

Biliyorum eskidim, biliyorum değiştim.. üşendim çok, çok bekledim.. gocunmuyorum da..

Şehir efsanesiyim..
cumartesi günü, sabahtan hatta; girdiğim direksiyon sınavından 90 alarak geçtiğimi bildirmekten onur duyarım...
müfettişler bile bana "geçen hafta sınava girmedin heralde sen" dediler.. çünkü benim girdiğim gün, sadece geçen hafta kalanlar vardı.. bense ales'e girdiğim için gidememiştim... belirttim bunu :D
iyiydim valla, ne yalan söliim... geçtim de, mutluyum.. ama ev arkadaşım yine kaldı, yastayız :(

bunun dışında ben hesionka'dan bi broş aldım, iki hafta kadar önce... bak bu... ev arkadaşıma hediye olaraktan, doğumgünüsü için.. çok beğendi, bayıldı hatta.. ama bi türlü yazamadım buraya.. hesi'ye yakışan bi alıcı olamadım :( resimlerini de çektim, ama işte kader.. becerikli ellerine hayranlık beslediğimi belirteyim bari de, ucundan affetsin beni :)

bunun dışında elalemin akıllısı' na çok büyük teşekkür borcum var benim.. bana çok yakınlarımın yapmadığı bi iyiliği yaptı.. ben de elimden geldiğince karşılığını vermeye çalıştım... gözün kapalı güvenilecek bi insan olduğunu anlamış oldum bu vesile ile... hala teşekkür borcumu ödeyememiş gibi hissediyorum... ellerin dert görmesin arkadaşım :)

salı günü sınavım var, ama çalışamadım yine.. belli bi yaştan sonra olmuyormuş demek ki hacı... uykulara gark oluyorum sürekli ve tahmin ediyorum psikolojik... ders çalışmamak için geçerli bi bahane verenin, 40 yıl kölesi olurum :D

bi de canımız sıkkın şu aralar.. üzerimizde bi belirsizlik... bahsetmek istemiyorum aslında ama, aklımın yarısından çoğu da orda... işalla bugün hayırlı bi haber alcam, işalla hayırlısı...

şimdilik bu kadar...
herkese iyi haftalar..
20.11.2009

BaŞLıK

eveeeet, bi süredir buralardan uzak kalmak durumunda kaldım maalesef...
bu arada da neler neler yaşadım...
iki tane vizeye girdim, birbirinden kasınç...
yeni yeni sivilceler çıkardım bu vesile ile...
çok zor sınavlardı; bi de sınıf dediğin topluluk 6 kişiden oluşunca, sınıfta değil, konferans salonunda oluyorsun sınavı..
ah dedim eski lisans günlerim...
en azından hatırlatma notu fln yazardık sıralara (kopya değil bak, buraya dikkat)
şimdi oturduğumuz sandalyeler bile, birbirine metrelerce uzaktı...
yalnız ve mağrurduk...

neyse ya, geçti gitti...
güncel program ise; yarın sabahtan direksiyon sınavı, sonrasında işe yetişip rapor hazırlama...
pazar sabahı kpds
salı günü bi vize daha...

bi sürü de çevirim var yine..
nerden baksan toplamı 70 sayfa...
bi makale yazmam, bi seminer sunumu hazırlamam; iki ödev hazırlamam, çevrilmiş ödevleri sunuma dönüştürmem, çevrilmiş iki makaleyi de sunum haline getirmem gerekiyo...
bi de, bi vizem daha var 8 aralıkta...
dönem 23 aralıkta bitiyo...
ocak başında finaller başlıyo...
yetişir mi, allah kerim :)

ama ikinci dönem daha rahat olacağımı düşünüyorum.. ders sayım azalacak..
gerçi bir üniversitede ders vermeye başlayacağım, şubat ayından itibaren :)
o da ders dışında kalan tüm zamanımı alacak gibi görünüyo..
olsun ama, hiç de sızlanmayacağım bu konuda..
hatta şimdiden vereceğim dersin materyallerini toplamaya başladım sayılır..
çok güsel bi his bea!
bundan gayrı hocam diye seslenecek bana genç nesil...

haberler bu kadar...
hakkında yazacak çok da fazla şey yaşamıyorum aslında...
yaşadıklaırmı da buraya yazamıyorum..
biraz kapana kısılmış vaziyetteyim :p

hepinizi salonda seviyorum :)

ps: beni salonda seven kaan sezyum'a sevgilerimle....
16.11.2009

ADDicT


ALES'e girdim dün, yazmadım zamanında... şimdi yazayım bari dedim...


aranızda giren var mı bu sınava bilmem, ama ben yakın arkadaşlarımdan birini zorla soktum, ev arkadaşım ve kardeşim de girdiler.. benim çevremden çok giren oldu kısacası.. öğlen yemek sohbetimiz bile bunun etrafında şekillendi hatta..


sınava girme psikolojisinin, bağımlılık yapan bi aktivite olduğuna karar verdik en sonunda.. okul bitip de iş hayatına atılınca insan derin oh çekiyor kabul.. ama aradan iki ya da üç sene geçince, işten gelip de evde televizyon karşısında pineklemek tuhaf gelmeye başlıyo insana.. sanki bişiler yapmak gerekiyomuş da, yapmıyomuşsun gibi.. "nası yane, şimdi ders çalışmak zorunda değil miyim?" "sınav olmayacak mıyım yane bi daha?" gibi sorular kımıldamaya başlıyor beyninde..


işte bu his de, yüksek lisans gibi aktivitelere atılma cesareti yaratıyor kişide.. yeniden kitap başında pinekleme isteği uyandırıyor.. bu iyi bişi mi, bence öle... ders çalışma bağımlılığı; ne ala, o la la! geliştirir insanı, kualifikasyonuna kualifikasyon katar...


ama burda sorgulanması gereken, bağımlılığa dönüşmüş olmasıdır... bildiğin sigara aramak gibi yemeklerden sonra.. ağlana sızlana, ders çalıştığı günleri özler mi insan? kanser yapacağını bile bile sigara içmekten zerre farkı yok, sıkıla sıkıla ders çalışmayı gerektireceğini bile bile yüksek lisans yapmanın..


dün oturduk konuştuk ev arkadaşımla.. yüksek lisans yapmak istiyor, hiç mi hiç ders almıyor gözünün önündeki ibret hikayesinden... yukarda bahsettiğim sebeplerden hem de.. hayatını boş ve anlamsız hissettiğinden.. anlamlandırmak için se bulduğu çözüm; yüksek lisans... peh...


dedim ki, peki ne gerek var? bi arkadaşım var gözümüzün önünde, örnek olarak.. lisede annesi kansere yakalandığı için okulu bırakmak zorunda kalmış ve sonrasında da devam etmemiş. iş hayatına girmiş, senelerdir istikrarlı ya da istikrarsız çalışmakta...

resmi olarak bakıldığında (geçerli bi sebebi olsa da) ortaokul mezunu sayılan bu kızımızın, çalıştığı şirkette benden iki kat fazla kazanıyor olması, neye dalalettir? yaptığı işin de telefonlara cevap vermekten öteye gitmediğini biliyorsak üstelik...


şimdi ben yüksek lisans yapacağım da ne olacak? gecelerce uykusuz kalmalarım, gözlerimin bozulması, derse gitmek için izin alma mecburiyeti yüzünden doktora gitmek için izin alamadığımdan sağlığımın tehdit altında olması vs..


kıssadan hisse; yüksek lisans ve benzeri eğitimsel aktivitelerin, kişiye reelde hiçbi katkısı olmamaktadır. akademik kariyer peşinde olanlar dışında, bu iş deli işidir.. ama biz yıllar yılı, yarışmak zorunda bırakıldığımızdan, yine yarış istiyoruz işte..


sınav bağımlısı olduğumuzu idrak etmeli ve ömrümüzü yiyip bitirme riski olan bu zararlı alışkanlıktan kurtulmak için gereken önlemleri almalıyız...


ben Polly, 28 yaşındayım ve sınav bağımlısıyım...



ps: haftaya kpds' deyim :)





15.11.2009

MuTLuYuM


karar verdim evet.. kesinlikle mutluyum...

çok kafamı karıştıran bi ilişkiydi ilk başlarda, yaşadığım... olurdu olmazdı derken, çok yıprandım... olmamalı dedim, ama karşı da koyamadım.. sonunda bıraktım kendimi, ki şimdi düşününce iyi ki de bırakmışım...


18 yaşımda, ilk sevgilimi çok sevdiğimde ve onunla acayip mutlu olduğumda; her genç kız gibi evlilik hayalleri kurmuştum.. ayrılınca da, onun gibi birini arayıp durmuştum.. bana o kadar kıymet verecek, öyle sevecek birini.. bulamadım elbet.. bu yüzden seneler boyunca unutmadım ilk aşkımı.. ilk aşkım olduğu için, muhtemelen unutmazdım yine de ama ikamesi olmamasının da etkisi büyüktü...


büyüdükçe; mükemmel adamı aramaktan vazgeçip, bulduklarımı mükemmel saymam gerektiğini düşünmeye başladım.. mükemmel, bir taneydi çünkü ve maalesef çok erken çıkmıştı karşıma.. o kapı kapanmıştı, o tren kaçmıştı..



hayatım boyunca diğer kadınlardan ayrılan bi yönüm oldu benim... sevgi aradım ben.. düzgün işler, dolgun maaşlar, son model arabalar fln değil.. beni sevsin istedim ve bunu da benim istediğim şekilde göstersin... kendime güvendiğimden belki.. şu hayatta yapamayacağım hiç bişi olmadığına inananlardanım ben.. paramı kendim de kazanırım, kazanıyorum da.. bana parası olan adam lazım değil bu yüzden.. her şeyimi yapabilirim bi başıma ama, sevme işini yapamıyorum.. birinin sevmesi lazım beni... hep onu aradım işte.. tek vasfı, beni çok sevmesi bile olabilirdi.. bu yüzden ailemi de çok kızdırdım yer yer.. gençtim, toydum; yanlış seçimler yaptım.. seviyor diye, yanlış insanlar aldım hayatıma.. olmadı..


umudumu kesmişken artık; bu yaştan sonra vazgeçmişken, hayalini bile kurmaktan; çat diye çıkıverdi karşıma.. hayırlarımı evetlere dönüştürmeyi ve bunu da ustalıkla yapmayı başardı... ve şimdi, evet hiçbişi belli değilken bile; idrak ediyorum ki, ben mutluyum... dün çektiğimiz resimlere bakarken, doğalının bu olduğunu hissettiğimden mutluyum.. yanımdaki o olmalı tabii diye diye mutluyum.. senelerce birlikte olan insanları elele görünce yadırgamamak gibi.. isimlerini birlikte anmak gibi.. o hayatımda olduğu için, mutluyum...

kalmasını da istiyorum... bu yaşadığımız şeyi kaybetmekten ödüm kopuyor.. bana yaşattığı lüksleri kaybetmekten, sevgisini kaybetmekten... büyük belirsizliklerle çevriliyiz, yarınımız bile belli değil ama; ben mutluyum...



işimde de mutluyum... sevmediğim işimden kurtulabilmek için, kıçımı kaldırmaya cesaret ettiğimden beri, çok mutluyum.. istediğimde her şeyi yapabileceğimi gördüm, hiç bir şeyin -en azından bana- imkansız olmadığını...


ve çok yakınsam da, okulumda da mutluyum.. herkesin cesaret edemeyeceği bişeye kalkıştığımı ve zor da olsa altından kalkacağımı bildiğimden mutluyum... işten gelip, kıçımı yayıp oturmak yerine kendim için bişiler yapabildiğim için... keşke ben de yapabilsem diyenleri gördüğüm için...



şimdiye kadar, sahip olduğum hiçbirşeyi elde etmek için insan üstü çaba sarfetmedim ben.. liseyi de, üniversiteyi de, ikinci üniversiteyi de ve en son yüksek lisansı da; kendimi zorlamadan okudum, bitirdim, kazandım... annem karşı çıksa da, hep aynı şeyi söyledim.. "benim bunlara ölüm yeter" yetti de :) şimdi zorlanıyorum evet, ama bu kez hayatımı tek kişi yaşamadığımdan.. bu sefer sevgilime karşı sorumluluklarım olduğundan... ama biliyorum ki, buna da yetecek kadar gücüm hala var... bu da geçecek.. yeni planlar yapacağım.. yeni hayaller kuracağım ve yine biliyorum ki, onlara da ölüm yetecek...


durduğum yerden bakınca; düne bugüne geleceğe... başardın kızım diyorum... yaşanan her olumsuzluğa rağmen, sağ çıkmayı başardın...tek bi eksiğin vardı, mutlu olmak.. artık o da var.. bu bi olgunluk seviyesi belki, yaşla gelen.. belki elindekilerle yetinme becerisi.. bunu bile kazanmak önemliydi...

kendimle gurur duyuyorum, benimle gurur duyan bi sevgilim var ve mutluyum!

14.11.2009

YeNi


bilgisayar aldım!

evet evet, yaptım bunu...

çok şekilli varya, incecik bi kasası var... kasasında da ışıklı yanarlı dönerli bi ekran var.. bilgisayarın ateşini gösteriyomuş... bi boka yaramaz, sadece gösteriş dedi satan çocuk.. çok kınadım... böle satış mı yapılır?


zavallı emektar laptop'ım patladığından beri, napıcam ben diye hezeyanlara gark olmuşken; yeter uleyn dedim ve sevgilimi kaptığım gibi soluğu mağazada aldım.. isim vermeyeceğim, reklama girmesin :) aslında benim amacım kampanyalı bi laptop almaktı.. fekat sevgilim beni masaüstü almam konusunda ikna etti.. zaten bilgisayar bilgisi pek fena kıt olan ben de hemen ikna oluverdim...


çok komik ha, sevgilimle satıcı çocuk aletin özellikleri hakkında konuşuyolar.. yok ram'i şu kadar ama onboard hödö hede fln diye..bense sims oynayabilir miyim, peki internete hızlı bağlanır mı fln gibi sorular soruyorum.. ilk başlarda satıcı çocuğa sevimli gelen bu cehaletim, sonrasında kendisinin beni kati surette sallamamasına sebep oldu... az buçuk bilgi talep eden sorularıma da cevap vermedi piç... ama ben de başka bi çözüm buldum.. soruları ben sevgilime sordum, o satıcı çocuğa sordu.. bilgisayardan anladığını ilk başta kanıtlamış olan sevgilim, her tür saçma soru sorma hakkını elde etmiş olduğundan; onun her sorusuna cevap verdi velet.. neyse... neticede yepisyeni bi bilgisayarım oldu.. bi de devasa bi monitör aldık, 22 inch... reklamını da 55 ekran televizyon kadar diye yaptı çocuk.. bana mağazada küçücük görünen bu monitörün şimdi tamamına bakamıyorum.. bi tarafında bişi okurken, diğer tarafta olan biteni kaçırıyorum.. aslında biraz da sevgilim yüzünden oldu.. yok bunlar ömürlük, yok bi kere alacan diye diye, 700 liralık bütçe ile başladığım alışverişi 1100 lira ile kapatmış oldum.. napalım, oldu bi kere... ama keşke ödemek zorunda olmasak di me blog... yayılsak böle kocaman ekrana sefamızı sürsek ama, her ay o taksitleri ödeyen biz olmasak... tabi seni de sorumlu tutucam blog, ne demek banane! sefasını sen sürücen de, cefasını mı ben çekecem? yemezler annem.. bundan gayrı sen de ekmek paranı kazanacaksın.. artık reklam mı alırsın, kendini mi pazarlarsın bilmem... bi yararın dokunsun bea!


bunun dışında bu hafta salı ve çarşamba günleri 2 tane vizem var... pek fena sıçtım sanıyorum.. benim vesilem ile yüksek lisans yapmaktan soğuyanlara duyrulur :)


bi de direksiyon sınavına giremiyorum yarın... sıçtığımın alesi ile çakışıyo.. hafta gircem mecburen ama fazladan bi 50 lira vercem.. o da evlat acısı kabilinden, içimdeki yerini almış durumda..


benden şimdilik haberler bu kadar... ders çalışmam lazım feci şekilde...

12.11.2009

ÇaKaTuTa KuTuTaTa

** tamam artık, herşeyin boku çıktı.. iş yerinde çeviri yapıp, evde rapor kontrol ediyorum...
** bilgisayarım gümledi bi de sanırsam.. dün gece mavi ekranlarını sundu bana... acımadan fişini çektim...
** yeni bilgisayar bakayım dedim, teknoloji çok gelişmiş.. artık herşey fransızca :)
** yüzümü sivilce bastı heyhat... back to the ergenlik :) zaten küçük de görünüyorum.. artık yolda insanlar bana çocuk muamelesi yapıyolar... eski okul eteğime sığabiliyo olsaydım keşke :)
** bugünü cohen günü ilan ettim, hüzünlüyüm... nedense bu adamın üstümde böle bi etkisi var... bilmem sizde de olur mu? sesinden midir, kokusundan mı bilmem :p
** saçımı kestireceğim bu akşam, yiter gari böle pasaklı pasaklı...
** direksiyon sınavım ales ile çakışıyor a dostlar... nerelere gidem, bilemedim; ales'i seçtim...
** yetişebilirsem, direksiyon sınavına dahil olcam ales'ten sonra.. yetişemezsem de haftaya gircem ama bu bana fazladan bi 50 liraya mal olcak :( bu yoklukta....
** yokluk demişken :)
** yarın önemli bi gün bi de.. nedenini sölemem, söleyemem... korkuyorum büyüsü bozulur diye.. ama beni okuyan varsa, dua neyin etsin, kendince şans dilesin bana... yıllar sonra hesaplaşırız elbet :)
** başka da bi numara yok.. hepsi bu...


[hayat; yeşil bir bonibon tanesidir zannımca...]
11.11.2009

?

yok yok..
bence bu böyle olmaz...
bişi eksik, bişi...
nası desem, başka bi terim :)
9.11.2009

BiHaBeR


ehliyet sınavını geçmişim, heyhat!

bundan gayrı, yolların ustası sayılırım hakkaten..

bekle beni Volki, yettim gari!

7.11.2009

1 MiLYoN

şu bi milyon furyası, bizim ordaki markete de uğramış... 20 liralık alışveriş ettik dün, her biri bi milyondan... ketçap aldık, mayonez aldık, ton balığı, mısır, krem peynir, diet cola, çikolata, hanımeller, salam, inegöl köfte... aldık da aldık... hatta salı gününe kadar devam edecekmiş, sonra yeni ürünlerle raflar değişecekmiş.. allaam, nası mutlu oldum!
rekabet güsel şey valla.. sen 4 başı hipermarketlerce kapatılmış bir mahalleye gelip de süpermarket açmaya yeltenirsen, böle dikkat çekici bişiler yapmak zorundasın.. bu da kime yarar, elbette bana!
bu arada bu yeni çıkan bisküvili çikolata güselmiş ha, sevdim ben şahsen...

ha niye yazdım bunu, bilmiyorum... sabahları gelip de blogları okumaya dalınca, benim de bişiler yazasım geliyo... bi heves başlıyorum sonra da yazdığım şeyi çok anlamsız buluyorum.. genelde siliyorum ama bunu silmicem sanırsam...

amaaan, bugün araba kullancam ben, hakkımda hayırlısı...

Yakıştın mı sen bana hüzün.. bundan mı her fırsatta kaçıp kaçıp bana gelmelerin?
Ufacık bi dalgalanmayı fırsat bilip, gelip en önemli yerlere yerleşmelerin?

O canlı sarı rengi giyen kızlara bile özenmişim zamanında.. o rengi taşımanın ne demek olduğunu bilmeden giydiklerinden olsa gerek, hiç çağrıştırmadan sonbaharı, gezerler ya şen şakrak.. oysa ben ne zaman, sarı ya da kahverengi giysem, sonbaharı üstümde taşır gibi hissederim.. öyle bir ağır, öyle bir soğuk...

Rengin de suçu yok... en azından Callas kadar, şu anda başımı ağrıtacak kadar bağıran.. R harfini bastıra bastıra söyleyen ben olsaydım şayet; o bile yakışmazdı sanırım, mevsim sonbaharsa...

Masamda, herkesinkinden farklı olarak bi masa lambası yanar benim... daha çok ve yoğun ışık, bi de klavyeme vuran bi sıcaklık.. parmaklarım bile yanar akşama doğru, dokunduğum tuşlardan... sıcak kalmaya, aydınlık olmaya öyle ihtiyaç duyarım ki...
Sabahları kalkamam yataktan, akşamları her işimi yataktan görürüm... sabahlığım polar, pijamam bile hatta.. sıcağı, yumuş olanı severim.. kışın bile bu kadar olmaz ama.. anca sonbaharda... mutsuz ediyosun sen beni sonbahar...
Gelmen sancılı, gitmen uzatmalı..
Hüznüm benim boyumu aştı... yapış yapış bi duygusun...

İnsan kendinden sıkılır mı hiç? Bi de derler ki, ne bulursun teoman da bu kadar... derdime derman, dilime tercüman..
“patlıycam, çok sıkıldım kendimden ben bile...”

Sen buralardan gidene kadar, ben kendimi kapatıyorum..
Uğraşma benle...
sevgili godsy yazmış, üstüme alındım... hakkaten ne uzun zamandır yazmamışım... ama valla vaktim yok, sevgili godsy..
yok bea; bak düşündüm de, günlerdir oturup bi ders mi çalıştım sanki de vaktim yok diye ağlıyorum?
şimdi o zaman günlerdir olanları kısaca bi özetleyeyim. sonra yok ben duymadım, aman da benim haberim yok fln demeyin...
pazartesi günü, ay sonu olması münasebetiyle akşam dokuza kadar çalıştım! o saatte işten çıkıp kocaman parkta sevgili bulamadım, panik oldum... eve gidince de sunumumu bitirmek için çabalamaya başladık.. ne de olsa salı günü sunum yapacaktım.. üzerinize afiyet, sabah altı idi, biz hala powerpoint sunumu üzerinde çalılıyorduk...
salı sabahına bağlandı tabi gece.. apar topar çıkıp koşa koşa durağa gittik.. salı sabahları 06.15 otobüsü ile gidiyorum okula... sabahın sekiz buçuğunda sunum yapıcam bitecek bu eziyet diye girdiğim dersten, sunum yapamamış olarak çıktım.. vakit yetmedi, eziyet bitmedi... o akşam annemin evine gittim..kediyle oynaştım, içli köfte hüplettim ve akşam 11 miydi neydi yattım... uykusuzluk konusunda rekor kırdım!
sabah da 7 buçuk sularında kalktım ki, trene yetişeyim de okula gideyim.. trende de ayakta kaldım mı? etraf öğrenci kaynıyor.. üniversite hocası moduna girmeye dünden hazırmışım meğer ben.. valla elimdeki sivri uçlu şemsiye ile bi kaçını döve döve kaldırmamak için kendimi çok zor tuttum.. derse gittim, 2.5 saat sürdü takriben.. sonra da eve döndüm...
çooook sevdiğim bi arkadaşım süpris yaptı.. aslında sefere çıkması gerekiyodu o gün ama ertelenmiş, kalktı geldi. aslında iyi oldu, sevgilim de kendisiyle tanışmış oldu. keza pek kıllanıyodu :) o akşam da şarabımızı içip sohbetimizi ettikten sonra yattık uyuduk...
dün işe geldim ki, 2 günlük yokluğum birikmiş işlerle cezalandırılmış... gocunmadım, oturdum yaptım. ama bitmedi tabii.. akşam da sinemaya gittik sevgiliyle.. "michael jackson's this is it" çok güseldi be hacı... gözlerim doldu yer yer, boğazıma bişiler düğümlendi bazı bazı... hala atamadım adamın ölmesinin travmatik etkisini üstümden... ama nedense sinema salonundan daha iyi bir ses sistemi performansı beklerdim ben.. burdan, bu vesile ile "cinebonus kanyon"u kınıyorum..
neyse efem, sora eve geldik yürüye yürüye.. fekat benim bünye alışkın mı o kadar sese, o kadar kalabalığa ve o kadar yürümeye.. bayılıp kaldım valla. hatta evde kızlar vardı da, yüzlerine bile bakamadım..
ama yine burdan yine bu vesile ile; gece gece lokum çeken canımı huzura kavuşturan sevgilime de teşekkürlerimi iletiyorum.. gerçi lokumları elde edebilmek için trip atmam gerekti kendisine ama..
ya bak buna kızıyourm.. paylaşayım hemen.. yolda yürürken sigara içmesini sevmiyorum ben.. görüntü olarak çirkin geliyo bana. hem böle sigara içen birinin yanından geçerken leş gibi kokar ya, sen sigara içen biri olsan bile rahatsız eder ya o koku seni. işte; kimse benim güsel sevgilimin yanından geçerken, öle hissetsin istemiyorum.. işte lokumları da bana bu yüzden yedirmedi.. ben ona yolda sigara içirmiyomuşum, o da bana lokum yedirmicekmiş... hakkaten bozuldum ama yane.. lokumları bakkalcının elinden sen teslim aldın diye....
neyse... attığım trip işe yaradı ama, yedim lokumu yolda :) yoksa valla bi tarafım şişecekti... yine burdan yine bu vesile ile film öncesine lokumlu reklam koyan türkmax yetkililerini de kınıyorum..
velhasıl kelam, bir cuma gününe daha ulaşmış bulunmaktayız... ama gelir, ama geçer... dostlar beni hatırlasın...
aaaa bu arada yarın ve pazar günü direksiyon dersim var.. bizim oralarda fazla gezinmeyin bak... ehliyetimi de alayım sıra volkan ışıktan ders almaya gelecek diyen bi zihniyetim ben... ona göre organize olun... yolların ustası, yeşil gözlerinin hastasıyım.. oy :)
hadi bakalım..
1.11.2009

TaRaMa!


ben bu pazar günü çalışıyorum, şu anda da işyerinden yazıyorum hatta...

yemekhaneden yemek yemicem bugün ama pasta vardı dayanamadım.. o da fıstıklı çıktı.. şimdi bi kahve yapıp bahçeye çıkmaz mıyım, sigaramı tüttürmeye..

iş çok üstelik eve gidip düzenlemem gereken bi çevirim var.. ah bu arada bitirdim çeviriyi...
artık önümüzdeki çevirilere bakıcas :)

sevgilim de bu ne kadar sürcek böle demeye başladı :( haklı da bi yandan.. odada otursa konsantrasyonum bozuluyo diye salona atıyorum onu, kapıları kapatıorum üstüne.. yatmadan yatmaya görüşüyoruz, çok anlamsız.. ama napiim, yetişmiyo.. bu şekilde bile yetişmiyo ya.. neyse...

nikotin krizine girmek üzereyim, uzatamıcam bu sebepten..

bi de bişi dicem, bi insan nası olur da her daim damla sakızı kokar ya?

yeme de yanında yat :D

(aynen öle yapıyorm bebeyim)
Problems can arise, however, when those who do not understand the hospitality industry propose legislation that will result in costs or infringement upon individual rights that far exceed the societal value of implementing the proposed regulation.

bu cümleyi birileri; sadece bana iyilik olsun diye çevirebilir mi bea?
baba hadi bea :D
hı?
29.10.2009

ChiCKeN TRaNSLaTe

durmaksızın çeviri yaptığım, cumhuriyet bayramından; sevgiler saygılar...
apaçık bi ilan vermek istiyorum bu vesile ile; ödevlerimin sayfasını 5 liradan çevirecek birini arıyorum.. sıcak para :)
ana dilimi konuşamaz hale gelmem de böle bi günde nasıl da ironik; değil mi canlar?

evet; çevirilerimi yapmaktayım tam gaz.. hayat ise, bu sebepten olsa gerek, inadına durağan... evden dışarı çıkmadım, gerçi çeviri yapmasam da çıkmazdım ya... polar sabahlığımın içinde, olabildiğine puhidi takılmaktayım..
şimdi ise, önümde kahve, meyve, çikolata, sigara, bisküvi fln var; bilgisayarım dışında..
ondan sonra, ben neden durmaksızın kilo alıyorum...

hayatı algılayamaz durumdayım var ya.. sadece gece oluyo, sonra gündüz oluyo.. hepsi bu.. günler birbirinin aynı.. artık yüksek lisansa gittiğim günler bile rutine bağladı. eskiden salı olduğunu tespit etmeme yarıyodu, şimdi artık o da yok.. mütemadiyen "bugün günlerden ne?" diyorum.. en popüler repliğim bu, şu aralar.. apansızın ölür gidersem, hep böle derdi rahmetli fln diyin, iyi anın beni.. kafası doluydu, çok çalışıyodu diyin.. aklınıza kötü şeyler getirmeyin..

bi de eve temizlik için kadın tutmaya karar verdik ev arkadaşımla.. çok sosyetik olduğumuzdan, elimizi sıcak sudan soğuk suya sokamayız şekerler.. etimiz ne budumuz ne bizim, anlamadım.. ama ev arkadaşıma göre evimizin ümraniye çöplüğünden farkı yokmuş... bi de alerjiden vuruyo beni.. "kanka zaten toza alerjin var, bi de böle tozlu tozlu şeylerin içinde daha da kötü oluyosun.."
ne diyim, a mı diyim, b mi diyim? cevap veriyorum; hepbiri!

aha! bu arada ehliyet sınavı sorularına baktım; korkarım ilkyardım ve trafikten geçicem! hatta şansım yaver gider de hatırlamadığım cevaplar doğru işaretlenmiş çıkarsa, motordan bile geçerim.. işte o zaman sevgilim, bana bi araba hediye etmek zorundasın işte!

başka da bi cacık yok valla.. bu yüksek lisans beni benden aldı.. siz siz olun, yapmayın anacım kendinize bu kötülüğü..

A major goal of this text is to provide unit managers with up - to - date information they need to responsibly fulfill their HR - related obligations to their employers, employees, society, and, most important, to themselves.

bu da size kapak olsun :D
26.10.2009

GüN MaRDiN :p

günaydın ey ahali!
gecenin köründe yazdığım son yazıdan beri, hayatımda hiçbişi değişmedi... sadece zamanım kısaldı biraz daha.. ama bu olumsuzluğu, tüm güne yansıtacak değilim..
ofisteyim şu anda... dünkü maçın yankıları sürüyor, müdür odasında yapılan sözde sabah toplantısında.. bi kazım yankılanıyo ama izlemediğimden oynadı mı adam, onu bile bilmiyorum..
ne komik ha, bu şekilde insan bilgi bile sızdırabilir önemli kurumlardan.. canlı canlı bağlanıp, mail atamasa bile bloglara yazarak :)
sabahın erken bi saatinde uyandırıldım sevgilim tarafından, kahvaltı yapmak ve çeviriye devam etmek için. bi baktım evde herkes ayakta.. ev arkadaşım uyanık, onun kankası kalmıştı dün gece, o da ayakata.. e biz de uyanıksak; sanırsın pazar öğleden sonra :) özendirmek gibi olmasın lakin, kaşarlı poğaça, zeytinli poğaça, simit, çay, peynir.. alaaam, bi daha olsun bi daha yerim :)
sonra da güle oynaya düştük yollara... yolda bi laf ettim, koptu adam... hani bi laf var ya, bana hazır verme nasıl kazanacağımı öğret baanında.. onu anlatmaya çalışmıştım ben aslında.. ama sözün orjinali gelmeyince aklıma, uyduruverdim ben de bi benzerini.. dedim ki, "sana üzüm vermeyeceğim, sana bağcıyı dövmeyi öğreteceğim" anam yol boyunca attığı şen kahkahalarla bütün metro ahalisinin yüzü güldü... :D
neyse ne, pazartesi bugün malum.. iş çok, ben de fazlaca enerji yok.. henüz enerjim tavandayken aradan çıkarayım da, sonra eziyet olmasınlar.. malum yarın yokum, bu sefer çarşamba da olamayacağım.. e perşembe desen 29 ekim.. abowww, bu akşam gidecem, cuma mı geri gelecem? çok çalışmam lazım o zaman benim :D
hadi bakalım şimdi herkes önüne baksın...

bu saatte oturmuş, çeviri yapmaya uğraşıyorum.. saat sanki 4 olmuş fln gibi geliyo bana.. oysa baktım şimdi, daha 1'i 10 geçmekte imiş..

bütün günümü buna ayırdım ama öylesine kötü bi çeviri oluyor ki, uykusuzluğuma ve suratımdan fışkırttığım sivilcelerime değmeyecek bi not alacağım karşılığında.. tabi yetiştirebilirsem.. yetiştiremezsem, onu bile alamıcam sanırım :(

üstelik de pembe yorganlar içinde, yastığını ordan oraya savura savura uyuyan bi sevgilim var.. bi de bana der "deli yatıyosun" diye :) yatabilmek için neler vermezdim...

aslında amaçsızlığından şikayet edip de bu yüksek lisans yapma işine sardığım hayatım; nasıl da rahatmış... maç bile izleyemedik bu akşam... neymiş, insan kaynakları yönetimi!

bi de cumartesi ehliyet sınavına girdim, yetmezmiş gibi.. bütün derslerden kalan tek kişi ben olucam sanırım. arkadaş, insan trafikten fln geçer bari; di me!

şimdi acaba kaç insan evladı net başında dır dır etmektedir? keşke diyorum, çalışmak zorunda olmasaydım be.. okuluma gidip, sabahlara kadar pc başında pinekleseydim.. hatta okulu da s..r et, evde koca felan bekleseydim ya..

ehu, uykusunda bağıran ama çıkardığı seste zerre anlam olmayan bi adam mı arıyosunuz? pembe yorgan altında yatıyo burda, gelin alın :) "hıam!" dedi kendileri, anlam vermeye uğraşmıyorum :) hayır, niye bağırıyo, onu çözemiyorum...daha mı etkili oluyo ki? kabus fln görüyo olsa, şefkat göstercem de; hıam nedir ya?

sevgili profesörüm, (adını vermek istemiyorum burda) bu bana yaptırdığın çevirinin her bi kelimesi kadar kımız akıtsınlar boğazından! o kadar diyorum..

yatıyorum ben ya, yarın işe gitcem bi de.. te allam..
23.10.2009

PaLaRe





hayat zor...
ama ben de kolay biri sayılmam :D

üstüme üstüme gelse de herşey, boğulacak gibi hissetsem de zaman zaman,blogumu arabeske çevirse de yer yer; üstesinden geleceğim, hatta gelmek zorunda olduğum bi dünya şey var..

bu esnada yalnız olmamak da güsel...
sevdiğin biri için bişiler yapmak da..
gerçi karşılığında bedel ödetmiş olsam da, yine de güsel...

bu yaşımda bile, öğrenecek bişiler bulabildiğime göre; gençlik yıllarımı boşa harcamışım galiba sanırsam..


ps: bu yazı pek çok kişiye hiç bişi ifade etmeyebilir... etmesi de gerekmemektedir.. aslında hiç bi yazım, birilerine bişiler ifade etmekle mükellef değildir..
22.10.2009

SiVRi KuLaK


scottie bizi türkçeye çevir, çok rica edicem!


spark mıydı yoksa sivri kulak?



bi cumartesi çalışmasının daha sonuna gelmiş bulunmaktayız..
şimdi eve gidilecek...
sevgilimle dahiyane bi plan yaptık bugün için..
ben gider gitmez devirip kıçımı yatcam..
takriben 2 saat kadar uyuyup ders çalışmaya başlıcam.
sonra sevgilim gelcek, evi toplayıp bulaşıkları yıkıcak dünden kalan..
bölece akşama beraber geçirebileceğimiz zaman kırıntıları yaratmış olcaz, elbirliği ile..

hayat güsel bi iş bölümü zannımca...
16.10.2009

UzuN ZaMaNDaN SoNRa

şikayet edip durduğum bişi vardı, bi süredir.. kendime zaman ayıramamak.. gerçekten de şöle bi müzik bile dinleyemiyordum ne zamandır... ama dün gece, şeytanın bacağını kırdım..
iş yerinden bi arkadaşımın, pek güsel bi oğlu var.. bu çocuk benim içinde çok özel.. çünkü hamilelik sürecine şahit olduğum, doğduğunu gördüğüm, beni ilk gördüğü anda anne karnında duyduğu sesimi tanıyan, kucağıma aldığım fln ilk çocuk... ona daha doğmadan, ilk hediyesini ben almıştım mesela.. kafka'nın "değişim"ini :) doğmamış çocuğa kafka mı alınır diyenler de oldu, doğmamış çocuğa kitap mı alınır diyenler de... ama ben okumayı ilk öğrendiğimde, annemin kitaplarını karıştırırken, bulduğum ve ilk okuduğum kitap olmuştu değişim.. ilk doğum gününde de Hayyam aldım hatta,hediye olarak...istedim ki hamuru bana benzesin.. arkadaşımın da temennisi bu yönde.. oğlum senin gibi olsun der hep, sağolsun...
neyse, dün gece bu çocuk için bir müzik arşivi oluşturdum... 1GB'lık bi MP3 player verdi arkadaşım, yüklemem için.. içine dünya müziklerinden klasiklere kadar, doldurdum da doldurdum... ben ne seviyorsam, yığdım içine... karışık dinlendiğinde oldukça enteresan bi sentez çıkıyor ortaya.. maria callas'tan sonra bueno vista, gregoriandan sonra bregovic...
ve şimdi aynı müzikleri kendi bilgisayarıma attım ofiste.. o kadar keyifliyim ki... müzik dinliyor, sakin sakin çalışıyor ve sert kahvemi yudumluyorum bi yandan..
tamam; yetişmesi gereken bi sürü iş ve ödev olabilir.... attığım adımın adı stress olabilir.. ama biraz mola herkese lazım...
Müzik Güsel Şeydir...
15.10.2009

Ne BekLiYoR

canım sıkılıyor... bişiler yazmak zorunda hissediyorum kendimi.. son zamanlarda, kendi yazdıklarımı okumaktan ben bile sıkılıyorum.. ama 92 olmuş izleyen sayım; 92. nin gözlerinden öpüyorum..

yine param bitti üstelik.. daha da ayın 15'i bugün... kirayı verices, son dakkada gol atan faturaları ödeyinde 2 lira param kalcak... ayın 26 sına kadar ne yapacağım hakkında fikrim yok.. iktisat bana göre değil.. tek ortak noktamız, marjinal fayda peşinde oluşumuz..

ne zaman param bitse, canım abuk şeyler istemeye başlıyor.. mesela şu anda, aç oluşumun da etkisi olsa gerek, kocaman bi whooper menü istiyorum... yanına da sufle istiyorum.. üstüne mi demeliydim? sufle şart değil gerçi, beni kadayıfın tellerinde boğun... kadayıf mı yapsam?

hiç halim yok... uykum var, yorgunum, çeviri yapmam lazım.. bu ajitasyonu sürdürürsem, içinizden biri bana acıyıp "gönder iki sayfa da ben çevireyim" der mi? derse de ben ona güvenir miyim ki len? oturup her cümleyi kontrol etcem diye kasar, ben yapsam daha kısa sürerdi tribine bağlar mıyım ki? yok yok, bana iyilik yaramaz...

annemle konuşurken "neden kuzenine vermiyosun, bi kısmını da o çevirsin" dedi.. "yok anne ya, bırak o dangozu, kendinden başkasına ne faydası olmuş şu ahir ömründe" dedim ama.. hiç de aklıma gelmemiş ha.. oysa anadilinden hallice ingilizcesi var.. kafa durdu mu duruyo... lafımı yiyip arasam mı?

içimde bi ses, "iyi şeyler olacak kızım, sık dişini" diyo sürekli.. yıllardır duymamıştım bu sesi.. unutmuşum varlığını.. "yeniden hoşgeldin pis yalancı" demekten alamıyorum kendimi...

annemi online veritabanlarının arasına saldım, insan kaynakları hakkında araştırma yapıyo.. 5 tane makale gönderdi bi günde.. kendisinden çekiniyorum bundan kelli...

nutellaya bandırılmış taze fındık...
Human Resources Management
ne b...ktan iş ya... niye ben ecnebi bi adamın, ana dilinde yazdığı bi ders kitabını ana dilime çevirmek zorundayım ki?
neden hocamın işine yarayacak bir çeviri yapmak ve bundan fayda sağlamaya çalışmak zorundayım...
4 kişiyiz bu dersi alan...
300 küsür sayfalık bi kitabı, 4 kişi çevirmek zorundayız..
ne olacak biz bu çeviriyi bitirince?
hoca bize not verecek, biz de bu dersi geçip yolumuz devam edeceğiz...
oysa onun elinde mükemmel bi yabancı kaynak olacak, çevirisi yapılmış....
tüm yayınlarında faydalanabileceği, atıf yapabileceği ve bunun için çaba sarfetmeyecği bi kaynak...
o yayın yapacak, o yükselecek, onun saygınlığı artacak..
bense, haftada 6 gün çalışmak zorunda olduğum halde, uykularımdan çalarak, az buçuk ingilizce bilen herkese bi sayfa bile olsa çeviri yapması için yalvararak; yüksek lisans bitireceğim...
kızgınım..

gerçi ben; hayatla ilgili kızacak çok şey buluyorum.. benim kızgın olmam için vesileye hacet yok...
ama bu; kızmak için geçerli bi mazeret bence...
ilk kez kızgın olmakta haklıyım belki..

ben de bu işin altından kalkmazsam, bana da polly demesinler..
!!!!!!
12.10.2009

ChoCLaTe DeLighT


allaam...

çikolataya bandırılmış, çifte kavrulmuş lokum kadar güsel bişe olabiler mi dünyada?

mesela kahve ile, cama nazır bi kanepede, bi kutu gitmez miydi şimdi?

oy oy oy, yaşasın veda eden stajerler :D

11.10.2009

AnneMin Evi

herşeylerden kaçtım, annemin evine geldim; sevgili blog...
zaten annem heyecanlı.. şu yüksek lisans mevzuu başladığından beri, kendisiyle bi yüzyüne oturup konuşmuşluğumuz olmadı...siz bile ondan daha çok şey biliyosunuz yane.. dedim şimdi ayrıntıya inerim, annedir sıkılmaz.. dinler beni sonsuza kadar, ben de şu iştahımı atarım biraz.. ama yok ermeni imzasıymış, yok altın portakalmış derken; bütün gece yanyana tv izledik annemle.. sabah da ona keza..
yaklaşık yarım saat sonra ayrılacağım burdan.. kardeşimin evine gideceğim bu kez.. çevirilerden birini kendisine kaktırdım da, sölemesi ayıp... biraz gaz vercem...
daha annemle oturup iki kelam etmiş değiliz.. şu anda içerde börek fln yapmakla meşgul... yanıma koycakmış, yeterince beslenmediğim konusunda kaygılı da kendisi.. sanki 500 kilo fazlası olan ben değilim.. ben de yetersiz besleniyosam, kimler nerelere gitsin...
neyse sözün özü, annemin evine geldim ama annemi görmedim sanki, evet bi suret vardı ortada ama..
bi de kediye alerjim var malum.. evde de 2 tane kedi... gözüm pörtledi yine gece... bütün sinüslerim boşaldı bi ruko tuvalet kağıdına.. hapşurdum, tıksırdım, gözyaşı akıttım.. ne uğruna ha? börek mi?
sor sevgilime, ben daha alasını yapıyorum artık anneeeee :D
10.10.2009

TıKıRTıLaR...


kedi sever gibi seviyorum seni.. önce hafif hafif, ürkütmeden.. boynunun altını kaşıyorum... sen mayıştıkça, göbeğe doğru kayıyorum.. uzanıyorsun hafiften, kollarının arasına uzanıyorum... hep naif, hep yumuşak davranıyorum.. ama ne zaman ki; sevgim çığrından çıkıyor, hafif okşamalar yetmiyor; sıkıveriyorum göbeğini.. kürkünün arasına parmaklarımı geçiriyorum... huzursuzlanıyorsun önce.. yavaştan kıpırdanmaya başlıyorsun.. ama duramıyorum... kollarını, bacaklarını seviyorum sert hareketlerle... göbeğini sıkıştırıyorum bi yandan... doyamıyorum, duramıyorum.. canını yakmıyorum hiç ama rahat da edemiyorsun...

sonunda basıyorsun cırmığı... ellerimi kanatıp, hızla uzaklaşıyorsun... arkandan bakıyorum, ellerimde tüylerin...

9.10.2009

TaVSiYe...

hayatımın saçma sapan şekillerde yoğunlaştığı şu günlerde, kendime bi mola istemeye karar verdim...
bu akşamı "nevizadeye gidip, sevgiliye bi bira ısmarlama gecesi" ilan ediyorum.. bi bira ama, fazlasını ben çekmem :D
arada kaçmak lazım elbet.. çünkü geçen gün şöle bi düşündüm de, ne kadar uzun zaman olmuş, sevdiğim bi müziği bile dinlemeyeli... keyif için bişiler okumayalı, film izlemeyli fln... kendimden geçmişim de, farkında değilmişim...
ha bu akşam farkındalığımı mı arttıracak? yoo.. olsun ama, bi nefes alayım, kafi...
herkeşe lasım , şiddetle tavsiye...

bi nefes alın, ey ahali... durun ve ne yapmakta olduğunuza bakın... yapmakta olduğunuz şeyden, memnun olup olmadığınızı bi tartın.. bunu mu hayal etmiştiniz? etmediyseniz şayet, neydi hayal ettiğiniz? ne kadar yakınsınız, en azından hayallerinize?
biraz düşünün, mutsuz olmayın ama.. sadece farkına varın ve bişiler yapmaya bugünden başlayın.. ilk adımı da nefes alarak yapın...
paraya kıyıp, güsel bi yemek ısmarlayın kendinize.. tek sefere mahsus olmak üzere... olsun be ya... ne borçlar ödeniyo, bu da arada kaynar gider.. dert etmeyin... severseniz şayet, güsel bi şarap alın mesela eve giderken.. bi tütsü yakın, biraz camdan bakın... nefes alın, nefes...
baştan başlıyorum ben.. en baştan.. tüm çabalarımı, geçmişimi geride bırakmayı, bişilere sıfırdan başlamayı göze alarak hem de... yıllardır korkumdu bu, mutsuzluğumun da kaynağı.... ilk adımı attım, şimdi bekliyorum.. artık kendimi daha kıymetli hissediyorum...
deneyin.. en azından denedim diyebilmek, yıllar sonra kendinize hesap verebilmek için deneyin...
8.10.2009

OTeL

otelde çalışmak pek güsel bişi olabiliyo yeri geldiğinde...
mesela kıyafet konusunda...
ben işe başladığımdan beri ne bi gömlek ütüledim, ne bi pantalon yıkadım...
üniforma ile çalışmıyorum ha, yanlış anlaşılmasın.. personelin, otelin laundry'sinden faydalanma hakkı var.. kirlenen kıyafetleri veriyorum çamaşırhaneye, 2 gün kadar sonra temizlenmiş, ütülenmiş olarak geliyor... dolaba koy, istediğin zaman giy.. vallahi büyük rahatlık.. işten çıkarken kotumla ve converslerimle arz-ı endam ediyor olmak da cabası...
alışveriş merkezlerinde fln işten çıkmış kadınları-adamları gördüğümde pek üzülüyorum.. hele de kadınlar, empati kurmam kolay olduğundan olsa gerek, onlara pek acıyorum.. topuklu ayakkabılar, etekler ya da pantalonlar, gömlekler fln... çok zor valla... herkes evine yakın yerde çalışmıyo ki.. servisi olan var olmayan var.. o ayakkabılarla, o kıyafetlerle otobüse, minübüse binmek fln... pek fena...
bu sebepten, evde yıkadığım herşeyi ütüsüz giyiyorum.. bi de ütü mü yapcam? eğer önceden planlamışsam, ne giyeceğimi.. veriyorum otele, ütülü olarak alıyorum.. ama ani bi kararla giyiyorsam artık ütüsüz fln, hiç sallamıyorum.. keza ütü yapmayı da bilmiyorum.. öle tek çizgi mizgi; brrr...
zaten ütü nedir ya... uzaya giden bi ırkız, daha kumaşın kırışmasını önleyemedik.. önledilerse de tabana yayamadılar demek ki.. bilim bilim için midir ki?
son zamanlarda okuduğum bilim felsefesi kitapları fln, bozmuş olabilir beni...
fazla düşünüyorum.. ya da sadece fazla felsefik konuşuyorumdur..
ne diyodum? otel...
güsel şey otel... çok güsel para kazandırıyor.. bu işin içinde biri olarak, acuk parası olana, şiddetle tavsiye edebileceğim bi yatırım çeşidi.. vallahi mis...
neyse, banane elalemin parasından... benim giysilerimi ütülüyolar ya, gerisi beni ilgilendirmiyo.. nası ki lisede yaptığın polinom hesaplarının ne işe yarayacağını bilmezdin, aynı şuursuzlukla çalışır gibiyim adeta..

herkeşe iyi günner...
5.10.2009

NeDiR?

koca bi haftasonunu daha yedik bea!
işin yoksa pazartesinin altından kalk şimdi.. bi de yüksek lisans için hem salı hem çarşamda bulunmalıyım okulda. oysa iş yerim ile sadece salı günleri diye konuşmuştuk.. hakkımda hayırlısı bakalım, umarım sorun çıkmaz. çok korkuyorum be atom!
bi ehliyet kursum var ki, daha henüz gidebilmiş değilim hiç. bu akşam siftahı yapacam işalla.. tabi üşenmez isem yine..
yarın sabah da 5 te fln kalkıp, 06.30 otobüsüne bincem maalesef... ancak yetişiyorum derse çünkü.. otobüste bi uyuyorum ama, salya sümük valla :D
hayatım birden fazla fazla hızlandı.. naapsam bilemedim..
bi de evdeki internet gitti. modem bozuldu, komşudan ödünç modem aldık, onu da pclere tanıtamadık... tam da kaynak fln araştırmam gereken zamanda.. yıllardır facebook için internet ödedik durduk, bana mısın demedi.. ilk kez gerçekten lazım oldu, patladı gitti.. işalla bu akşam o konu da çözülecek...
dün gecenin körüne kadar "bilim felsefesi" adlı bi kitap okudum ve not aldım.. eski öğrencilik günlerime döndüm resmen.. ama bu kadar sıkıcı olabileceğini hiç tahmin etmemiştim... çok sıkıldım yaw...
şarap! evet evet.. bu akşam dolaptaki şarabı lıkırdatmalı... mmmh, ayvalık şarabı :D
ama erken yapmalı bunu, erken yatmalı çünkü.. sabah erken kalkılacak malum.. offf ama ya...
3.10.2009

BuGüN

siyah sürme sürmeyen ne olsun!

makyaj yapmak istiyo canım, feci şekilde.. ama bugün yarım gün çalışcam nası olsa diye, makyaj çantamı evde bıraktım.. az sonra çıkıp eve gideceğim.. ve gider gitmez de, sevgilim elde tutkal mobilya tamir etmekle cebelleşirken; duş alcam, saçlarımı sarcam, makyaj yapcam.. hazırlancam kısacası... akşama kardeşimle buluşup cevahire gitces.. kıntım kıntım olcam ben bugün!
güsel olcam çook...
2.10.2009

KiM?


kim terketti beni?

doksandınız daha dün, kim gitti de seksendokuz kaldınız?


1.10.2009

KaRPuZ

beynimi karpuz misali dörde kesmek istiyorum... içten bir parçalanma yaşıyor zaten.. kimden neyi saklıyorum... ayırayım gitsin.. her biri dilimi, daha düzenli kullanırım hem. her olay, yerini bilir..
iş yerinde unutulmaması gerekenler
yüksek lisans için yapılması gerekenler
para ve borç hesapları
sosyal hayat-arkadaş ihtiyaçları...

yapmam gereken sürüyle iş, okumam-yazmam gerek bi dünya şey, ödemem gereken bi dünya fatura ve ekstre, aramam gereken bi dünya arkadaşım ve ailem var..

bi de örgü örmek istiyorum oysa... soğuk kış gecelerinde, üstümde polar sabahlığımla, ayaklarımı uzatıp yumuş yumuş örgüler örmek...
30.09.2009

SoN DüRüM

yüksek lisans gülü oldum ben...
daha şimdiden yüzümden sivilceler fışkırdı; sabah kalktığımda alt dudağım, arap dudağı gibi şişmişti.. ştreşten bebeem, ştreşten :)
her gelen hoca "şunu okuyun, bunu yazın, bi dahaki dersime bunsuz gelmeyin" gibi fetvalarla başladı döneme.. elimde defter, ha bire not aldım durdum. bi yandan da dudaklarımı kemirmiş olmalıyım ki, bu hale geldi zavallı dudacıklarım..
şimdiden kara kara düşünceler aldı beni.. kötü mü ettim ki diye düşünüyorum. azıcık aşım, dertsiz başım takılıyodum ne güsel.. akşamları facebooktan tarla ekip biçmek gibi aktivitelere gark olmuş, mükemmel bi yaşantım vardı... şimdi ise, okumam gereken bi dünya kitap,araştırmam gereken yerli yabancı yüzbinlerce kaynak, nasıl yazılacağını bilmememe rağmen yazmam gereken bi makale, bir sempozyumda sunmak için hazırlamam gereken bir ödev ve gitmem gereken dersler-girmem gereken sınavlar var..
bir yüksek lisans öğrencisi, dört duvar arasındaki öğrenci değildir a dostlar.. aktiftir, dinamiktir... araştırır, öğrenir, sorgular..
yaaaaa, ne sandınız?
28.09.2009

KeK

kek yapıcam sana ben...
üstüne de limonlu jöle koycam hem..
bi de börek, en mercimeklisinden...

çok anaçım bugün, çook..
26.09.2009

....

ah ulan eva!
bi izin versen unutmama....
24.09.2009

SıKıLDıMSa


bugün keyfim yerinde, efkara gerek yok..


burdan emre matraşa selamlar saygılar..

o kim diye haykıranlar olacaktır.. tabi siz yeni nesilsiniz, na anlarsınız emre matraş falan..


biz küçüktük o zaman, yılbaşlarında temsil hazırlardık çocuk çocuğa. işte o programlardan birinde emre matraş taklidi yapmaya kalkmıştık.. aramızda en göğüsleri büyümemiş olanı bu işe itmiştik lakin kendisi üstsüz sahneye çıkmayı kabul etmemişti.. :D


düşün artık, adam ne kadar eskilerde kalmış, daha bizim göğüslerimiz çıkmamışmış o varken..

heeeey hey!


ilahi adalet diye bişi varsa, o da budur.. şu anda kendisi en büyük göğüslere sahip aramızda :D
kimse konu sıkıntısı çekmesin şu hayatta :)


23.09.2009

GiTTi KıZ

kızı verdik, döndük geldik...
makas da kesti mis gibi, kahve de enfesti..
hiç aksaklığa mahal vermeden, geçtiiiii gitti...

tüm hısım akrabamın orda olmasından mütevellit, kalabalık ortamlarda işlendik durduk...
elimizden geldiğince, yüzümüzü gözümüzü güzelledik...
ve fekat akrabalarımdan gelen yorum "artık sıra sende" den fazlası olmadı..
ah evet, çok güsel olduğumu söleyen biri de çıktı sağolsun..
o cümle de "sen de çok güsel olmuşsun" şeklinde kuruldu...
bağımsız bi güzellik bile değildi sahip olduğum..
ama gocunmadım.. gecenin yıldızı olmamalıydım zaten..
silik kalmaya çalıştığım halde, bunca dikkat çekmişken, dahasını bünyem kaldırmazdı sanırsam..

evet, artık sıra bana gelmişti.. kuzenimi evlendirdikten ve kardeşimi de verdikten ya da nişanladıktan sonra, sıra başkasında olamazdı zaten.. evlenmeliydim.. yoksa acaba talibim mi yoktu ki? eminim bunlar geçmişti akıllarından.. ama duymamazlıktan, anlamamazlıktan geldim.. anlasaydım da ne diyecektim ki?

ve farkettim ki, yalnız olmak maharet değilmiş... bizi hep duygu asena yakmış aslında.. -ayakları üstünde durabilen güçlü kadınlar- profilini biz yanlış yorumlamışız ya da.. ihtiyaç duymak gerekmiyor evlenmek için. kendini baktıracak birini bulmak da değil asıl amaç.. yalnız ölmek istememek yahu.. çocuğu yalnızken de yapar insan, üremek için, imza lazım değil.. ama yalnız ölmek istemiyorsan, "ölürken yanında olacağıma söz veriyorum" deyip, bir de altına imza atan birini bulmak lazım zannımca..

ya da uzaktan mahsun mahsun suratımıza bakan anne-teyze grubunun "daha dün üçtüler, artık altı olacaklar.. bundan sonra üç göremeyiz bunları" gibi söylemlerini havada bırakmamak için evlenmeli insan.. kardeşime gel dediğimde, kocamla vakit geçirecem derse, intihara meyletmemek için evlenmeliyim belki ben.. kıskancım zira.. hele kardeşimi, kendimden bile kıskanırım.. onu benden korumak için, başka meşgaleler bulmak adına; evlenmeliyim..

sahi ben evlenmeli miyim yahu?

hadi diyelim, evlenmeye niyetlendim... nasıl yapılır ki o, hiç anlamıyorum.. evlenilecek adam dedikleri, ne menem bişidir ey ahali?

mutlu olmak mıdır kıstas; yoksa aşk geçici nasılsa, imkanları iyi olsun bari zihniyeti midir? yakışıklı olması şart mıdır, yakışıklılık görece bi kavram mıdır? zenginlikten kasıt, cebinin dolu olması mıdır? balayına hawaii'ye götürmezse evlenmem demeli miyim, yoksa çanakkale köyü beni paklamalı mıdır?

mühim olan hayattan ne beklediğin değil zannımca... bugün zengin bi hayat talep etmiyor olabilirim.. ama ya ilerde talep edersem? işte bunun garantisidir evlilik.. ben ne zaman ne istersem, sende karşılığı olmalıdır.. bugün çanakkalenin köyünde koyun kucaklayalım ama yarın italyadan ayakkabı istersem kem kümleme karşımda!

düğünüme limo kirala, tatilime tekne.. ama 3 kuruşun hesabını yapmaktan da gocunma, yeri geldiğinde..

neler sölüyorum ben ya.. biri benim kafama sert bişile mi vurdu o karambolde acaba?
benim had safhada kafam karışık, üstelik daha da çok gençmişim gibi evlenmek için. gerçi, ilk açanın cebine giricem ufalıp ama..

o zaman ben bu akşam bi banyo yapıp yatayım tez elden... huzur da uzakta değil zaten... bi masaj yapar bana, en romatiğinden :D

al sana aşk, yeter...
18.09.2009

VeRMeM SeNi ELLeRe

ben deniz, aranızdan ayrılıyorum a dostlar..
bayram münasebeti ile, ayvalığa gidiyorum. ama sanmayınız, tatil yapmaya gidiyor bu bünye.. bu bünye ki; kardeşini istemeye gelen densizlere, hadlerini bildirmeye gidiyor taaa oralara..

kardeşimi isteyecekler bayramda! benim kardeşimi, benim!

neden ayvalıktan derseniz, kardeşimin şahsi kaprisi diyebilirim. ama iyi ki de böyle istedi.. "ben de iki ailenin en kodamanlarını kaldırır ayağıma getirtirim" demenin daha olgun ve kibar bir yöntemi var mıdır?
evet bizim ailemiz, zaten ayvalıkta olan hısım akrabamız ve erkek tarafının temsilcileri bayramda ayvalıkta bir araya geleceğiz. takriben 30 kişilik bir isteme töreni olacağı tahmin ediliyor..

2 yıla yakın zamandır "düzeyli" olarak sürdürdükleri beraberliklerini kimbilir hangi şeytanın dürtmesi ile evliliğe taşımaya karar verdiklerini anlamasam da; kararlarından vazgeçirmeyi başaramadım.. oğlan tarafına ayrı, kız tarafına ayrı fit verdim.. "kardeşim diye söylemiyorum, 2 seneye kalmaz gerçek yüzünü çıkarır ortaya.. çirkeftir, geçimsizdir.. ben niye ayrı yaşıyorum sanıyorsun? hele bir de çocuk mocuk yapmaya kalkarsan vay haline.. genleri bile bozuktur bunun.. baksana bacakları yamuk bi kere.. " gibi çirkin cümleler kurdum. yetinmedim, kardeşime gittim.. "kızım ömür boyu bu adama mı bakıcan, iki göz odada? şimdiden göt göbek almış başını gitmiş.. kimbilir seneye ne hale gelir bu? hem tutturmuş çocuk istiyorum diye.. valla bence bu seni alcağına, bi kuluçka makinesi edinsin. derdi imanı çocuk, bu herif seni kullanıyo bence.. hem suratında bile meymenet yok" dedim.. vallahi dedim ama yediremedim..

nitekim o gün geldi çattı işte.. bu akşam hareketle, tahminen gece yarısına doğru ayvalıkta olacağız.. çocukluğumdan kalma masal perilerini bile yardıma çağırdım.. gece yarısı içinde bulunduğumuz araba bal kabağına dönüşsün, kardeşimin ayakkabıları cama dönüşsün adım atamasın kırılcak korkusundan falan diye.. bakalım, şimdilik umut aşamasındayım, belki tutar..
ama yok o da olmazsa, kardeşimin üstüne oturmayı düşünüyorum.. sandık mandık dinlemem ben.. sandıktan daha kıymetli benim kardeşim.. hem sandığı bırakıp kaçabilirler ama kızı almadan gitmez bu inatçılar.. ama bende o göz var mı? bi kere oturdum mu, beni ordan kaldırmak için, vinç lazım, vinç!

hem bi sürü yöntem varmış daha.. makas kesmeyecekmiş, kapı açılmayacakmış, kahve bi türlü pişmeyecekmiş, şeker tuza karışacakmış fln.. deneyeceğim.. her birini teker teker, sonuna kadar deneyeceğim.. en son çare oturacağım kızın üstüne..

bi de adettenmiş efenim.. ben büyük olduğum için ondan, evlenme sırası benimmiş öncelikle.. aile büyüklerinin bana danışıp, benden sıramı kardeşime vermemi istemeleri gerekirmiş.. eh ben bu fırsatı sonuna kadar kullanmaz mıyım? o gümüş gondol içinde gelen güzelim çikolataları kucakladığım gibi uzaklaşırken "vermiyorum izin mizin, haydeeee" diye bağrınmaz mıyım?

te allam, nedir bu başıma gelenler? daha karşıdan karşıya geçerken elini tutmaktan vazgeçemedim ben onun... korkarım başına bişi gelecek diye.. halbuki kazık kadar diye tabir edilecek yaşta kendisi.. aramızda sadece 11,5 ay var aslında.. ama ne bilim işte... sakardır benim kardeşim, sarsaktır.. tükürüğünde boğulma, kendi ayağına takılma, park halindeki kamyona kafa atma gibi yetenekleri vardır.. ben olmazsam yanında, kim korur onu tehlikelerden? damat diye getirdiği porsuk mu?

yok tamam porsuk biraz ağır kaçtı.. yani sevgilisi iken can ciğer kuzu sarması olduğum adama, şimdi bu lafları etmek ayıp oluyor farkındayım ama.. o da haddini bilsin canım, aaaa! biz ona günün birinde tapusunu istedin diye mi izin verdik...

aklına bişi gelen olursa bana yorumdan olur, mailden olur ulaşsın anacım.. ne şekilde yırtarım ben bu kızı verme işinden? üstüne oturmadan önce, denenmesi gereken nice yöntemler olmalı!
17.09.2009

KaRi-YeR

yeni kariyer planları peşindeyim...
bu lafımı unutmayın bak..
gözünün içine baka baka büyüttüğünüz, bi dediğini iki etmediğiniz çocuklarınızın hayatını kabusa çeviren hocaları olucam ben..
gecelerce uykusuz kalmalarına sebep olan ödevlerin menşei olucam...
el pençe divan durmalarına sebep, karşılarında düğme ilikledikleri, sizin bile saygıda kusur etmemek için takla attığınız kişi olucam..
gün gelir; karşınızda 32 diş sırıtıp da, yüzünüze karşı kahkaha atmamak için zor direnen bi profesor görürseniz; bilin ki o benim...
"helal olsun, demişti kız" dersiniz..

boşuna hatırlatmaya çalışmayın, kralını da tanımam; ayrı..
14.09.2009

CapoN?

Caponizma'ya ne oldu yaw?
bilen var mı?
Sevgili olağanüstü sıradan yazmış, benim de aklıma ordan şeettii.. paylaşayım dedim..

Efenim geçenlerde evde sevgiliyle yemek yiyoruz, kapı çaldı.. ben de ev arkadaşımdır diye, höt diye açtım. Karşımda kıllı fln böle bıyıklı bi adam.. elinde de kocaman davul.. yahu daha ramazanın başı.. (ki o zaman ilk haftasıydı sanırsam)
“eyi akşamlar abla, ramazan davulcuyum ben, para topluyorum” dedi.. normalde kapıyı açmam ben hiç. Sessiz sessiz gitmesini beklerim ama bu sefer, boş anıma geldi.. adamla yüzyüze bakışıyoruz..
Kullanmadığım bi hizmetin bedelini neden ödeyeyeim.. (bu da ne cümle oldu ama, kullanmadığım hizmetmiş; peh) ağzıma ilk geleni söyleyiverdim, ki kabul ediyorum biraz saçma oldu..
“biz sürekli kalmıyoruz burda”
O ne demek lan :D
Hadi ben saçmaladım... adamın dediğine ne buyurursun?
“kim kalıyorsa, o gelsin! Biz de ramazan davulcusuyuz!”
Anam; ne diyeceğimi şaşırdım..
“Yok yok” fln deyip kapıyı kapatıverdim suratına. Aksi takdirde komut almaya başlayacağım heriften...

Bu devirde ramazan davulcusu bile kendini bu derece matah pazarlarken, benim ondan emir almaya yeltenmem hiç garip değil bence..
İyi kurtulduğumu düşünüyorum :D

Ama adamı hala unutamıyorum, unutamayacğım da bi süre sanırım...
Herifteki özgüvene gel ya :D
Ramazan davulcusuyum dedi ya; tavrı görsen, astronot sanırsın.. aya gitmek için para denkleştiriyo sanki :D

Kapısında böle azarlar tonda konuşan bi ramazan davulcusu gören olursa; bilsin ki yakın oturuyoruz.. bi de direnmesin, adama versin parayı :D
Yazamıyorum son zamanlarda..
O kadar daralıyorum ki çünkü... “bişiler yazayım şu bloga” dediğim her dakika, içimden kötü kötü şeyler fışkırıyor..
Umutsuzluklar, kayboluşlar fln..
Kendimi çaresiz ve umutsuz hissediyorum..
Ama bunları yazmak istemiyorum.. çünkü arada açıp okuyorum yazdıklarımı ve geleceğe de kalsınlar istemiyourm..
Bugün çekeyim ve bitsin..
Genelde bi günde bitecek şeyler olmuyorlar ama bittiklerinde de, kaybolup gidiyorlar işte.. izleri kalmıyor..

Hayatın; zamanla monotonlaştığını ve insanın da aynı hızda adapte olduğunu farkediyorum..
Heyecanlarını kaybettiğini.. üstelik o heyecanları tekrar yakalamak şöle dursun, zamanında buncacık şey için çok heyecanlandığını hatırlayıp kendini kınadığını..



keşke diyorum; aynı kalsa hevesler, heyecanlar..

mesela gitar çalmayı sevdiysen, bi ömür sevsen hep.. hiç eskimese bu sevgin..

ama bende mekanizma böle işlemiyor.. bir gün dikiş dikmek, aklımdaki modelleri gerçeğe dönüştürmek istiyorum.. ama ne zaman ki, elime malzeme alsam, iki uğraşsam; sıkılıveriyorum. bi daha da göresi gözüm olmuyor..

maymun iştahlı der annem bana bu yüzden.. herşeyden hemen sıkılıyorum çünkü.. müzik yapmaktan, spor yapmaktan, aynı okula gitmekten, aynı dersleri okumaktan, aynı insanları görmekten hep sıkıldım; bunca yıldır..

dolayısıyla hayatımın bunca monotonlaştığı şu günlerde, hiçbirşey yapmıyor olmaktan sıkılıyor olmamı yadırgamıyorum aslında.. oysa ne çok severdim eskiden.. hiçbişey yapmadan, ölece oturma lüksü :D



yağmur taşıyan bulutların taksim civarına yaklaşmış olması, ofisteki herkesi ürkütmekte şu anlarda.. yavaştan çıkma hazırlıklarına başlasak iyi olacak. aksi takdirde, sıçan gibi ıslanacağız..

gerçi benim pek de korkum yok.. evde beni bekleyen sıcak bi ortamım ve güsel gözlü bi sevgilim var..



bak evet, son zamanlarda sıkılmadığım bişi buldum sanırım.. bu adamın gözlerine bakmaktan sıkılmıyorum.. hem de baya uzun zamandır..

bu iyi bişi di mi anne :D

*****bu postu dün akşam yazmıştım ama yayınlamaya fırsat bulamadan çıktım..
eh, heba olmasın, şimdi yayınlayayım..
gerçi artık çok da umutsuz sayılmam.. cumartesi ya bugün :D
bi süre önce yazmış olduğum bi yazımı, mim haline getirme kararı verdim a dostlar..
adı "Ölürse Çok Üzülürüm"
bakın, yazının linki de aha burda...

ÖLüRSe ÇoK ÜZüLüRüM

sevdiğiniz kişilikleri ve neden sevdiklerinizi yazın.. hakkaten bi gün televizyonda bilmemkim öldü diye bi haber duyarsanız, ağıt yakacağınız kişiler var mıdır? misal Michael Jackson öldüğünde kahrolduk ya, onun gibi yani..
neyse; daha detaylı bilgiye ihtiyaç duyanlar, yazımı okuyabilir..
şimdi sıra geldi mimi postalamaya...

sevgili fevkalade olağan
sevgili NoktasizvirguL
sevgili winston wolf

deyin bakayım bana...

ve son olaraaaak; madem mimin yaratıcısı benim, bi de kural koymak istiyorum. geçen sefer yarattığım mime kural koymamıştım, bu sefer akıllandım.. :D
mimi yazan her kişi en az 3 kişiye göndersin bu mimi... ha teveccüh gösterir, yaratıcının adını da anarsanız memnun olurum.. anmazsanız kızmam ama.. hümanist biriyim ben..
hadi bakalım, klavyeye kuvvet :D


EDIT: fevkalade olağan bloggerımız; sinirleri bozuk olduğundan, mimi yazmayacağını, sevimli olmak için taklalar atarak belirtti.. teşekkürler fevkalade olağan :)
bu durumda ben de bu mimi Nina Noctis' e yolluyorum.. eğer yazmak isterse tabe..



kıt kanaat geçinme mecburiyetimden mütevellit, sürekli olarak içimdeki -bişiler alma hevesi-ni törpülemek durumundayım. amma velakin, her kadın gibi ben de arada heveslerime yeniliyorum. misal; ay başından beri, ödemelerimi yapınca "elimde ay sonuna kadar geçinmek için kalan parayı nasıl bölüştürsem günlere" gibi kaygılara gark olmuşken; dün canıma yetti.. kendimi cevahire attım ve bi dünya bişi aldım.. şimdi vicdan azabı çekiyorum ey okuyucu! ceplerim sızlıyo resmen.. o kredi kartı bana düşman sanki.. ne zaman gözgöze gelsek "ben bunun acısını senden hesap kesim tarihinde çıkarmaz mıyım" der gibi bakıyo suratıma.. korkuyorum bi de.. kriz nedeniyle bankalar da bi insafsız olmuş ki, sorma gitsin.. son ödeme günü 22 si olan kartın borcunu maaş yatınca ödiim dedin miydi, ayın 26 sında yapıştırıyo ihtar mesajını.. "kartınız izlemeye devredildi" diye.. kendimi kanun kaçağı gibi hissediyorum yaw..
işin kötüsü de ne biliyo musun? "dişimi sıkayım, yakında geçecek" gibi bi dalım yok tutunacak.. bundan gayrısı hep böle..
allam, bana daha fazla maaşı olan bi iş ayarlayamaz mıyız ya? daha çok çalışabilirim.. hakkaten gocunmam bak.. ya da şöle tekel bayii gibi bişi.. pfff, kurduğum kariyer hedeflerine gel.. tekel bayiici polly.. bunun için okudun 2+4 sene di me? yüksek lisans da zaten bunun için yapılıyo... ama napiim, onlar benden daha çok kazanıyo :(
adaletin bu mu dünya!
heyhat..
4.09.2009

ÇıkarıM

hiç vaktim yok..
nakdim (nakit baabında) de yok..

e "vakit nakittir" madem..

aristo akıllı adammış vesselam..

:D
3.09.2009

RaMa-ZaN-

İçinde bulunduğumuz ay sebebiyle bi nevi günah çıkarmak istiyorum ben ya.. gerçi müslümanlıkta günah çıkarmak yok ama, en azından "ben bunları bunları yaptım huleyn" dersem, rahatlarım belki..

Ramazan bana hiç gelmedi.. aileme de gelmezdi zaten.. sadece hayatımda bi kere oruç tutmaya yeltendim.. o da yine sağdan soldan gördüğüme özenmemdendi. Keza ortaokuldaydım henüz.. anam; bütün gün aç dur, kıyıldı içim dışım.. alışkın değilim ben açlığa, o zaman da tombuldum zati. Bi köşede yığılıp kalmaktan tırsmıştım, dün gibi hatırlarım :)

Zar zor akşamı edip eve geldiğimde, e kimse yok evde.. annem çalışıyo akşamın körlerine kadar.. babam desen ona keza.. kardeşim se kimbilir nerde o ara.. hakkaten bak, o nerdeydi acaba ya? Neyse oturup ezanı beklemeye başladım. Elbet atıştırırım bişiler modundayım. Ama o gün imamın, bana inat ezanı geç okuduğunu düşünüyorum, hala.. bitmez mi arkadaş hepi topu bi gün ya.. ezan okundu, ben içtim bi bardak suyumu.. demişlerdi orucunu zeytinle aç diye; herşey usülüne uygun olsun diye, yedim bi tane zaytin.. ama hepsi o.. bulamıyorum bişi... O kadar açım ki, hiçbişeyi beğenmiyorum... kıvrım kıvrım kıvanırken, babam geldi eve.. beni kedi gibi buzdolabının önünde dolanırken bulunca, sordu derdimi.. anlattım ben de.. güldü bıyık altından, kalkıp çorba yaptı bana.. o domates çorbası ki, çıkmıyor aklımdan... başka da bişi yiyememiştim zaten.. bi tas çorba hepi topu.. bi daha da benzer bi açlıkla kendimi terbiye etmeye yeltenmedim.. en azından hür irademle....

Ramazan ayına dair bir başka anım da yurt günlerimde oluştu. Oda arkadaşlarımın hepsi oruç tutan insanlar, bi benim alakam yok.. hatta akşamları mescitte fln dua dinlemeye gidiyolar, oda bana kalıyo; ohhh :) bi ara tutturdular sen de gel diye. Dertleri bana dua dinletmek ama "melodik açıdan değerlendirebilirim sadece, fazlası çıkmaz benden.. hem ben kafamı da kapamam" dedim, ikna edemedim. Mescite gitmeyeceğimi anlayınca, organizayonu bizim odada yapmaya karar verdiler.. bi dünya kız toplandı bizim odada.. yatağımda oturacak yer kalmadı misal. Başka bi yatağın köşesine sindim.. üstümde yırtık pırtık kot şortum, elimde de meyve suyumla.. başlamadan daha, organizasyon yapılırken; ben meyve suyunu fazla çekince kutudan, çıkan “fırk” sesi, tüm dikkatleri bende toplamaya yetti. Eh beni imana getirmek için daha fazla çaba sarfetmeyecekleri de açıktı zaten. Hızla ayrıldım odadan. O akşam odayı kullanamadığımla kaldım...

Bi de tutturdular yarın akşam iftara gidices diye.. bizim yurdun aşağısında bi cemiyetin erkek yurdu vardı.. orası ramazanda beleş iftar veriyodu öğrencilere. Bizim kızlar da oraya gidiyolardı. Dediler oraya gidelim, hem kalabalık daha makbul. Ben yine çok direndim ama dinletemedim. Ya aslında oralarda bulunmak istemiyor değilim. Ama olduğum gibi olmak istiyorum. Bana ait olmayan bişeyi yapmacık yapmacık taklit etmek değil.. neyse, ben iftara gideceğimiz gün dersten sonra uyuyakalmışım. İftara 15 dk kala uyandırdılar beni. Nası açım ama, bayılcam... dediler ki yeme, hep beraber yeriz. Hadi dedim dayanayım. Ama şöle de pis bi huyum var; açsam çok, ya bişiler yemeliyim hemen, ya da sigara içmeliyim derhal.. e yedirmediklerine göre, dedim bari sigara içeyim. Çıktık yurttan, düştük yola. Ben elimde sigara ile yaldır yaldır yürüyorum kızların yanında.. iftar verilen yurdun bahçesine gelince attım ama sigarayı, o kadar ileri görüşlü sayılırım :) neyse girdik iftar çadırına, zaten her sandalyenin karşısına, tabldot kabilinden köpük tabaklar konmuştu. Oturduk beraberce, başladık ezanı beklemeye. Ama nası açım ya, ölüvercem oracıkta.. karnımdan yükselen gurultular duyuldu duyulacak yane, o derece.. dediler ki kızlar, sen ye bari, rengin fln attı. Dedim ki yok, ben de bekleyeceğim.. sanki oruç bekliyorum :) aslında o kadar tanımadık insan karşısında yemeğe çekindim ha, kızlarla bizbize olsak, yerdim şahsen.. neyse yedik ezanla birlikte.. çok da lezzetsizdi vesselam. Yurda dönerken, başka başka şeyler alıp, odada bi daha yemiştim hatta :)

Benim bu “on bira-yın sultanı” ile ilişkim bundan ibaret, şu ahir ömrümde.. ama işin aslı iyi insan olmaksa, açlık nedir bilmekse ve yanlış yapmamaksa; ben pek çok kişiden daha müslümanımdır zannımca..
Saygılar eder, yerden selamlarım efenim..
 
MüTeveLLi HeYeTi © 2009. BaLıK GöZüNDeN İNeK!