uzun bir aradan sonra, bir mim ile görevlendirilmiş bulunmaktayım.. Sevgili
bi dost, "
unutulmaz" başlıklı yazısında bendenizi mimlemiş.. benden ve benim gibi bir kaç kişiden daha, unutamadıkları anları yazmalarını istemiş.. ben de o yazıya bıraktığım "yazarım yavrum, yazarım annem" kabilinden yorumumu utandırmadan, şu mimi yazıp aradan çıkarmak istedim..
kronojik bir sıralama yapmak ister deli gönlüm. o sebepten eskilere gidiyoruz şimdi..
* ilkokul öğretmenimi unutmam, unutamam.. Kendisi benim okumayı ve de yazmayı bu kadar sevmemde en önemli etkenlerden biridir. okuma yarışları yapar ve birinci olana misket hediye ederdi. misket koleksiyonum hala kocaman bir fanusta, annemin evinde durur. bi de bişi için üzüldüğümü hatırlıyorum. "bana haksızlık edildi" demiştim. bana bu hislerimle ilgili bi şiir yazmamı söylemişti. "benim ulu ağacım" adlı bi şiir yazmıştım, okurken gözleri dolmuştu. o zamanlar kendimi çok özel hissederdim. çünkü O; bana kendimi çok özel, çok akıllı, çok yetenekli ve eşsiz hissettirirdi.. umarım hayattadır ve umarım kalbimden geçenlerin farkındadır.
*babamın; biz daha küçücükken, kardeşimle benim aramda bir yarış yapmasını ve içimizde "onu daha çok seviyor" paranoyası yaratmasını unutamam. daha çok ders çalışanı "famecity" eğlence merkezine götürüp, diğerini evde bırakmak bunlardan sadece biri. üstelik aramızda sadece bir yaş var ve herşeyi birlikte yapınca keyif alan iki kardeştik biz. o eğlence merkezine giden, hiç keyif alamadan, aklı kardeşinde kalmış şekilde; eğlenmekle cezalandırılırdı adeta.. herşeye rağmen kardeşimle mükemmel bir ilişki oluşturabilmiş olmamızı, kişisel yeterliliklerimize veriyorum..
*okuduğum ilk kitabı unutamam. "Franz Kafka, Değişim".. okumayı öğrenir öğrenmez annemin kitaplığına saldırdığımı hatırlıyorum. evet, okumayı yeni öğrenmiş bi çocuk için uygun bir kitap sayılmaz ama bir daha hiç okumamış olmama rağmen, karekterin adını ve kitabın içeriğini hiç unutmadım. hala dün okumuş gibi tazedir aklımda.
*yine o dönemlerde annemin kitaplığında bulduğum "genç kız psikolojisi" adlı kitabı da hiç unutamam. acaba büyüyünce bana ne olacak merakı ile okumuş, ergenlik dönemi denen o arada neleri yapmaya hakkım olduğunu görünce şaşırmıştım. belki de o kitabın hafızamda bıraktıkları sebebiyle o kadar zor bir ergenlik geçirmişimdir, kimbilir :)
*ortaokula başlarken, babamın saçlarımı kısacık kestirmesini de unutamam. ağlayarak karşı çıktığım, yalvardığım halde, "daha modern görünür böle" diye saçlarımı kestirtmişti zorla.. manyak!
*ilk aşık olduğum çocuğu da unutamam doğal olarak. yüzünde kocaman bi yara izi vardı.. lakabı da façaydı zaten. bana çok cool ve çok özgür gelirdi. o zamanlardan belliydi, ömrümün yarısını it kopuklara aşık olarak geçireceğim :)
*annemin zoruyla, "aman kötü alışkanlık edinmesin çocuklar, hemen spora verelim" mantığıyla başladığım atletizm maceralarımı da unutamam elbet. ortaokuldan başlayıp lise ikiye kadar devam eden bu hayat; hep istemeden yaptığım bi aktivite olarak kaldı hafızamda. çok hızlı koştuğum ve yaşıtlarım/hemcinslerim yanında çok kuvvetli olduğum bir gerçek. ama sen daha ondört yaşındaki sabi sübyanı, bacakları kuvvetlensin diye 60 kilo halterin atına sokar ve saatlerce antreman yaptırırsan, pigme kalır böle. anne; kısa boyumdan sen suçlusun...
*asi olmak adına kadıköydeki akmar pasajında geçirdiğim günlerin hiçbirini unatamam. ayrı ayrı yazmak uzun ve gereksiz olacak diye; toptan geçeyim burda.. Villa Cafe'yi, "ara" dediğimiz sokak arasını, şimdi yerinde arıtma tesisi olan çimenliği," aygır" dediğimiz dalgakıran üstü deniz fenerini... ve aldığım litrelerce alkolü... asi olmanın içki ve sigara içmekle eşdeğer tutulduğu bir dönemde ergendim ben. her gün bir şişe şarap, en az da üç bira içerdik o çimenlikte.. sarhoş bile olamayacak kadar alışmıştı bünyelerimiz son zamanlarda. şimdi düşünüyorum da; ben annemin yerinde olsam, bana bu kadar tahammül etmezdim sanırım..
*ilk sevgilimi de unutamam elbet. onunla geçirdiğim zamanı, hayatıma giren hiç kimse ile geçirebilmiş değilim. onun bana yaşattıklarını, hissettirdiklerini hala özlemle anıyorum. zaten aramaktan da vazgeçtim, uzun zaman önce... şu yaşımda, ilişkilerimde yaşadığım mutsuzluğu da, ona bağlıyorum. ilk ilişki mükemmelse, sonra gelenler hep eksik kalıyor..
*kadın gibi göründüğüm ilk anı da unutamam.. ilk kez kendi isteğimle topuklu ayakkabı ve şık bir mini elbise giydiğim gün.. lise mezuniyetim.. saçlarım kuaförde yapılmış, elbise sanki üzerime dikilmiş.. ilk kez kadın gibi görünmekten ziyade, ilk kez kadın olduğumu hissettiğim andır.. özeldir..
*edirneyi kazandığımda, annemin beni yurda bıraktığı ve kapıdan almadıkları için de el sallayıp gittiği anı da hiç unutamam. elimde valizerimle, tanımadığım bir şehirde, yalnız kaldığımı hissetmiştim ve kendi kendime "işte hayat böle bişi kızım. tüm sahip oldukların valizinde ve yalnızsın. şehri bilsen de bilmesen de" demiştim. o gün yeni bi sayfa açılmıştı hayatımda. hala aynı sayfaya yazıyorum; ayrı..
*babamın bize çektirdiklerini de unutamam elbet.. anlatacak değilim ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim ki; ışıkları yanan evlere bakıp ağladığım geceler oldu benim; babam yüzünden. "ne kadar şanslı olduklarının farkındalar mı acaba" diye düşündüğüm geceler.. unutmam, unutamam..
*bi de sayfalarca yazı yazmama sebep olacak kadar çok sevdiğim adamın evine ilk girdiğim anı unutamam.. evi; hep ilk gördüğüm andaki haliyle hatırlarım.. o adamı da unutmam, o evi de.. hayatımda yer aldığı içi gurur duyduğum, kendimi bi halt sanmamı sağlayan o adamı; üç ömür geçse de unutamam..
daha yazılacak sayfalar dolusu hikayem var benim ama ben şahsım adına uzun yazılar okurken sıkıldığımdan mütevellit; uzun olsun istemedim. en azından daha da uzun olmasın diye çabalıyorum şu an.. ve sıra gedi bayrağı teslim etmeye.. bendeniz de;
godsyndrome ve
parfois eva ya yolluyorum mimi.. hayatlarında neyi unutamadıklarını merak ettiğim iki kişidir kendileri.. yazıp yazmama konusundaki kararlarına da saygımın sonsuz olduğunu bildirir, yerden selamlarım :)