29.11.2009

LaNeTLiYiM BeN!!!!

ne zaman ki, durup duruken aklıma bişi gelir; o aklıma gelenin başına bişi gelir..

en yakın örneğini Emre Matraş ile yaşadım yahu.. "heeey hey, böle de bi adam vardı, nerde ki kendisi şu ara, ne hallerde acep" konulu bi yazı yadım.. iki güne kalmadı, yok şirketi batıyomuş, yok miras yoluna harap olmuş tadında bi haber izledim tv'de.. kendimi suçlu hissediyorum çok..

ama sormadan da edemiyorum.. şu eurovision'da birinci olan norveçli çocuğa noldu yaw?

ps: hiçbi şekilde sorumluluk almıyorum.. elin norveçlisine benden ne zarar gelebilir ki?
Faktör analizi ne ya!

iyice kafayı yemek üzere olduğumu düşünmekteyim..
profesyonel yardıma ihtiyacım olduğu çok açık..
acil çevirmen aranıyor!
26.11.2009

BLa


hayatın tüm yükü omuzlarıma çökmüş gibi hissediyorum...

25.11.2009

HeSaP

kaç gün önce sürdüğüm kırmızı ojelerim, çok az tahribatla hala tırnaklarımda ve sapasağlam..
oldukça şaşkın ve mutluyum.. ama bu akşam çıkaracağım sanırım.. bana kırmızı çok yakışıyor evet ama kırmızı da bi yere kadar.. tek yakışan kırmızı mı canım!

dün girdiğim sınavım çok kötü geçti a dostlar.. ilk iki sınava da yeterince çalışmadan girmiştim ama şans bi şekilde yanımda olmuştu.. ondan şımardım sanırım.. ama bunda şansım tutmadı... "sözde" kelimesinin yerine "basit" yazdım.. şimdi size hiçbişi ifade etmeyebilir ama, çok önemliydi bea :(

sims oynadım dün bütün gece.. uzun zamandır istiyordum zaten, sevgilim buldu getirdi.. nası mutlu oldum! eski günlerime döndüm adeta.. gerçi sims bile kendini aşmış, bi uzay çağı olmuş ama; sims, simstir!

bayramda annemin yanına gidemeyecğimi düşünüyordum.. çeviriler ve ödevler beni benden alsın istiyordum. ama dün kardeşim aradı ve hizaya getirdi beni.. duysan; nerde o eski bayramlar tadında, yaşar usta kıvamında konuşmalar... en azından ilk gün, kutlamalara katılmaya karar verdim...

bu aralar bi gerginlik, bi sıkıntı... işalla geçecek ama, güsel şeyler duymaya az kaldı...

bi de ben burda çalışmaktan artık çok sıkıldım... her tür iş teklifine açığım.. nası olsa bi sene içinde üniversite hocası olcam, bu bi seneyi burda geçirmesem olmaz mı ya? girişimciler, sözüm size.. :)

içimden geçen bazı şeyler var.. iyi mi kötü mü bilmiyorum ama geçiyolar işte.. ister hayal deyin, ister plan... olur ya da olmaz.. isterim ya da vazgeçerim... hiçbirine kefil değilim ama hayat insanı bazı şeylere zaman vasıtası ile hazırlıyomuş... bu da bu yazının anafikri olsun..
23.11.2009

VazgeçemiyoruM

ne senden, ne müzikten..


Keşke diyorum, bu kadar körleşmemiş olsaydım.. bu kadar duyarsızlaşmamış... eskisi gibi rahat ifade edebilseydim kendimi.. keşke eskisi gibi, herşeyi ifade etmeye değer bulsaydım aslında...

Hemen her konuda yazabilenlere özendiğim kadar, çok az şeye özeniyorum şu aralar.. oysa kompozisyon derslerinin en iyisiydim... en iyi yazan, en iyi tamamlayandım hep.. şimdi üşeniyorum.. hiçbirşey yazmak için uygun gelmiyor. Kimini yazmaya kıyamıyorum, kimini yazmaya değer bulmuyorum..

Bir konudaki fikrimi belirtmek için yazı yazmak, yorucu geliyor bana. Kimselere kendimi anlatacak kadar heyecan taşımıyorum, bi süredir içimde.. yaşadıklarımı anlatmaya üşeniyorum... o kadar çok anlattım ki; kah kendime, kah başkalarına.. o kadar güsel hikayelerim vardı ki benim, anlatıla anlatıla eskiyen.. en azından benim için, sıradan oluveren...

Beni eskiten, yaşlandıran tüm yaşanmışlıklar, sadece benimle kalmaya mahkum sanırım... Aklımdan geçenler de, aklımdan geçmekle mükellef işte..
Bazen susmak, unutmak için.. bazense, uyumak...
Unutmak tek gerçek..

İnsan, unutmasa yaşayamazdı...

Ne güseldik bir zamanlar.. ne özeldik... hakkımızda söylenenler, bizi tanımaz şimdi.. gitsek o şehirlere; bize bizi anlatırlar muhtemelen, kim olduğumuzu bilmeden.. ama ben anlatamam kimselere, üşenirim..

Biliyorum eskidim, biliyorum değiştim.. üşendim çok, çok bekledim.. gocunmuyorum da..

Şehir efsanesiyim..
cumartesi günü, sabahtan hatta; girdiğim direksiyon sınavından 90 alarak geçtiğimi bildirmekten onur duyarım...
müfettişler bile bana "geçen hafta sınava girmedin heralde sen" dediler.. çünkü benim girdiğim gün, sadece geçen hafta kalanlar vardı.. bense ales'e girdiğim için gidememiştim... belirttim bunu :D
iyiydim valla, ne yalan söliim... geçtim de, mutluyum.. ama ev arkadaşım yine kaldı, yastayız :(

bunun dışında ben hesionka'dan bi broş aldım, iki hafta kadar önce... bak bu... ev arkadaşıma hediye olaraktan, doğumgünüsü için.. çok beğendi, bayıldı hatta.. ama bi türlü yazamadım buraya.. hesi'ye yakışan bi alıcı olamadım :( resimlerini de çektim, ama işte kader.. becerikli ellerine hayranlık beslediğimi belirteyim bari de, ucundan affetsin beni :)

bunun dışında elalemin akıllısı' na çok büyük teşekkür borcum var benim.. bana çok yakınlarımın yapmadığı bi iyiliği yaptı.. ben de elimden geldiğince karşılığını vermeye çalıştım... gözün kapalı güvenilecek bi insan olduğunu anlamış oldum bu vesile ile... hala teşekkür borcumu ödeyememiş gibi hissediyorum... ellerin dert görmesin arkadaşım :)

salı günü sınavım var, ama çalışamadım yine.. belli bi yaştan sonra olmuyormuş demek ki hacı... uykulara gark oluyorum sürekli ve tahmin ediyorum psikolojik... ders çalışmamak için geçerli bi bahane verenin, 40 yıl kölesi olurum :D

bi de canımız sıkkın şu aralar.. üzerimizde bi belirsizlik... bahsetmek istemiyorum aslında ama, aklımın yarısından çoğu da orda... işalla bugün hayırlı bi haber alcam, işalla hayırlısı...

şimdilik bu kadar...
herkese iyi haftalar..
20.11.2009

BaŞLıK

eveeeet, bi süredir buralardan uzak kalmak durumunda kaldım maalesef...
bu arada da neler neler yaşadım...
iki tane vizeye girdim, birbirinden kasınç...
yeni yeni sivilceler çıkardım bu vesile ile...
çok zor sınavlardı; bi de sınıf dediğin topluluk 6 kişiden oluşunca, sınıfta değil, konferans salonunda oluyorsun sınavı..
ah dedim eski lisans günlerim...
en azından hatırlatma notu fln yazardık sıralara (kopya değil bak, buraya dikkat)
şimdi oturduğumuz sandalyeler bile, birbirine metrelerce uzaktı...
yalnız ve mağrurduk...

neyse ya, geçti gitti...
güncel program ise; yarın sabahtan direksiyon sınavı, sonrasında işe yetişip rapor hazırlama...
pazar sabahı kpds
salı günü bi vize daha...

bi sürü de çevirim var yine..
nerden baksan toplamı 70 sayfa...
bi makale yazmam, bi seminer sunumu hazırlamam; iki ödev hazırlamam, çevrilmiş ödevleri sunuma dönüştürmem, çevrilmiş iki makaleyi de sunum haline getirmem gerekiyo...
bi de, bi vizem daha var 8 aralıkta...
dönem 23 aralıkta bitiyo...
ocak başında finaller başlıyo...
yetişir mi, allah kerim :)

ama ikinci dönem daha rahat olacağımı düşünüyorum.. ders sayım azalacak..
gerçi bir üniversitede ders vermeye başlayacağım, şubat ayından itibaren :)
o da ders dışında kalan tüm zamanımı alacak gibi görünüyo..
olsun ama, hiç de sızlanmayacağım bu konuda..
hatta şimdiden vereceğim dersin materyallerini toplamaya başladım sayılır..
çok güsel bi his bea!
bundan gayrı hocam diye seslenecek bana genç nesil...

haberler bu kadar...
hakkında yazacak çok da fazla şey yaşamıyorum aslında...
yaşadıklaırmı da buraya yazamıyorum..
biraz kapana kısılmış vaziyetteyim :p

hepinizi salonda seviyorum :)

ps: beni salonda seven kaan sezyum'a sevgilerimle....
16.11.2009

ADDicT


ALES'e girdim dün, yazmadım zamanında... şimdi yazayım bari dedim...


aranızda giren var mı bu sınava bilmem, ama ben yakın arkadaşlarımdan birini zorla soktum, ev arkadaşım ve kardeşim de girdiler.. benim çevremden çok giren oldu kısacası.. öğlen yemek sohbetimiz bile bunun etrafında şekillendi hatta..


sınava girme psikolojisinin, bağımlılık yapan bi aktivite olduğuna karar verdik en sonunda.. okul bitip de iş hayatına atılınca insan derin oh çekiyor kabul.. ama aradan iki ya da üç sene geçince, işten gelip de evde televizyon karşısında pineklemek tuhaf gelmeye başlıyo insana.. sanki bişiler yapmak gerekiyomuş da, yapmıyomuşsun gibi.. "nası yane, şimdi ders çalışmak zorunda değil miyim?" "sınav olmayacak mıyım yane bi daha?" gibi sorular kımıldamaya başlıyor beyninde..


işte bu his de, yüksek lisans gibi aktivitelere atılma cesareti yaratıyor kişide.. yeniden kitap başında pinekleme isteği uyandırıyor.. bu iyi bişi mi, bence öle... ders çalışma bağımlılığı; ne ala, o la la! geliştirir insanı, kualifikasyonuna kualifikasyon katar...


ama burda sorgulanması gereken, bağımlılığa dönüşmüş olmasıdır... bildiğin sigara aramak gibi yemeklerden sonra.. ağlana sızlana, ders çalıştığı günleri özler mi insan? kanser yapacağını bile bile sigara içmekten zerre farkı yok, sıkıla sıkıla ders çalışmayı gerektireceğini bile bile yüksek lisans yapmanın..


dün oturduk konuştuk ev arkadaşımla.. yüksek lisans yapmak istiyor, hiç mi hiç ders almıyor gözünün önündeki ibret hikayesinden... yukarda bahsettiğim sebeplerden hem de.. hayatını boş ve anlamsız hissettiğinden.. anlamlandırmak için se bulduğu çözüm; yüksek lisans... peh...


dedim ki, peki ne gerek var? bi arkadaşım var gözümüzün önünde, örnek olarak.. lisede annesi kansere yakalandığı için okulu bırakmak zorunda kalmış ve sonrasında da devam etmemiş. iş hayatına girmiş, senelerdir istikrarlı ya da istikrarsız çalışmakta...

resmi olarak bakıldığında (geçerli bi sebebi olsa da) ortaokul mezunu sayılan bu kızımızın, çalıştığı şirkette benden iki kat fazla kazanıyor olması, neye dalalettir? yaptığı işin de telefonlara cevap vermekten öteye gitmediğini biliyorsak üstelik...


şimdi ben yüksek lisans yapacağım da ne olacak? gecelerce uykusuz kalmalarım, gözlerimin bozulması, derse gitmek için izin alma mecburiyeti yüzünden doktora gitmek için izin alamadığımdan sağlığımın tehdit altında olması vs..


kıssadan hisse; yüksek lisans ve benzeri eğitimsel aktivitelerin, kişiye reelde hiçbi katkısı olmamaktadır. akademik kariyer peşinde olanlar dışında, bu iş deli işidir.. ama biz yıllar yılı, yarışmak zorunda bırakıldığımızdan, yine yarış istiyoruz işte..


sınav bağımlısı olduğumuzu idrak etmeli ve ömrümüzü yiyip bitirme riski olan bu zararlı alışkanlıktan kurtulmak için gereken önlemleri almalıyız...


ben Polly, 28 yaşındayım ve sınav bağımlısıyım...



ps: haftaya kpds' deyim :)





15.11.2009

MuTLuYuM


karar verdim evet.. kesinlikle mutluyum...

çok kafamı karıştıran bi ilişkiydi ilk başlarda, yaşadığım... olurdu olmazdı derken, çok yıprandım... olmamalı dedim, ama karşı da koyamadım.. sonunda bıraktım kendimi, ki şimdi düşününce iyi ki de bırakmışım...


18 yaşımda, ilk sevgilimi çok sevdiğimde ve onunla acayip mutlu olduğumda; her genç kız gibi evlilik hayalleri kurmuştum.. ayrılınca da, onun gibi birini arayıp durmuştum.. bana o kadar kıymet verecek, öyle sevecek birini.. bulamadım elbet.. bu yüzden seneler boyunca unutmadım ilk aşkımı.. ilk aşkım olduğu için, muhtemelen unutmazdım yine de ama ikamesi olmamasının da etkisi büyüktü...


büyüdükçe; mükemmel adamı aramaktan vazgeçip, bulduklarımı mükemmel saymam gerektiğini düşünmeye başladım.. mükemmel, bir taneydi çünkü ve maalesef çok erken çıkmıştı karşıma.. o kapı kapanmıştı, o tren kaçmıştı..



hayatım boyunca diğer kadınlardan ayrılan bi yönüm oldu benim... sevgi aradım ben.. düzgün işler, dolgun maaşlar, son model arabalar fln değil.. beni sevsin istedim ve bunu da benim istediğim şekilde göstersin... kendime güvendiğimden belki.. şu hayatta yapamayacağım hiç bişi olmadığına inananlardanım ben.. paramı kendim de kazanırım, kazanıyorum da.. bana parası olan adam lazım değil bu yüzden.. her şeyimi yapabilirim bi başıma ama, sevme işini yapamıyorum.. birinin sevmesi lazım beni... hep onu aradım işte.. tek vasfı, beni çok sevmesi bile olabilirdi.. bu yüzden ailemi de çok kızdırdım yer yer.. gençtim, toydum; yanlış seçimler yaptım.. seviyor diye, yanlış insanlar aldım hayatıma.. olmadı..


umudumu kesmişken artık; bu yaştan sonra vazgeçmişken, hayalini bile kurmaktan; çat diye çıkıverdi karşıma.. hayırlarımı evetlere dönüştürmeyi ve bunu da ustalıkla yapmayı başardı... ve şimdi, evet hiçbişi belli değilken bile; idrak ediyorum ki, ben mutluyum... dün çektiğimiz resimlere bakarken, doğalının bu olduğunu hissettiğimden mutluyum.. yanımdaki o olmalı tabii diye diye mutluyum.. senelerce birlikte olan insanları elele görünce yadırgamamak gibi.. isimlerini birlikte anmak gibi.. o hayatımda olduğu için, mutluyum...

kalmasını da istiyorum... bu yaşadığımız şeyi kaybetmekten ödüm kopuyor.. bana yaşattığı lüksleri kaybetmekten, sevgisini kaybetmekten... büyük belirsizliklerle çevriliyiz, yarınımız bile belli değil ama; ben mutluyum...



işimde de mutluyum... sevmediğim işimden kurtulabilmek için, kıçımı kaldırmaya cesaret ettiğimden beri, çok mutluyum.. istediğimde her şeyi yapabileceğimi gördüm, hiç bir şeyin -en azından bana- imkansız olmadığını...


ve çok yakınsam da, okulumda da mutluyum.. herkesin cesaret edemeyeceği bişeye kalkıştığımı ve zor da olsa altından kalkacağımı bildiğimden mutluyum... işten gelip, kıçımı yayıp oturmak yerine kendim için bişiler yapabildiğim için... keşke ben de yapabilsem diyenleri gördüğüm için...



şimdiye kadar, sahip olduğum hiçbirşeyi elde etmek için insan üstü çaba sarfetmedim ben.. liseyi de, üniversiteyi de, ikinci üniversiteyi de ve en son yüksek lisansı da; kendimi zorlamadan okudum, bitirdim, kazandım... annem karşı çıksa da, hep aynı şeyi söyledim.. "benim bunlara ölüm yeter" yetti de :) şimdi zorlanıyorum evet, ama bu kez hayatımı tek kişi yaşamadığımdan.. bu sefer sevgilime karşı sorumluluklarım olduğundan... ama biliyorum ki, buna da yetecek kadar gücüm hala var... bu da geçecek.. yeni planlar yapacağım.. yeni hayaller kuracağım ve yine biliyorum ki, onlara da ölüm yetecek...


durduğum yerden bakınca; düne bugüne geleceğe... başardın kızım diyorum... yaşanan her olumsuzluğa rağmen, sağ çıkmayı başardın...tek bi eksiğin vardı, mutlu olmak.. artık o da var.. bu bi olgunluk seviyesi belki, yaşla gelen.. belki elindekilerle yetinme becerisi.. bunu bile kazanmak önemliydi...

kendimle gurur duyuyorum, benimle gurur duyan bi sevgilim var ve mutluyum!

14.11.2009

YeNi


bilgisayar aldım!

evet evet, yaptım bunu...

çok şekilli varya, incecik bi kasası var... kasasında da ışıklı yanarlı dönerli bi ekran var.. bilgisayarın ateşini gösteriyomuş... bi boka yaramaz, sadece gösteriş dedi satan çocuk.. çok kınadım... böle satış mı yapılır?


zavallı emektar laptop'ım patladığından beri, napıcam ben diye hezeyanlara gark olmuşken; yeter uleyn dedim ve sevgilimi kaptığım gibi soluğu mağazada aldım.. isim vermeyeceğim, reklama girmesin :) aslında benim amacım kampanyalı bi laptop almaktı.. fekat sevgilim beni masaüstü almam konusunda ikna etti.. zaten bilgisayar bilgisi pek fena kıt olan ben de hemen ikna oluverdim...


çok komik ha, sevgilimle satıcı çocuk aletin özellikleri hakkında konuşuyolar.. yok ram'i şu kadar ama onboard hödö hede fln diye..bense sims oynayabilir miyim, peki internete hızlı bağlanır mı fln gibi sorular soruyorum.. ilk başlarda satıcı çocuğa sevimli gelen bu cehaletim, sonrasında kendisinin beni kati surette sallamamasına sebep oldu... az buçuk bilgi talep eden sorularıma da cevap vermedi piç... ama ben de başka bi çözüm buldum.. soruları ben sevgilime sordum, o satıcı çocuğa sordu.. bilgisayardan anladığını ilk başta kanıtlamış olan sevgilim, her tür saçma soru sorma hakkını elde etmiş olduğundan; onun her sorusuna cevap verdi velet.. neyse... neticede yepisyeni bi bilgisayarım oldu.. bi de devasa bi monitör aldık, 22 inch... reklamını da 55 ekran televizyon kadar diye yaptı çocuk.. bana mağazada küçücük görünen bu monitörün şimdi tamamına bakamıyorum.. bi tarafında bişi okurken, diğer tarafta olan biteni kaçırıyorum.. aslında biraz da sevgilim yüzünden oldu.. yok bunlar ömürlük, yok bi kere alacan diye diye, 700 liralık bütçe ile başladığım alışverişi 1100 lira ile kapatmış oldum.. napalım, oldu bi kere... ama keşke ödemek zorunda olmasak di me blog... yayılsak böle kocaman ekrana sefamızı sürsek ama, her ay o taksitleri ödeyen biz olmasak... tabi seni de sorumlu tutucam blog, ne demek banane! sefasını sen sürücen de, cefasını mı ben çekecem? yemezler annem.. bundan gayrı sen de ekmek paranı kazanacaksın.. artık reklam mı alırsın, kendini mi pazarlarsın bilmem... bi yararın dokunsun bea!


bunun dışında bu hafta salı ve çarşamba günleri 2 tane vizem var... pek fena sıçtım sanıyorum.. benim vesilem ile yüksek lisans yapmaktan soğuyanlara duyrulur :)


bi de direksiyon sınavına giremiyorum yarın... sıçtığımın alesi ile çakışıyo.. hafta gircem mecburen ama fazladan bi 50 lira vercem.. o da evlat acısı kabilinden, içimdeki yerini almış durumda..


benden şimdilik haberler bu kadar... ders çalışmam lazım feci şekilde...

12.11.2009

ÇaKaTuTa KuTuTaTa

** tamam artık, herşeyin boku çıktı.. iş yerinde çeviri yapıp, evde rapor kontrol ediyorum...
** bilgisayarım gümledi bi de sanırsam.. dün gece mavi ekranlarını sundu bana... acımadan fişini çektim...
** yeni bilgisayar bakayım dedim, teknoloji çok gelişmiş.. artık herşey fransızca :)
** yüzümü sivilce bastı heyhat... back to the ergenlik :) zaten küçük de görünüyorum.. artık yolda insanlar bana çocuk muamelesi yapıyolar... eski okul eteğime sığabiliyo olsaydım keşke :)
** bugünü cohen günü ilan ettim, hüzünlüyüm... nedense bu adamın üstümde böle bi etkisi var... bilmem sizde de olur mu? sesinden midir, kokusundan mı bilmem :p
** saçımı kestireceğim bu akşam, yiter gari böle pasaklı pasaklı...
** direksiyon sınavım ales ile çakışıyor a dostlar... nerelere gidem, bilemedim; ales'i seçtim...
** yetişebilirsem, direksiyon sınavına dahil olcam ales'ten sonra.. yetişemezsem de haftaya gircem ama bu bana fazladan bi 50 liraya mal olcak :( bu yoklukta....
** yokluk demişken :)
** yarın önemli bi gün bi de.. nedenini sölemem, söleyemem... korkuyorum büyüsü bozulur diye.. ama beni okuyan varsa, dua neyin etsin, kendince şans dilesin bana... yıllar sonra hesaplaşırız elbet :)
** başka da bi numara yok.. hepsi bu...


[hayat; yeşil bir bonibon tanesidir zannımca...]
11.11.2009

?

yok yok..
bence bu böyle olmaz...
bişi eksik, bişi...
nası desem, başka bi terim :)
9.11.2009

BiHaBeR


ehliyet sınavını geçmişim, heyhat!

bundan gayrı, yolların ustası sayılırım hakkaten..

bekle beni Volki, yettim gari!

7.11.2009

1 MiLYoN

şu bi milyon furyası, bizim ordaki markete de uğramış... 20 liralık alışveriş ettik dün, her biri bi milyondan... ketçap aldık, mayonez aldık, ton balığı, mısır, krem peynir, diet cola, çikolata, hanımeller, salam, inegöl köfte... aldık da aldık... hatta salı gününe kadar devam edecekmiş, sonra yeni ürünlerle raflar değişecekmiş.. allaam, nası mutlu oldum!
rekabet güsel şey valla.. sen 4 başı hipermarketlerce kapatılmış bir mahalleye gelip de süpermarket açmaya yeltenirsen, böle dikkat çekici bişiler yapmak zorundasın.. bu da kime yarar, elbette bana!
bu arada bu yeni çıkan bisküvili çikolata güselmiş ha, sevdim ben şahsen...

ha niye yazdım bunu, bilmiyorum... sabahları gelip de blogları okumaya dalınca, benim de bişiler yazasım geliyo... bi heves başlıyorum sonra da yazdığım şeyi çok anlamsız buluyorum.. genelde siliyorum ama bunu silmicem sanırsam...

amaaan, bugün araba kullancam ben, hakkımda hayırlısı...

Yakıştın mı sen bana hüzün.. bundan mı her fırsatta kaçıp kaçıp bana gelmelerin?
Ufacık bi dalgalanmayı fırsat bilip, gelip en önemli yerlere yerleşmelerin?

O canlı sarı rengi giyen kızlara bile özenmişim zamanında.. o rengi taşımanın ne demek olduğunu bilmeden giydiklerinden olsa gerek, hiç çağrıştırmadan sonbaharı, gezerler ya şen şakrak.. oysa ben ne zaman, sarı ya da kahverengi giysem, sonbaharı üstümde taşır gibi hissederim.. öyle bir ağır, öyle bir soğuk...

Rengin de suçu yok... en azından Callas kadar, şu anda başımı ağrıtacak kadar bağıran.. R harfini bastıra bastıra söyleyen ben olsaydım şayet; o bile yakışmazdı sanırım, mevsim sonbaharsa...

Masamda, herkesinkinden farklı olarak bi masa lambası yanar benim... daha çok ve yoğun ışık, bi de klavyeme vuran bi sıcaklık.. parmaklarım bile yanar akşama doğru, dokunduğum tuşlardan... sıcak kalmaya, aydınlık olmaya öyle ihtiyaç duyarım ki...
Sabahları kalkamam yataktan, akşamları her işimi yataktan görürüm... sabahlığım polar, pijamam bile hatta.. sıcağı, yumuş olanı severim.. kışın bile bu kadar olmaz ama.. anca sonbaharda... mutsuz ediyosun sen beni sonbahar...
Gelmen sancılı, gitmen uzatmalı..
Hüznüm benim boyumu aştı... yapış yapış bi duygusun...

İnsan kendinden sıkılır mı hiç? Bi de derler ki, ne bulursun teoman da bu kadar... derdime derman, dilime tercüman..
“patlıycam, çok sıkıldım kendimden ben bile...”

Sen buralardan gidene kadar, ben kendimi kapatıyorum..
Uğraşma benle...
sevgili godsy yazmış, üstüme alındım... hakkaten ne uzun zamandır yazmamışım... ama valla vaktim yok, sevgili godsy..
yok bea; bak düşündüm de, günlerdir oturup bi ders mi çalıştım sanki de vaktim yok diye ağlıyorum?
şimdi o zaman günlerdir olanları kısaca bi özetleyeyim. sonra yok ben duymadım, aman da benim haberim yok fln demeyin...
pazartesi günü, ay sonu olması münasebetiyle akşam dokuza kadar çalıştım! o saatte işten çıkıp kocaman parkta sevgili bulamadım, panik oldum... eve gidince de sunumumu bitirmek için çabalamaya başladık.. ne de olsa salı günü sunum yapacaktım.. üzerinize afiyet, sabah altı idi, biz hala powerpoint sunumu üzerinde çalılıyorduk...
salı sabahına bağlandı tabi gece.. apar topar çıkıp koşa koşa durağa gittik.. salı sabahları 06.15 otobüsü ile gidiyorum okula... sabahın sekiz buçuğunda sunum yapıcam bitecek bu eziyet diye girdiğim dersten, sunum yapamamış olarak çıktım.. vakit yetmedi, eziyet bitmedi... o akşam annemin evine gittim..kediyle oynaştım, içli köfte hüplettim ve akşam 11 miydi neydi yattım... uykusuzluk konusunda rekor kırdım!
sabah da 7 buçuk sularında kalktım ki, trene yetişeyim de okula gideyim.. trende de ayakta kaldım mı? etraf öğrenci kaynıyor.. üniversite hocası moduna girmeye dünden hazırmışım meğer ben.. valla elimdeki sivri uçlu şemsiye ile bi kaçını döve döve kaldırmamak için kendimi çok zor tuttum.. derse gittim, 2.5 saat sürdü takriben.. sonra da eve döndüm...
çooook sevdiğim bi arkadaşım süpris yaptı.. aslında sefere çıkması gerekiyodu o gün ama ertelenmiş, kalktı geldi. aslında iyi oldu, sevgilim de kendisiyle tanışmış oldu. keza pek kıllanıyodu :) o akşam da şarabımızı içip sohbetimizi ettikten sonra yattık uyuduk...
dün işe geldim ki, 2 günlük yokluğum birikmiş işlerle cezalandırılmış... gocunmadım, oturdum yaptım. ama bitmedi tabii.. akşam da sinemaya gittik sevgiliyle.. "michael jackson's this is it" çok güseldi be hacı... gözlerim doldu yer yer, boğazıma bişiler düğümlendi bazı bazı... hala atamadım adamın ölmesinin travmatik etkisini üstümden... ama nedense sinema salonundan daha iyi bir ses sistemi performansı beklerdim ben.. burdan, bu vesile ile "cinebonus kanyon"u kınıyorum..
neyse efem, sora eve geldik yürüye yürüye.. fekat benim bünye alışkın mı o kadar sese, o kadar kalabalığa ve o kadar yürümeye.. bayılıp kaldım valla. hatta evde kızlar vardı da, yüzlerine bile bakamadım..
ama yine burdan yine bu vesile ile; gece gece lokum çeken canımı huzura kavuşturan sevgilime de teşekkürlerimi iletiyorum.. gerçi lokumları elde edebilmek için trip atmam gerekti kendisine ama..
ya bak buna kızıyourm.. paylaşayım hemen.. yolda yürürken sigara içmesini sevmiyorum ben.. görüntü olarak çirkin geliyo bana. hem böle sigara içen birinin yanından geçerken leş gibi kokar ya, sen sigara içen biri olsan bile rahatsız eder ya o koku seni. işte; kimse benim güsel sevgilimin yanından geçerken, öle hissetsin istemiyorum.. işte lokumları da bana bu yüzden yedirmedi.. ben ona yolda sigara içirmiyomuşum, o da bana lokum yedirmicekmiş... hakkaten bozuldum ama yane.. lokumları bakkalcının elinden sen teslim aldın diye....
neyse... attığım trip işe yaradı ama, yedim lokumu yolda :) yoksa valla bi tarafım şişecekti... yine burdan yine bu vesile ile film öncesine lokumlu reklam koyan türkmax yetkililerini de kınıyorum..
velhasıl kelam, bir cuma gününe daha ulaşmış bulunmaktayız... ama gelir, ama geçer... dostlar beni hatırlasın...
aaaa bu arada yarın ve pazar günü direksiyon dersim var.. bizim oralarda fazla gezinmeyin bak... ehliyetimi de alayım sıra volkan ışıktan ders almaya gelecek diyen bi zihniyetim ben... ona göre organize olun... yolların ustası, yeşil gözlerinin hastasıyım.. oy :)
hadi bakalım..
1.11.2009

TaRaMa!


ben bu pazar günü çalışıyorum, şu anda da işyerinden yazıyorum hatta...

yemekhaneden yemek yemicem bugün ama pasta vardı dayanamadım.. o da fıstıklı çıktı.. şimdi bi kahve yapıp bahçeye çıkmaz mıyım, sigaramı tüttürmeye..

iş çok üstelik eve gidip düzenlemem gereken bi çevirim var.. ah bu arada bitirdim çeviriyi...
artık önümüzdeki çevirilere bakıcas :)

sevgilim de bu ne kadar sürcek böle demeye başladı :( haklı da bi yandan.. odada otursa konsantrasyonum bozuluyo diye salona atıyorum onu, kapıları kapatıorum üstüne.. yatmadan yatmaya görüşüyoruz, çok anlamsız.. ama napiim, yetişmiyo.. bu şekilde bile yetişmiyo ya.. neyse...

nikotin krizine girmek üzereyim, uzatamıcam bu sebepten..

bi de bişi dicem, bi insan nası olur da her daim damla sakızı kokar ya?

yeme de yanında yat :D

(aynen öle yapıyorm bebeyim)
 
MüTeveLLi HeYeTi © 2009. BaLıK GöZüNDeN İNeK!