29.04.2013

FoR My MuSe (5)


Herşeyi çift görüyorken, seni tek görüyorum yine! Bu; normalde çok yarım olmadan mı kaynaklanıyor hayatımda?

İçimin odalarında hep ayak sesleri, susmak bilmeyen yankılar.. Ayna odasına girmişim gibi, üstüste yansımalar.. Nasıl sevdiysem artık..

Sesi eşsiz diyorlar, sözleri emsalsiz diyorlar! Çıldıracağım, kanatların olduğunu gören bir ben mi varım!!

Bir ömür "taburede oturur gibi eğreti kalmamın" sebebini söyledin işte! “Yarım” mışım meğer, nasıl da farketmeden!

Sana gelene kadar neler yaşamışım, umurumda mı? Gelmişim işte! Tek yapman gereken biraz sevmek... Yapabilir misin?

Hayatımıza giren herkesi böyle güzel bir “hoşgeldin” ile karşılasaydık, anahtarla açmak zorunda kalmazdık kapıları..

Nasıl kestiyse parmaklarımı kırık kanatların, geçmedi hissizlik.. Dokunamıyorum! Bu muydu istediğin? En son sana dokunmuş olarak ölmem??

Akıttığım her damla kan için, bir çuval alkış alıyorum.. Bu kadar kan kaybedince mi Melek oluyor insan? Bunca alkışlanınca mı?

Şimdi durup dururken "artık ölmeliyiz" desen, neden demem.. Susar ve itaat ederim.. Belki zordur anlaması sessizliğimden ama....

Yanımda olmadığın her dakika, tek bir eşyanın yerini değiştirmemeyi marifet sayıyorum! Yokluğunu protesto ediyorum! Duyuyor musun?

Yüreğimdeki Melek, her gece başucumda benim.. Sadece uyuması gerekiyor bunun için.. Uyanıkken açılmaz kanatları çünkü, uçamaz.. O, rüya gördüğünü sanıyor; renkli ve mutlu rüyalar.. Renk de mutluluk da benim hayatındaki, bilmiyor..

Sen doğana kadar dünya 2 büyük savaş ,2 atom bombası, sayısız soykırım görmüş! Sen dünyaya geldiğinden beri, dünya daha güzel bi yer!

Bazı gidişler vardır.. Arkasından ne kadar yazarsan yaz, ne kadar söylersen söyle; yeteri kadar yazılmamış, söylenmemiş hissedersin..
Çünkü o "bazı gidişlerin" giden değil de kalan kısmındaysan, ardında bıraktığı boşluğu kelimelerle doldurmaktan başka çare yoktur...
Gerçi kelimeler yetmez.. O kadar küçük bir adamın, arkasında nasıl olup da bu kadar büyük bir boşluk bırakabildiğine inanamazsın..

Ben öğrendim çoktan; gözlerinin diyebileceklerini, dudaklarının söyleyebileceklerini.. İş ki; sen benim gözlerimi okuyabilecek misin?

Her "çok sevilen", batan güneşteki gölgesi kadar bir boşluk bırakır ardında.. Bundan sonrakiler için..

Ay bile; ışığından vazgeçip dünyaya bi şans veriyor, güneşi görsün diye... Sen tek bir şans bile vermiyorsun, bunca zamandır etrafında dönen bu kadına..

Bir geride bırakılmak var, bir de gitmesi istenen olmak! Kal duymayı beklerken, git duymak! Şimdi söyle, nereden kanayacaktık?

Şimdi bir kelam edeceğim, sen alıp şarkı yapacaksın.. Sonra unutalacak.. Bir sen kalacaksın hatırlayan, bir ben! Sonra sen de unutacaksın!
Bir ben kalacağım.. Kimseleri inandıramayacağım.. Öksüz kalacağım.. Olsun diyeceğim, Melek diyeceğim.. Nafile diyeceğim, duymayacaksın.. Uyuyacağım........

Sanki parmağım kesilmiş, adını yazmaya yetmemiş akan kan; dahasını yazabilmek için biraz daha kan akıtmış gibiyim.. Hafif başım dönmekte!

"Yalancı Çoban"ı bilir misin? Şimdi sana "ölüyorum, gel" desem nasıl gelmezsin ya.. Hah işte aynen öyle.. Çağırma, gelmiyorlar..

Aslında çok güzel, çok naif şeyler söylemek istiyorum sana.. Ama içim öyle karanlık ki, ne çıkacak göremiyorum...

Sen sevmiyorsun diye "yaz"dan vazgeçiyorum ben, karpuzdan vazgeçiyorum.. Tam da o anda, anlamsız bir reddedilişe boyun eğiyorum.. Eksiliyorum..

Bugün bana veda ederken sen, artık olmayacağını düşünmüyorum ben! Her gün yeniden ölmeye alışkınım da, sen ne yaparsın benden sonra?

Birlikte güldüğümüz, bize özel bişey duyduğunda demiyorum ki be adam! “Kan gördüğünde” diyorum, “Kan” diyorum! Bari bunu "biz"e özel kıl!

Bir düşün! Ben bu kadar yazmasaydım, bu kadar var olmasaydım; az önce aldığın nefes o kadar tat verecek miydi sana? Bana söyleme cevabını, kendine ver hesabını..

Gelmelerin hikayesi destansı ama hiç gelmeyişlerin hikayesi öksüz değil mi Melek? Onu da ben yazayım!

"Ölüyorum" diyorum,"bir dakika!" diyosun.. Aynı anda ölmeyi beceremediğimiz için, aynı anda yaşayamıyoruz diyorum.. Meşgulsün, duymuyosun..

İçimde bir boşluk.. Sanki yüreğim çok uzakta! Denizsiz bir memlekette.. Pamuklar arasında.. Sanki sıcakta.. Sanki bende değil artık..

Ne çok yazabiliyoruz, kelimelerimize sağlık.. Ne az unutabiliyoruz ama..

Her yolcuyu kabul etme hancı! "Kalmaya geldim" diyeni sev.. Geçiyorken uğramışları değil!

İçime işliyor be!  Kendime ağlıyorsam namerdim! Daha fazla yazma ne olur! Öleceğim acından! Öldürür mü acın beni? Lütfen deneme!

En zoru da, bağıra bağıra çağırdıklarının geri gelmemesi değil mi? Sonra ardından yenik şarkılar yapmak.. di'li geçmiş zamandan..
"Yeterince çıkmamış sesim" diye kendine yüklenmek.. "Belki biraz daha zorlasaydım gırtlağımı.." diyerek.. Şimdiki zamandan..
"zamanını sevdiğim" diyip bi de konuyu yine ona bağlamak..  Aşkımı seveyim!

Sensizlikle lanetlenmişim.. Bu yüzden elim kolum yarım... Bi uzanabilsem; bak nasil tam, bak nasil tasiyorum...

Ben erkek sevmeyi beceremiyorum.. Layığıyla sevebildiğim ilk erkek Babam, son erkek ise Melektir! Hayatımın jeneriğinde "Mutlu Son" yazacak!

Geçer misin gözümün önünden, ölürken; bir film şeridi gibi?
Salınır mısın hayatımın jeneriğinde, kuğu gibi? 
Ve adın yazar mı, "teşekkür" kısmında, ölümsüz eserimin? 

Ağzından benim için çıkan her kelimeyi, dünyanın bütün dillerine çevirtirim.. 
Ömrümün perdesinde yaptığın her jesti, gökyüzünden izletirim.. 
Dünyayı ayakların altına serer, yaşanmaya layık bir ömür hediye ederim.. 

Bana verdiğin hediyeyi, her gece rüyalarımda defalarca yeniden izleyip ezberlediğim gibi; tüm dünyaya adının harflerini ezberletir, başında besmele çektiririm!
26.04.2013

HaYaT

hayat bazen miiikemmel bişi.. valla bak..
insanın sokaklarda dans edesi geliyor..
kulağına müziğini taktığı gibi, dans adımları ile sahilde yürüyüşler yapası, yüzüne güneş doldurası fln.. sonracığıma mesela limonlu kek yapıp, yanında filtre kahve eşliğinde yaşadığını hissetmesi.. yeni yıkanmış balkona çıplak ayak çıkıp suları çıpırdatası.. bunlar hep geliyo insanın içinden.. çünkü bazen hayat o derece güzel!

bazen de nası karanlık olabiliyo hayat! nası boktan, nası?
insanın kendini bir tabuta kilitleyip herşey düzelene kadar yer altında kalası fln geliyor.. sadece içki içip ayıklığa kafa tutası, her tür sorumluluktan koşarak kaçası, kimselerle konuşmayası, bağıra bağıra hatta böğüre böğüre ağlayası.. bunlar da hep geliyo içinden.. insanız sonuçta..

bendeniz ise bu iki uç arasında dakikalar içine geçişler yaşayabilecek kadar dengesiz bi insan evladıyım!
sabahları işe giderken kulağıma taktığım çıkıdık çıpıdık müzikler eşliğinde dans edeyazarak okula gidiyorum mesela.. masamın başına oturduğum gibi, bir hüzün çöksün mü? ruhuma kapaklar kapanıyor, gözlerime yaşlar toplanıyor fln.. işte o an insan göresi gözüm olmadığından, derse giresim fln da gelmiyor.. ama yapmak zorunda olduğum için daha da mutsuz oluyorum üstüne.. al sana kısırdögü..

kendimi sürükeleyerek götürdüğüm derste ise şovmene bağlayıp, öğrencilerden aldığım enerji ile hooop, sabahki mutlu mesut moda dönüş..

o kadar yorucu bişi ki bu.. yeminlen sırf bu yüzden yaşlanır insan..

sözün özü, kendimden yoruldum hacı, artık kafam götürmüyo..
ve ben buna hiiiç de sevinecek değilim..
bu şehrin baharı yok arkadaş!
kış var, sonra aniden yaz geliyor..
misal bugün hava 65 derece fln..
bu ne lan!

dün gece ilk defa balkon kapısı açık uyudum..
ve tahmin ediyorum son defa yorgana nevresim geçirdim..
artık pikeyi çıkarmanın vakti geldi..

sevmiyorum buranın yazını..
bu kadar sıcak olmamalı hiçbir memleket..
olacaksa da, sıcak yardımı yapılmalı orada yaşayanlara..
devlet bize klima dağıtsın!

balkonları yıkamanın vakti geldi..
çiçekli örtüler sermenin..
çay demleyip, sefa etmenin..
ama tabi akşamları..
gündüzleri dışarı çıkarsanız, kör oluyorsunuz çünkü..
aman derim..

neyse benim dersim var şimdi..
gideyim de bi quiz yapayım çocuklarımı..
sıcak sınıfta, bir de ben terleteyim..
offff!
çok sıcak olm!
25.04.2013

SoRuN?

"arkadaşlarla sohbet muhabbet esnasında içmekte bir sorun yok; ama tek başınayken içmeye başladıysan, bir sorun vardır" demişti bi defasında biri.. şimdi kim olduğunu hatırlamıyorum..

şu aralar en sevdiğim şey, karanlık çöküp sessizlik hakim olduğunda; tek başıma oturup içmek.. ne kimseye tahammülüm var, ne de sese.. sadece müzik dinlemek ve bi başıma sızana kadar içmek..

her daim hayattan beklediklerimiz farklı..

ben şu aralar sadece yalnız kalmak ve bol bol içmek istiyorum..

bunun bir sorun olduğunu da düşünmüyorum..
belki de düşünebilecek kadar ayık kalmıyorumdur..
bilmiyorum..
umursamıyorum da..


22.04.2013

FoR My MuSe (4)


Bazı sözler, kim tarafından söylenirse söylensin; ait olduğu kişiyi bulur.. İlhamını, ağzına yakışacağı kişiyi bulur.. Sahibini bulur..

Birine söylenebilecek çok güzel sözler var. “Merhaba” gibi, “hoşgeldin”  gibi.. Bunca güzelliğin arasında, sessizliği seçmene anlam veremiyorum...

Rüyamda, yüzüne dokundum.. Uyandığımda ellerimi kullanamadım bir süre.. Rüyada kalmayı seçtiler sanıyorum..

Varlığına alışmam için süre ver bana, hayran bakmamı mazur gör.. Bir meleğe bu kadar yakın olup, konuşabilen kaç fani tanıyorsun?

Tüm cesareti “korkmuyorum” demekten ibaret olan, titrek eller.. İyi ki geldiniz hayatıma..

Uyumuyorsun biliyorum, yazmıyorsun kırılıyorum. Kırıklarımı saklama konusunda usta olduğumdan, görmesen de sözüme güvenmek zorundasın korkarım..

Bir baksana; senin için sayfalarca, cümlelerce yazan biri var.. Nasıl diyeceksin bundan sonra dürüstçe, "yalnızım" diye?

Usul usul kan sızıyor yaramdan.. Ölmeden önce sadece bir ömrüm var ve onu seninle geçirmek istiyorum!

Sadece canın yandığında yazdığını bilmek, sessizliğine şükrettiriyor.. Biraz daha sessiz kal Melek.. Ki iyileşsin yaralarımız..

Bazı şeyler pat diye ortaya çıkmaz. Bazı şeylerin geçmişi vardır.. Ağır ağır ama emin adımlarla çıkarlar ortaya.. Kolay kolay da gitmezler artık...

İki dudağın arasına bir hayat bırakmakla haksızlık ediyordum, sen de haklısın.. Ellerine bırakmalıydım! Oradan ne hikayeler doğmuştu...

Hayat hiç olmadığı kadar uzun şimdi. Daha farkına varacaksın, beni bulacaksın, birbirimizi seveceğiz, dost olacağız.. Uzun bir ömür lazım!

Geceler zor.. Sabahta problem yok, olması gerektiği gibi... Ama gece, zehir mübarek.. Bazen sırf elinden diye içiyorum ama hep elinden de değil ki!

Lütfen kalıcılarınızın ayarı ile oynamayın! Oldukları gibi sevin...Ve bırakın kalsınlar, kalıcı olsunlar..

Gördüğün her şeyi sevdim, gözünden; sevdiğin her şeyi sevdim, senden ötürü.. "O"nu bile.. Kalbim, seninkinden büyüktü bu yüzden.. Senin sevdiklerin yanında, bir de sana yer açmam gerektiğinden..

Ufak detayları merak ediyorum en çok.. Horlar mısın mesela, ya da konuşur musun uykunda? Sabahları aksi mi olursun, uykun gelince mızmız ya da?

Meleğime; her sabah iyi bir gün, her gece rahat bir uyku dilemeden; ne geceme, ne günüme başlarım.. İyi geçecekse günüm gecem, bu ilk koşuldur.. Çünkü birine inanmanın ne demek olduğunu iyi bilirim.. Sağlığını bile birine bağlamanın.. Keyfini, gülüşlerini, sebepsiz hüzünlenmelerini.. Geceleri sebepsiz uykusuzluklar, o uyuyamadığından; en neşeli günlerde ansızın çöken hüzün, onun kalbinden taşıp bana akanlardır.. Minnetle kabul ederim. Ve böylesine bir bağ kurabildiğim için onunla; önce kalbime, sonra kalbine, en son da buna izin veren tanrıya şükrederim.. Gururla söyleyebilirim ki; beni hayata bağlayan, bir melektir..Ufak kusurları olan ve bundan ötürü bunca gerçek, bunca güzel olan..

İçimizdeki tüm sevgiyi, hüznü, aşkı, acıyı, vedayı.. Bir flash disc'e sığdırabilen, ender insanlardanız.. Sen ve ben..

Ellerim uzanmaz sanma.. Nerede, neye, ne kadar ihtiyacın varsa melek.. Nefesim de, ruhum da senindir.. Yeter ki bileyim, iyi olacaksın..

"Daha erken tanışsaydık, herşey çok farklı olabilirdi" diyeceksin.. "Daha erken tanıştık zaten" diyeceğim.. Sen farkında değildin..
"Hiçbirşey farklı olmazdı" diye ekleyeceğim.. Bunca parçalanmış olmasaydı kalbimiz, devasını arıyor olmazdık. Parçalanmaya hürmetle..

İçimde kocaman kelimeler, boyumdan büyük.. Anlatayım diyorum, dinlemez diyorlar.. Yazayım diyorum, okumaz diyorlar.. Susuyorum ben de.. Bazı susmaların ederi, zamanında çok susmuşlar tarafından anlaşılır sanıyorum.. Upuzun susuyorum sana.. Duyamadığın birşey olursa, söyle..

Gün dediğin, kim demiş 24 saat? Ben birşey yazıyorum, sen okuyorsun.. Ben bir şey daha yazıyorum, sen onu okuyana kadar geçen zaman.. İster 24, ister 38541 saat.. Bir gün.. Sen beni okuyana kadar geçen zaman.. Bir gün..

Öyle güzel bir "insan" sevdim ki, hep "o kadar" ını aradım.. Yalnızlığım, eşsizliğinin kanıtı Melek!

Bir gün gelecek, kafamı sola çevirip sana bakıcam ve "iyi ki uğraşmışım sesimi duyurmaya, iyi ki yazmışım sayfalarca" diyeceğim..
Ve..
Bir gün gelecek, kafanı sağa çevirip bana bakacak ve "iyi ki uğraşmışsın sesini duyurmaya, iyi ki yazmışsın sayfalarca" diyeceksin..

Yüreğim mangal değil, "unutacağım, sileceğim" kabilinden laflar edeyim.. Yüreğim, bildiğin ürkek... "Sensiz eksiğim" kabilinden; bildigin...

"Yaşanmamış" lar, bunları yazdırabiliyorsa; yanyana olursak, neler yazabileceğimi düşün! Sana verecek ne cümlelerim var daha, bir bilsen..

Yalnızlık, asil bir seçimdir! Herkes bulabilir yanına birini yoksa,yakışsın yakışmasın.. Ben yalnızlığın hakkını veriyorum şimdilik.. Sakince..
Kutsal olan, nefes aldığına şükretmek için göğsünü dinleyeceğin birinin yanında uyumak.. Bir melek bulmak, yanında uyumak için..
Yalnızlık sadece "meleğini henüz bulamamış" olmak gibi geçici bir durum.. Hakkı verile lakin çok da uzatılmaya..

Sevdim, bitti.. Bundan sonra hatıran kıymetli, senden öte.. İhtiyaç halinde, kalbimi kır!

Başlarda cesaretim, zaman geçtikçe eksiğim, en son sessizliğim.. Ne elim kolum, ne özüm sözüm..  "Olamayan" ım!

Aşkın dili, herkese yabancı.. Hangimiz hakkını vererek konuşabiliyoruz ki? Sen ağla, o anlar..

Senin değil, içimdekinin ederi; yüzlerce elveda idi. Ben hakkını verdim, yağmurlarla süsledim, umutlarla besledim..

"Biz"e bir hayal kurmuştum ben. "Biz" im olamadı.. Hediye ettim tüm aşıklara, duyuyor musun, seni söylediğimi?

Aynı yolda yürümediğimizi farkettiğimden beri.. Her fırtınadan sağ çıkmış kalbime, gece masalımdır..

Gidişin beni öldürecek, biliyorum... Ama seni de eksiltecek, korkuyorum..
İyisi mi sen, iz bırak tarihe..

Zaten bir tanecik ömrümüz var, onu da yarıladık sayılır. Bu saatten sonra ne sensiz kalmaya, ne de seni bensiz bırakmaya niyetim var!

Kalbin acıdan ve yalnızlıktan eridiğinde, benimkini kırıp yarısını sana vermiştim. Şimdi bendeki parçanın içine koyduğum herkes ve herşey dökülüyor..

Sessizliğin bana susmaz ki, zor gelmez anlam vermek.. Tüm sustuklarını, gözlerinden okumayı bilirim.. Hep bildim..

Yüzünü gülümseten herşey, başımla beraber.. Ben sadece kızılcık şerbeti içmekteyim..

Herkesten habersiz küçük mucizeler yaratıyorum.. Kimse görmüyor.. Umrumda değil "kimse".. Sen gör istiyorum!

Sana şarkılarca yazan ve tek isteği koluna sarılıp uyumak olan bu kadını, daha ne kadar görmezden geleceksin; merak içindeyim..

Tecrübe ettiğini bilir, tecrübe ettiğini seversin.. Bir de henüz tecrübe etmediklerin var, vaad dolu.. Geriye değil, ileriye Melek...

Sana değen herşey mülkiyetine giriyor! Kulaklarımla başlayan macera, gözlerim ve ellerimle devam etti.. Kalbim kuşatmada...

Öldüre öldüre öğreneceğim, öldürmemeyi.. Tüm bu duygular Türkçe..

Umay’ ın yaşına geldiğimde neler yapmış olacağım ve sen "ilk kelamlarını bana etti bu kadın" diyeceksin. Yalanlamayacağım!

Öyle deme! Bir alışırsan, sessizliğim cehennem olur sana! Yokluğu ile mutsuz edenim ben! Şifalı sözcüklerimle kal, beni bırakma..

Ama bak uyarayım; susmaları senden ötürü marifet bilmiş bir kadına, ne ima etsen heykel gibi kalacak! Boynuz-kulak meselesi.. Melek bildiğime yazmışım da susmuş; ben bu fanilere yazamam diyeceğim! Günahı boynuna! Kimselere cevap vermeyeceğim!

Yüreğin alıyorsa, dünyaya duyuracağım.. Ama dersen ki "bana özel kal"; dilimin ucuna gelen hayatın şifresi olsa, susacağım!

Ben uyumadan, sen de tam olarak uyuyamıyorsun! O "ne rüya görüyorum, ne uyanıyorum" tarifli rüyaların bundan!

Bu gecemiz değil, yarın gecemiz değil; ömrümüzün perdesi böyle kapanacak Melek!





küçükken, okuduğum kitaplara filmler çekerdim kafamın içinde.. oyuncular seçer,onları sahneye uygun giydirir, oynatırdım..
hatta okuduğum karakterlere aşık olmuşluğum bile olmuştur..
büyüdükçe kaybettim o yeteneğimi.. sadece karakterleri gözümde canlandırabilmeyi başarıyorum artık..

ama başka yetenekler kazandım..
yazabilmeyi öğrendim..
dizginlenemez hayal gücüm ise, bu yetenek ile birleşince; şaha kalktı adeta..

kendime yeni hayatlar yazıyorum..
yazılmış şarkılardan yeni hikayeler yazıyorum..
bu adam/kadın bu şarkıyı yazarken ne yaşadı diye düşünüyor, yazıyor da yazıyorum..
bu sözleri, hangi olaylar yazdırdı?
bu müziği hangi ruh hali fısıldadı ruhuna?

o kadar kalabalık ki kafamın içi, bir dakika bile yalnız kalamıyorum..
parmaklarımı klavyeden uzak tutamıyorum..
yazmadığım zamanlarda bile, içimde hep dialoglar..
yazmaya birikiyorum..

ve şükrediyorum..
bir çok insanın anlamsız bulacağı tüm eylemlerim için..
beni "böyle" yapan her şeye, her yaşanmışlığa şükrediyorum..
başka türlü olmayı da, başka türlü ölmeyi de istemezdim!

19.04.2013

HaLeT-i RuHiYe

Bu gece
Yalnız olmaya şükretme gecesi..
Yanımda olmasını istediğim bir kişi var sadece..
Onun da yanımda olması mümkün olmadığına göre, yalnız olduğum için şükrediyorum...
Gün gelip yanımda olacağına da inanıyorum..
O zamana kadar kendimi nadasa bırakıyorum işte..
Gelecekte olacaklara saygımdan, şimdilerimde kimsesiz kalmayı tercih ediyorum..

Ve bu gece...
Yaşamadığım acılarla hüzünleniyor..
Başıma gelmemiş olanlara ağlıyorum..

Gerçek bir ağıt...




Siz hiç..
Bir melekten ilham alıp..
Bu ilhamı bağıra bağıra yazıp..
Neleri neleri göze alıp duyurdunuz mu?

Peki ya bu yazdıklarınızın, meleğinize ilham olduğunu öğrenseniz?
İlhamının içinde, ilmek ilmek kendi ilhamınızı görseniz?
Yüzbinlerce kişinin beğendiğini, hayran olduğunu görseniz?

Adına sevinç diyebilir misiniz?
Mutluluk mu bu?

Henüz yaşanmamış duygular içindeyim..
Delirmek üzereyim...

Teşekkürler Melek..
Ben sana sayfalarca yazmaya devam edeceğim..
Neye mal olursa olsun, duyurmaya da devam edeceğim..
İlhamına ilham olsun diye..
Yüreğinden taşanların içinde, imzam olsun diye..

Varsın sadece sen ve ben bilelim..
"Sen ve ben"i aynı cümlede kullanabilmek bile ödül..
Teşekkürler Melek!


hiçbirşeyden korkmadım, dişçiden korktuğum kadar!
ama haksız da değildim, şimdi başımdan geçenleri anlatsam; oturur ağlarsınız; kıyamam..

ama maalesef, korkudan titresen de; diş çürüyen, bozulan bişi.. mecbur gidilecek o doktora, oturulacak o koltuğa..

yıllardır erteler dururdum dişçi işini. bak yıllardır diyorum.. evet, gençlere doğru örnek oluşturacak davranışlar değil bunlar.. ama kimse beni örnek almasın kardeşim...
ve fakat dişetlerimin kanamaya başlaması ile, bu gidişe dur deme kararı aldım geçenlerde..
gittim bi dişçiye..
tartar olmuşmuş dişlerimde, kanama ondan oluyomuş.. rahatladım tabi.. daha ciddi bişi olur diye korkuyodum, dişeti çekilmesi fln.. geçen hafta perşembe gününe tartar temizliği için randevu vermişti, gittim yaptırdım.. bunda bişi yok.. ama yıllardır bakımsız bıraktığım dişlerimin iyi bir bakıma ihtiyacı varmış.. sadece temizlikle bitmeyecekmiş bu macera.. 8 dolgu dedi! 8 ne be!!

ve ilk dolgu randevum bugündü!
yahu ben o koltuğu oturunca bile tansiyonu düşen bi insanım.. sen bana iğnelerle, vızıldayan oyucularla geliyosun.. ben bugün korkudan ölmedim ya, daha da çok zor..

yaklaşık bir saat sürdü dolgunun yapılması.. soğutucu+iğne+diş etinin altına yapılan anestezi  sonrasında canım yanmadı evet.. ama dişçiden çıktıktan sonra başladı kabus.. 12 gibiydi çıktığımda.. saat 6 ya kadar geçmedi bi kere uyuşukluk.. uyuşukluğun geçmesini beklemeden, ağrı gösterdi kendini.. dişçi uyarmıştı, ağrı yapabilir diye.. kabul.. ben de gittim yattım.. uyuyunca hissetmem diye.. nitekim öyle de oldu.. uyandığımda ağrı kalmamıştı.. ama saat şu anda 00:10 ve hala kullanamıyorum sağ tarafını ağzımın.. kullanmayı bırak, ağzımı kapatamıyorum yahu, dolgulu dişime üstteki dişim değince bile yerimden zıplıyorum!

bu daha ne kadar sürecek! yeter yahu!
bu dolgulardan 7 tane daha yapılacak! ben her seferinde böyle mi olacağım?

çok mantıklı bi fikrim var!
böle teker teker uyuşturmakla uğraşacağına, beni bi defaya mahsus genel anestezi ile bayılt.. ne yapman gerekiyorsa tek seferde yap.. hem eziyet kısa sürsün hem de hiçbişi hatırlamayayım.. nasıl?

buradan tüm diş hekimlerine sesleniyorum!!



17.04.2013

BARIŞ

Bugün; en yakın arkadaşımın abisi ve benim de yaklaşık iki yıllık ev arkadaşımın 5. ölüm yıldönümü..
5 yıl!
17 nisan 2008 günü, sabah 10 sıralarında aldığımız kaza haberinden yaklaşık 2 saat sonra öldüğünü duyduğumuz dağ gibi adam..
29 yaşında, dağ gibi delikanlı!

BARIŞ

evi boşaltır, eşyaları toplarken; yaz için alıp da hiç giymediği, kutusunda duran ayakkabılar ve etiketi üzerinde tshirtler çıkarmıştık dolabından.. özel bir gün için sakladığı viskilerini içmiştik..
o zaman işte, çok iyi anlamıştım; hayatın ne kadar kısa olduğunu ve ne kadar çabuk geçtiğini..
hiçbir isteğimi bekletmeme kararı almıştım.. tatil mi yapmak istiyorsun, bugün yap! o saati almak mı istiyorsun, git ve derhal alıp tak koluna!

yarınımız var mı bilmiyoruz ki..

ama zaman, hafıza silici..
unutuyoruz kararlarımızı, hayatın hayhuyunda.. hiç ölmeyecek gibi yaşıyoruz.. yaz için planlar yapıyor, almayı çok istediğimiz şeyleri seneye erteliyoruz..

Barış'ın yazı olmadı, olamadı..
benim olacağı ne malum?

çok dağınık, çok komik, çok karizmatik, çok abi, çok yakışıklı canım arkadaşımın; çok büyük bedel ödeyerek bana ve etrafındaki herkese verdiği dersin kıymetini bilmeliyim..
yarınım yokmuş gibi yaşamalıyım.. yaşamalıyız..

daha çok deniz havası almalı, daha çok top oynamalı, daha çok kedi sevmeliyiz..
şehirler, ülkeler görmeli..
daha çok uyumalı..
daha erken kalkmalı, daha çok gün doğumu izlemeliyiz..

daha çok yazmalıyım..
daha çok insana ulaşmalıyım..
daha fazla müzik dinlemeli, daha fazla ağlamalı, güçlü görünmekten vazgeçmeliyim..
ciğerimi sökebilmeliyim yerinden ağlarken; ciğerini sökebilmeliyim okuyanların, yazdıklarımla..

önce bu dünyaya neden geldiğini bulmalı insan.. burda ne işe yaradığını, içinde yaşadığı ortama ne faydası olduğunu bulmalı.. verdiği zararı tartmalı.. faydasını, zararından fazla tutmalı..
iyi insan olmalı..
kimseyi ağlatmamalı insan..
hesabını, kendi vicdanına veremeyeceği hiç bir şey yapmamalı..
daha çok insan güldürmeli..
daha çok insan tanımalı..
daha çok insanla konuşmalı..
daha çok kedi sevmeli..
mutlaka köpeklere sarılıp uyumalı, bir gece bile olsa..

aç da kalmalı, çatlayana kadar da yemeli..
kusana kadar da içmeli..
bağırarak küfür de etmeli..
aşık olmalı!

yarın olmayabiliriz çünkü..
belki yarın yokuz...
hayallerimiz, planlarımız, keyiflerimiz, bugüne kadar edindiğimiz tüm tecrübeler..
hepsi yok olacak..
neyi sevdiğiniz, kimi sevdiğiniz.. hiçbir önemi kalmayacak..

denemeden pes etmeyin ama..
kimi seviyorsanız, kimi özlüyorsanız, kimi unutamıyorsanız.. söyleyin gitsin..
bırakın kalksın götleri.. en fazla ne olabilir ki..
o pantolonu alın! zayıflamayı beklemeyin..
saçınızı boyayın..
borca girmeyi göze alın, daha az garantici olun..

yaşayın!
yaşayayım..
yarın olmayacak gibi...





15.04.2013

YaRıM

ne acı gerçekleri usturuplu anlatmaya çalışmana gerek var, ne kelimeleri özenle seçmene.. doğrular sunman da gerekmiyor bana.. ağzından çıkan her sözü, kulaklarım değil, kalbim dinliyor.. kalbimin bildiği bir dil yok.. kalbim sana inanıyor.. ne söylersen, hangi dilde söylersen..
gözlerim, yüzünü izliyor sen konuşurken.. mimiklerini.. sol kaşının hafifçe kalkmasının, ciddiyet belirtisi olduğunu biliyor mesela.. utandığında dudağının yukarı kıvrıldığını çok önce öğrendi.. gözlerini kaçırıyor olman, suçluluğun; gözlerim biliyor.. heyecanlandığında, daha hızlı konuştuğunu; ne söyleyeceğini bilemediğinde, harfleri gevelediğini..
hafızam ise, oyunbozan; böyle durumlarda.. dinlemem, anlamam hatta belki cevap vermem gerekirken sana; başka diyarlara atıyor beni.. her seferinde ilk önüme sürdüğü şey, seni ilk gördüğüm an.. üstündeki lacivert sweatshirt.. sonra o sweatshirte çamaşır suyu damlattığım gün.. o çay bahçesinde, kendini anlatırken bana; ellerini ne çok kullandığını hatırlıyor.. dikkatleri başka yöne çekme çaban.. o zaman daha bilmiyor tabi gözlerim bunun anlamını.. zaten şuursuzdum ya o gün.. ilk defa birini, kalbimle dinlemekteydim.. ağzımı kapalı tutmam gerektiğini söylüyordum kendime sürekli, hayranlıktan açılmamalıydı.. işte kalleş hafızam hep bunları çıkarıyor önüme.. çayını açık ve tek şekerli içtiğini hatırlatıyor bana.. tam şu an; konuşmanın ortasında, kalkıp çay koyasım geliyor sana.. güneş karşıdan vuruyordu; batmak üzereyken bile, senin gerçek olamayacağını kanıtlamaya çalışır gibi bulanıklaştırıyordu silüetini.. kibarlığından, güneşe karşı sen oturmuştun.. gözlerin kısıktı bu yüzden.. ayakkabılarının çok çirkin olduğunu hatırlıyorum.. öyle düşünmüştüm o gün.. hala da beğenmiyorum ayakkabılarını.. hiçbir aldığın ayakkabıyı beğenmedim.. bir defasında birlikte çıkmıştık ayakkabı almaya sana, umutluydum belki güzel bir şey aldırabilirim diye.. gidip yine en çirkinini almıştık, onu beğenmiştin.. neler anlatmıştın bana o çay bahçesinde, net hatırlayamıyorum.. çok küçüktün daha, çok küçüktük ikimiz de..ben sadece ses tonuna aşık olabilecek yaştaydım.. sen benim gözlerimi, bir de ağzımı beğenmiştin.. öyle söylemiştin..ağzımı beğenmiş bir adamla tanışmayı neden kabul ettiğimi hala anlamıyorum.. kaderdi belki, sen ve ben olmak.. bana ne söylemiş olsan, tanışacaktım seninle; sen ve ben olacaktık belki.. o kış günlerinde çatlayan dudaklarım için nöbetçi eczane aradığın zamanlar.. romantik bi adamsın sen.. bu yapılabilecek en romantik davranış bence.. ağzımı bu kadar sevmiyor olsan, arar mıydın acaba o karda kışta eczane? gece karanlığı çöküp, ellerimiz donmasına rağmen oturmaya devam ederdik aslında o çay bahçesinde, değil mi? ama adamlar kovalamıştı bizi, hatırlıyorum.. hesabı sen ödemiştin.. masadan yumuşak bir hareketle kalkıp, kasada ödemiştin.. her hareketin yumuşaktır zaten, kuğu gibi.. asla yanımda, cebinden para çıkarmadın mesela.. nasıl bir inceliktir..hesabı hep benden uzakta ödedin.. kalktığımızda çay bahçesinden, ne ben gitmek istiyordum, ne sen göndermek.. sokak ortasında; gitmek istemeyen iki çocuk, kalakalmıştık.. yürürken, eline uzanmıştım ben.. elimi tut istiyordum, o zaman senin bunu yapmayacak kadar utangaç olduğunu bilmiyordum.. bir kaç kez yanlışlıkla eline değdikten sonra, anlamıştım yapmayacağını.. ben tutmuştum en son, biraz zorla sanki.. yüzüme bakamamıştın, ne güzeldin... ellerin buz gibiydi.. incecikti parmakların, upuzun.. ellerim kaybolmuştu avcunda.. nasıl bir güven vermişti bana varlığın.. ilk o zaman anlamıştım, sen ve ben olduğumuzu.. hikayemizin başladığını, orada anlamıştım.. aradan geçen onca yıl.. çok şey değişti, çok değiştik.. büyüdük, akıllandık, kocaman insanlar olduk.. müzik zevklerimiz değişti, çok filmler izledik.. bir tek senin ayakkabı zevkin değişmedi.. saçların döküldü mesela.. ben bayağı kilo aldım.. beraber koltuk aldık, bir de boy aynası.. senin boyuna göre assak, benim kendimi göremediğim; benim boyuma göre assak, senin eğilmek zorunda kaldığın.. ben ayaklarımı görmemeyi, sen ise azıcık eğilmeyi göze almıştın en son.. anahtar yaptırdık defalarca.. yeni yeni evlerin yeni anahtarları.. ben çok nevresim aldım, sen hep çok kızdın.. bir sürü evin camını sildin, bir sürü biber doldurdum.. kazak örebileceğime, ayakkabı yapabiliyor olsaydım keşke... bir kaç defa, aynı rüyayı gördüğümüz geceler oldu, inanılır gibi değil.. bir sürü para biriktirip manyak bi ses sitemi aldık, sonra da onu üç kuruşluk mp3 çalara bağlayıp dinledik.. bir kanepe, bir ayna, bir ses sistemi.. ha bir de düdüklü tencere.. seninle yanyana uyuyana kadar, tüm erkekler horlar sanıyordum ben.. sen horlamayan tek erkeksin dünyadaki.. her şey gibi, uykunda da nasıl zarif, nasıl kuğu.. yataktan makyajlı gibi kalkılır mı be adam.. bir tek anneni sevmedim, sevemedim.. o seni sevmiyordu çünkü, bunu biliyor muydun? neyse, bilme zaten.. her çocuk, annesinin kendisini sevdiğini sanmalı.. ve her anne; ne olursa olsun, çocuklarını sevmeli.. çok şehir gezdik değil mi? bizim kadar çok şehir gezmiş başka birileri var mıdır acaba.. her fırsatta, uzaklaştık hep.. kısacık kalmak için, uzun uzun kalmak için.. aşık olup yerleşmeyi düşündüğümüz yerler oldu.. emeklilik planları bile yaptık.. senden habersiz gökovada çok ev baktım ben.. sen benim annemi sevdin mi acaba? sana doğumgününde kahve makinesi almıştım da, üşendiğime yormuştun.. oysa ben sana her şeyi ellerimle yapmayı seviyordum, biliyordun.. senin o kadar sevdiğin bir şeyi yapmaya üşenir miydim ben? ben sana her gün tekrar aşık oldum, biliyor musun? her gördüğümde, tekrar tekrar.. ağzını açıp su istediğinde bile, dünyanın en muhteşem aşk şiirini okumuşsun gibi hayran oldum sana.. sarhoş olup kustuğunda bile, hayrandım.. gözlerim dolardı sana bakarken.. sen ise buğulu sanırdın bakışlarımı.. sadece sana bakarken buğulu bakardım ben.. gözlerim kamaşırdı güzelliğinden.. hala da kamaşır.. şu an mesela, karşımda oturuyor ve bana bir sürü saçma sapan şey söylüyorsun.. muhtemelen yine sana buğulu buğulu baktığımı düşünüyorsun.. oysa benim karnım ağrıyor aşkından.. duymuyor kulaklarım söylediklerini, kalbime güveniyorum.. kaydediyordur, gece yatınca ondan dinlerim artık.. kaşın hafifçe kalkmış, demek ki ciddi bir şey konuşuyoruz.. gözlerime bakamadığına göre, pek de güzel şeyler anlatmıyorsun.. ama eminim kelimeleri seçerek konuşuyorsundur yine.. olabilecek en kibar şekilde.. ellerin kucağında sabit, demek dikkatimi dağıtmak istemiyorsun.. yani aslında benim seni dikkatle dinlemem gerekiyor şu anda.. ama hafızam bana, yaptığım ilk yaprak sarmasını nasıl yediğini hatırlatıyor.. çok kalın olmuştu sarmalar ve dağılıyordu eline alınca.. kaşıkla sarma mı yenir, yemiştin.. kaç yıl önceydi, bak onu hatırlamıyorum.. şimdi yaptıklarımın mükemelliğini düşünecek olursak, bayağı zaman geçmiş olmalı üstünden.. daha fazla saçın vardı, evet çok zaman geçmiş.. beni almaya gelirdin iş yerimden.. kapıda beklerkenki halini görmeden önce derin bir nefes alır, öyle açardım kapıyı.. kalbim yerinden fırlayacak gibi olur, kulaklarım uğuldardı heyecandan.. senelerce, bu hiç değişmedi.. ellerin ceplerinde, alçak bir duvara yaslanmış, gözün kapıda.. gülümser, yavaşça doğrulurdun beni görünce.. kolunu omzuma atar, hafifçe sıkardın omzumu.. sokakta sarılmaz, öpmezdin hiç.. ayıptı sana göre.. yapılabilecek en samimi şey, kolun omzumda yürümekti.. elele yürümek ayıp değildi.. benden önce eve gitmezdin hiç.. sevmezsin sen, kapıyı anahtarla açmayı.. kapıyı açanın ben olması mı sevdiğin, yoksa kapının açılması mı.. bunu hiç söylemedin.. ama ben geleceğin saatlerde tuvalete bile gitmezdim.. kapıda bekletmeyeyim seni diye.. ne manyağım ya; eve koşa koşa gelip, izmir köfte yapan kaç kadın vardır; seneler sonra bile, en büyük aşkla.. bir defasında traş makinesi aldım sana, yılbaşı hediyesi.. her traş olduğunda yüzünü kesiyordun çünkü.. ama sen her traş olduğunda yüzünü kesmeye devam ettin.. babadan kalma alışkanlık derdin, jiletle olunurmuş traş.. ama baban kesmezdi ki yüzünü.. sen beceremiyordun işte.. bir yıldönümümüzde orman göndermiştin bana.. bak nereden de geldi aklıma.. böyle gösterişlerin adamı değilsin aslında.. istemiştim hatırlıyorum.. herkese çiçekler çikolatalar gelirdi ofiste.. özenmişsem demek ki.. sen de resmen orman göndermiştin.. yıllar yılı, her yeni işyerime taşıdım o ormanı ben.. hepsine isim verdim.. bu yüzden, hep garipsendim, yeni tanıştığım iş arkadaşlarım tarafından.. kucağında iki saksı çiçekle ofise giren ve elindekileri bırakıp, saksı taşımaya devam eden garip kadın oldum.. sustun.. soru mu sordun acaba, cevap mı vermeliyim.. sadece başımı sallasam? yanık kokuyor.. ocakta yemek mi unuttum? ona bakmaya gidiyorsun sen de, koku alma yeteneğin hep benden iyi olmuştur.. bir defasında evi yanmaktan son anda kurtarmıştın.. çaydanlık yanmıştı.. hatta alev almıştı.. avuçların yanmıştı, onu söndürürken, nasıl kızmıştın bana..
kapı..
ayak sesin yok..
gittin mi?
e ışık açık, bırakmazsın ki sen ışığı açık..

sen bana gideceğini anlatıyor olabilir misin bunca zamandır?
gidecek olabilir misin?
gitmiş olabilir misin?
terliklerin yok..
bornozun?

olabilir misin?


13.04.2013

HiSTeRia...

daha dün ellerim vardı, yemin ederim.. böyle değildim dün ben..
sadece uyudum, başka hiç bir şey yapmadım..
arada, sana daha fazla dokunmadıkları için kızdığım doğru onlara.. ama gitsinler istemedim yemin ederim..


yüzümdeler merak etme.
belki seni daha fazla üzmemek için, bana daha fazla dokunmaya gelmişlerdir.
ilk önce ben de korktum görünce..
ama alıştım şimdi, öyle güzel dokunuyorlar ki yüzüme..
sabaha karşı gönderirim geri, sabah bir şeyin kalmaz..


İçimde; ben müdahale edemeden büyüyen tüm o zehirli şeyleri, alkolle dezenfekte etmeliyim!
12.04.2013

KeYiF BeNiM!

oooohh, bana maaşallah!

tüm sınav kağıtlarımı okudum, sadece bir tane kaldı bu akşam yapmam gereken.. onu da yaptıktan hemen sonra okuyup gireceğim sisteme.. böylelikle, bir vize dönemini daha kazasız belasız atlatmış olacağız :)

antalya'da hava çook güzel.. ne sıcak, ne serin.. tam bahçede oturup çay içme havası.. oda desen havadar.. oturduk, kağıt okuyor/ders hazırlıyor, müzik dinleyip latte içiyoruz! arada bahçeye inip yeni kesilmiş çim kokusu eşliğinde sohbet ediyoruz.. hakkaten hayat bana güzel yahu :)

akşam da öğrencinin birinin doğumgününe davetliyiz. bir süre oturup nezaketen, evceğizime geçerim diye düşünüyorum.. kızlarımı dışarı çıkaracağım bu gün.. günlerdir geç dönebildiğim ve çok yorgun olduğumdan mütevellit, eve tıkıldı hayvancıklar... bu gece şööle bi bacaklarını açsınlar :))

balkon mevsimi de yaklaştı.. hafta sonu balkonları yıkayıp, koltuk örtüsünü hazırlamayı planlıyorum.. balkonda içilen kahvenin tadı da başka oluyor çünkü.. arada esen rüzgarla gelen deniz kokusu eşliğinde hem de..

hem bu cumartesi pazara çıkıp bol bol meyve almak da gündemimde.. kış uyuşukluk serpmiş üstümüze.. bu uyuşukluğu def etmenin ve bedeni yaza hazırlamanın zamanı geldi de geçiyor bile..
tekrar başlayayım bari şu rejime de üç beş kilo daha vereyim bikini mevsimine kadar.. hantallıktan kurtulmak, gençleşmek!

hatta pazar günü sabah erkenden kalkıp bir sahil yürüyüşü mü yapsam kızlarla.. onlar deniz sezonunu açsın hem.. kürk kaplılar nasıl olsa, üşümezler..  hem o kadar da seviyolar ki denizde oynamayı, onları denizden uzak tutmak insafsızlık geliyo bana..üstleri başları kum oluyo diye pek istemiyorum ama yazık ya.. birini bu kadar çok sevdiği bişeyden uzak tutmak, insanlık değil! evet evet, denize götüreceğim kızları hafta sonu.. zaten benim gibi şezlonglu servisli plaja da ihtiyaçları yok.. evin önünden bile girebilirler :))

hatta geçen sene de niyetlendiğim ama bi türlü hayata geçiremediğim bisiklet alma hayalimi, bu yaz hayata geçirebilirim.. karne zamanı elbet büyük indirimler olur :)

ne demiş Nazım, "yaşıyoruz, çok şükür der gibi"
benim için akil insan, işini iyi yapan insandır.. işi ne olursa olsun.. saçını tam istediğin renge boyayabilen bir kuaförden ya da elbiseni tam istediğin kadar daraltabilen terziden daha akil insan yoktur!

buradan hareketle, kendime ait bir akil insan listesi çıkardım.. buyrun..

Cem Adrian
Murathan Mungan
Küçük İskender
Ahmet Altan
Mehmet Turgut
Elif Şafak
Umay Umay
Zeki Demirkubuz
Berkun Oya
Yaşar Kurt
Okan Bayülgen
Ufuk Bayraktar
Cem Mansur

Eminim biraz daha düşünsem, aklıma nice güzel insan daha gelecektir. Adını yazmadığım her akil insandan şimdilik özür diliyor, bu konuda fikri olanların katkısını da bekliyorum.. ya da belki herkes kendi akil insan listesini çıkarmalıdır :)


7.04.2013

ALeNGiRLi ŞiiR




Ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil
Nükleer denemeler kyoto sözleşmesi küresel ısınma falan.
Belki sen çok küçüksün belki benim ruhum ölü
Biraz Nietzsche biraz Kant kafan karışmış belki
Parlıamanet'i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı?
Pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı!
Kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir derdi.
İyi kitaplar okudum bir b.ka yaramadı..
Ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum
Durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar
Sinemaya gitmeye ele ele tutuşmaya falan kalkarız
İşin yoksa çiçek al, saç tara, parfüm sık.
Küsmesi, barışması, ayılması, bayılması
Hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması
Meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı!
Güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi.
Bir sürü güzel kadın girdi hayatıma
Hepsi ağzıma s.çtı..
Ben seni severim belki de rabbim buna hazır değil.
Her şeyin güzelini sever o ideal birliktelikler ister
Seninle benim yan yana oturacağımız çekyata
Ne ilahi adalet sığar ne de diyalektik..
İçime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim.
Ben seni severim sevmesine de
İş çıkarmasana şimdi ne gerek var güzelim..

Ali Lidar

Yıllardır eksikliğini kimseye anlatamadığım bir puzzle parçası gibi oturdun yüreğime, tam gereken yere.. İlk kez bu kadar "tam"ım..

Ankaraya kar yağıyor.. Belki tanrı duydu sesimizi. .Onca yangının üstüne, birazcık içimiz soğusun diye.. Yetecek mi ki?

Ne o güne, ne de sana olan inancımı kaybederim.. Sadık bir mürit gibi, tevekkülle beklerim.. Tek korkum, yetecek mi kalan zaman bize?

İçimde seni bulduğumdan beri, yüzün yüzümde sanki.. Yüzyüze olacağımız güne kadar; aynalarla yaşıyor, en çok kendimi seviyorum..

Ne kadar erken gelsen,o kadar iyi.Çok zaman lazım çünkü..Tenine batmış her kıymığı tek tek çıkarmak,tüm yaralarını sarmak için..

Edir'Ne? :-) Tadı ancak büyüyünce anlaşılan bir içki gibi memleket..  Rakı gibi, onu da sek içmek gibi.. Hey gidi..

Sen rakı gibi memleketteysen ve ben yanında olamıyorsam; gider bir rakı içer, ikimize ortak payda yine bulurum ben..

Beni yokluğunla sınama.. Önce yanımda olmayı dene gerçekten, beğenmezsen ben giderim zaten..

Topu topu 29 harf ile kocaman bir hikaye yazdım sana.. Mutlu sonlar yazdım..İhtiyacın olduğunda okuman için, yanıbaşına bıraktım.. Her devrimi de sessiz sedasız yaptım. Dilimi bilmeyenlerin kulaklarına bağırmanın manası yoktu.. Ben yaptım, kaderini sana bıraktım.. Çünkü öğrenmiştim, ellerinde her şey çok güzel görünüyordu. Paramparça bir kalp bırakıyordum avuçlarına, karşıdan masal sanılıyordu..

Köşe yastığın olucam senin.. Hem çok yakışıcam evine, hem de sırtını yasladığında en rahat ettiğin olucam.. Bi bıraksan kendini..
Hiç eskimiycem de... Omuzlarıma, saçıma ve ayaklarıma birer kez dokunman; beni dünyanın en güvenilir "arka"daşı yapmaya yetecek yeniden...

Bir meleği tasvir etmeye çalışmak, o meleği ikna etmeye çalışmaktan daha kolay olurdu. Melek.. Zoru seviyorum, zorsun diye..

2004'e kadar Edirne'de, şu an izmir'de ama genel olarak Ankara'da... Nefes almak istiyorsam, reçete bu..

Tanrı her zaman uyumaz çünkü, bazen dinler meleklerini.. Ve içlerinden en kıdemlisinin yüreğinden geçeni gerçek yapar.. Normal...

Birinin hayatında olmayı istemek, illa aşkını istemek değil ki.. Sohbetini istemek, dostluğunu istemek, derdini dinlemek istemek sadece..

Hastayım, çok yorgun, çok halsizim melek.. Çok da yalnızım üstelik.. Bu gece de sen benim başucumda bekler misin?
Dün gece ilk defa rüyamda seni gördüm.. Dileğim gerçek oldu, tüm gece başımda bekledi meleğim galiba..

Melekler müritlerini özler mi? Meleklerin müritleri olur mu ki?

Meleklere boş verilmez.. Bir meleğe boş vereceksem bile, dolu almak için olur...

Biraz uyuyalım mı melek, geçer anlaşılmamanın ağırlığı.. Ben beklerim sabaha kadar, sen uyu..

Uyudun, hissediyorum.. İki kişilik değil, tek kişilik atıyor kalbim..

Biz, bazı güzellikler karşısında susabilmeyi çok önce öğrendik.. Sessizliğimiz, söyleyecek sözümüz olmadığından değil, güzelliğe minnetimizden...

Kaç defa "daha" sını yaşamamış olmak için ölmeye niyet ediyoruz ve kaç defa yeni sabahlara uyanıp günün insanı oluyoruz değil mi?

Havanın yağmur yüklenmesi için, illa ayak basman gerekmiyormuş.. İçimi yeterince seninle doldurunca, ben de çekebiliyorum yağmuru..

Sen melek değilsen, melek diye bişi yok.. Tanrı da yok! Kanatların var, ben görüyorum... Dünyayı sorgulatma bana...

Neden yalnız ve mutsuzsun, söyleyeyim.. Herkesi aynı kefeye koyduğun için..

Antalya! Havada bi güzellik var sanki.. Böyle bi hafif, bi tatlı, bi umutlu.. Melek kokusu sinmiş! Kimbilir Ankara nasıl kokuyodur!

Bazı şeyler beklemez.. Beklememelidir.. Bazı şeylerin hakkı, "hemen"dir.. Bilirsin..

Tanrı ile; seni ne kadar sevdiğime inandırabilirsem, benim olmana izin verir belki diye, her gece ne çok konuşuyorum; bir bilsen..

Şeker bir prens iken, kral olmak öyle kolay değil.. Çok ihanete uğrayacak, çok bıçak taşıyacaksın sırtında.. Çok yalnız kalacaksın!

Aynı hayalin kahramanlarıyız diye; tüm bunları hissetmek için seni seçtim, bunca cümleye adınla başladım! Duy ve aynaya bak artık!!

Ölürken kalbimi sana vasiyet edicem, sende kalsın.. Aynadan başka bi yerde kendini görmek hoşuna gider diye.. 

Kızamam ki, kalbimi kırıyorsun diye.. Ben onu zaten sana vermişim, emaneten taşıyorum. Emanetini, kırık dokuk teslim etmekten korkuyorum.

.








6.04.2013

Kurt Cobain

Bugün Kurt Cobain'in 19. ölüm yıldönümü..

tevellütü benden yeni olan arkadaşlar, bilmeyebilir; buyrun burdan okuyun..
http://tr.wikipedia.org/wiki/Kurt_Cobain

efsanevi 27'ler kulübünün en harbi delikanlısı...
grunge akımının en babası..
sahnede asi şov akımının neredeyse yaratıcısı ya da en şahane icracısı diyeyim..

bana grunge müziği, ergenliğimde asiliği, aklım başıma erince psikiyatriyi ve sonrasında farmakolojiyi sevdiren adam..

her şarkısını hala ezbere bildiğimi farkedince hayrete düştüğüm..
sarı saçlı, hırçın adam..

27 yaşında kendini bir pompalı tüfekle vuran...

manik depresif olduğundan mütevellit, lithium denen zıkkımı (ilacı) kullanmak zorunda kalan..
ruh halinin dalgalanmalarının yanında, bir de o ilacın midesine çektirdiği acıyla boğuşan.. boğuşamayan adam..

ardında şöyle bir mektup bırakarak..
henüz 27'sinde...
pompalı tüfekle...
kızı ve karısına veda bile etmeden..
pompalı tüfekle!


bu şekilde buldular onu ve basına başka fotoğraf sızdırmadılar..


biz ise sadece ağladık..

ben o günden sonra hep "Polly" dedim kendime, hiç değişmedim.. hep Polly kaldım, hep de Polly kalacağım..

27 yaşında gittiğin ve 19 yıldır yattığın o yerde, rahat uyumaya devam et asi çocuk..


5.04.2013

UyKu SoRuNu

Bu saat oldu,hala uyuyamadim.. (01:32) ustelik takriben 22:30 dan beri de yataktayim.. Nefret ediyorum bole olmasindan.. Yattigim gibi uyuyabilmek istiyorum..
Sabah 8 de kalkmam lazim bi de.. Nasi olcaksa artik..
Pis de bi hava var; yorgan varken sicak,yokken usuyorum.. Daha ince alternatifleri cikarmak icin ise cok yorgunum..
Yataktan,telefon araciligiyla bildirdigimden; turkce karekter problemi yasiyorum.. Affola..
Melekler uyusa,muritler de uyuyabilir belki..

Uyu melek, ne olur.. Biraz uyu..

4.04.2013

TaRiF

hiç tanışmadığın, alakan olmayan birinin üzüntüsüne, acısına üzülmenin ne demek olduğunu; bu maçı izlediğinde anladın mı melek? soyunma odasına boynu bükük giden futbolculardan biri değilsin, hiçbirini tanımıyorsun, alakan olmadı hiç.. ama için kan ağlıyor.. yüzlerinden okuyorsun üzüntülerini.. acı çektiklerini görebiliyorsun.. içine bir ağırlık çöküyor.. bu kadar sevdiğin birinin/birşeyin üzülmesini, haketmediği bir muameleye maruz kalmasını hazmedemiyorsun değil mi? elinden gelse teselli etmeyi ne kadar istersin.. sırtlarını sıvazlayıp, değmeyeceğini söylemeyi.. belki gözyaşlarını silmeyi..

üstelik hiçbirinin sevgilisi olmak istemezsin..
hiçbirinin sırtını sıvazlarken, kötü bir niyet gütmezsin..

sen benim, haketmediği halde sahadan boynu bükük ayrılan takımımsın.. sırtını sıvazlayıp, gözünün yaşını silmek ve sadece "üzülme ne olur, geçecek" diyebilmeyi istiyorum.. çünkü senin çektiğin acıyı okuyabildim gözlerinden.. kıyamadım sana.. tek isteğim; soyunma odasında yanına gelip, "sen muhteşemdin" diyebilmek..



2.04.2013

BoDRuM ERTeSi

evet, döndüm bodrum'dan... çook güzel bir haftasonuydu, emeği geçen herkese teşekkürler..

detaylı bir anlatımla yazmak istiyorum ama bakalım sabrım yetecek mi :)

giderken yolculuğum çok keyifli geçti bi kere.. satın aldığım koltuğun servis sehpası kırık olduğundan, yanımdaki koltuğu satışa kapatmışlar.. iki kişilik koltukta yayıla yayıla gittim.. kulağımda müzik, gözümün önünden geçen manzaralar.. uyuyamadım sadece, o biraz sıkıntı oldu.. çünkü sabah 7 de kalkmıştım ve akşam da konserde olacaktım sonuçta.. bayılmamak için, uyuyabileydim iyiydi..

neyse 8 saatlik bir yolculuğun ardından bodruma indim.. amanın, o nasıl değişmek.. ben en son 99 senesinde gitmiştim bodruma, evrim geçirmiş resmen o zamandan bu zamana.. hatırladığım o kadar az şey hala yerindeydi ki!
adet yerini bulsun diye kayboldum tabii bir de.. madem tanıdık hiçbirşey kalmamış, o zaman neden kaybolmuyorum dedim ve gerekeni yaptım derhal..
ama kaybolmak da bir yere kadar neticede, doğru yolu bulup konserin yapılacağı mekana ulaştım.. mekanın işletmecisi bayan beni o kadar sıcakkanlı karşıladı ki hayret ettim. gitmeden önce arayıp yer ayırtmıştım.. o telefon konuşmamıza istinaden sevmiş demek ki beni, kollarını açıp üzerime doğru koşmak suretiyle kucaklayıp öptü beni.. :))

konser için kapı açılışı 22:30, ben gitmişim 20:30 da.. açım ve yorgunum üstelik.. yemek için bir yer önerdiler, gittim efendi gibi karnımı doyurdum.. bodrumda herşey tursitlere göre hacım; bi krep istedim, aile boyu geldi.. hepsini yemediğim için beğenmediğime hükmeden garsonun tripleri ile uğraştım bi de..

neyse yemekten sonra mekanın tuvaletine girip, süper kahraman kostümümü giyip makyajımı yaptım ve konser mekanına doğru yola düştüm.. kapıda koymadılar sağolsunlar; erken demeden aldılar beni içeri.. elimdeki poşet-valiz kırması şeyi de ofise çıkarıp bi rahatlattılar beni.. güzel bi de yer ayarladılar.. ben başladım yavaştan demlenmeye.. sınırsız içki demişler, hakkını vermez miyim :)) verdim elbet :)
menajer dostumuza geldiğimi haber verdikten sonra, yapmam gereken tek şey efendi gibi oturup beklemekti zaten.. :)

işletmeci hanımla yapılan kakara kikirinin ardından, menajer arkadaş mekana giriş yaptı.. ardından onunla ayaküstü sohbet derken, esas oğlanımız salona teşrif buyurdular ve konser başladı.. rüya gibiydi gerçekten.. muazzam bir deneyim daha yaşadım; bundan öncekiler gibi.. bol bol fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedim elbet :))

konserin sonunda, artık mekanı terketme zamanı geldiğinde aradım kuzeni, dedim gel beni al.. o gelene kadar bi biracağız daha içtim ve kapı önüne çıkıp beklemeye başladım. orada karşılaştığım müzisyen arkadaşlara teşekkür etmeyi de ihmal etmedim, kibar ve medeni bi insanım neticede.. ellerini sıktım, başarılarının devamını diledim.. zaten bu konserler sebebiyle kendileriyle bayaa bi tanış olduk :) azcık sohbet ediyorduk ki, uykusundan uyandırılmış kuzen faltaşı gözleriyle sellektör atarak geldi kapıya.. atladım arabaya, doooğru turgutreis!

yolda durup nevale almayı da ihmal etmedik elbet :)) eve vardık ve ben derhal süper kahraman kostümümden arındım, makyajımdan da elbet :) oturduk başbaşa, içkimizi içip sohbetimizi ediyorduk ki; ben içmiş olduğum 7895 biranın etkisiyle oracıkta sızıvermişim :)) sağolsun yatırmış beni, üstümü örtmüş.. halden anlayan biri olarak başucuma da koca bi bardak su koymuş :)) tabi ben uyanmaya çalışırken o suyu radyoo-saatinin üstüne döküp kısa devre yapmasına neden olmayaydım iyiydi :))

biraz evde oturduktan sonra, ben açlıktan ölmeyeyim diye attık kendimizi turgutreis sokaklarına.. marinaya kadar yürüdük, yoldan bi unlu mamül alıp hayatta kalmayı garantiledim.. marinada kahve dünyasına oturup tembel tembel 3 saat muhabbet etmemize müteakip kalkıp eve döndük.. teyzemin bıraktığı sarmaları hüplettikten sonra açtık bi güzel film.. amaaaan nası keyifli.. tazecik çay, harika bi film derken; bi baktık gitme vakti gelmiş :(

kuzenciğim sağolsun beni bodrum otogara kadar götürdü, ben de otobüsüme bindim.. muğlaya kadar herşey yolundaydı, yanım boştu, yol güzeldi.. lakin muğlada yanıma biri oturdu.. bir teyze! hatta bir buçuktan iki teyze! öyle teyze olmaz olsun! yol boyunca bir kısmını üstüme bırakmak suretiyle uyudu, önmüdeki kendini kucağıma kadar yatırdı ve arkamdaki de dizlerine koltuğuma yasladı.. bu çılgın üçlünün arasında şekilsiz bir tost olarak geldim onca yolu.. neyse ki bitti..

gidişler hep güzel, dönüşler hep zor zaten :(

neticede bir konser daha bitti, artık önümüzdeki konserlere bakıcaz..
bunun yanında, bodrum da turgutreis te dünyanın sayılı cennetlerinden hakkaten.. fırsatı olan daha da kalabalıklaşmadan bi kaçsın derim..

sevgiler saygılar...


 
MüTeveLLi HeYeTi © 2009. BaLıK GöZüNDeN İNeK!