26.02.2009

FaYDaCı


Şu hayatta en sevmediğim insan tipine dönüşüyorum yavaş yavaş..
Aslında bu benim özgür irademle verdiğim bir karar değil... beni bu hale insanlar getiriyor.

Şimdi düşün bakayım, okuyucu... canın sıkkın, böle moralin yerlerde.. allam napsam da kendimi şu bunalımlara gark olmaktan kurtarsam diyorsun... pat! Hayatına biri geliyor. Öle damdan düşer gibi. Alla alla diyosun, ne iyi oldu bu... onla uğraşmaya, onun için uğraşmaya başlıyorsun. Mutlu olsun diye, sevdiği şeyleri yapmaya ya da oldurmaya çabalıyorsun... eh, herşey pek güsel.. sonra birden çıkıyor hayatından. Ne olduğunu, neden olduğunu bilmiyorsun... sorasın da olmuyor çoğu zaman. Ama artık eski bunalımından eser kalmamış oluyor. Sağolsun...

Sonra birşeylerle pek meşgulken, kafanı kaşıyacak vaktin yokken mesela; biri çalıyor kapını.. konuşmaya ihtiyacım var diyor.. eşek değilsin ya, dinliyorsun. Hatta çoğu yerde kendine yetmeyen aklını ona yetiriyorsun. Her edilen kelamda iyileştiğini görüyor, zamanına kıyıyorsun. Sonra pufff! Gidiveriyor.. iyileştiği için ya da artık sana yetmeyen aklın ona da yetmez olduğu için, bilmiyorsun. Sorasın da olmuyor çoğu zaman. O daralmış, meşguliyetten sıkılmış halin gitmiş oluyor ama..kafanı dağıtmış oluyor kendi dertleriye.. yeni bir konsantrasyonla, belki çok daha iyi çalışıyorsun. Sağolsun...

Şimdi; bu iki örnekte de aslında kurban sensin, farketmiyorsun... insanlara kapını da, aklını da, içini de açan sensin. Fedakarlıklar yapan, yapamadıklarını göze alan hep sensin... ama onlar iyileştiklerinde, ya da kötüleştiklerinde; önden terkediyorlar gemiyi. Kala kala keptın ve arkadaşları kalıyor içerde.. ama öyle güzel zamanlama ki, sana da iyi geliyorlar bir yandan. Belki bir gün önce gitseler, çok üzüleceksin; bilmiyorlar. Belki bilmediklerinden yapmıyorlar.

Sen bu şekilde; hayatında kısa dönem kalan insanların faydalarını öğreniyorsun. Pek çok kişinin bu kadar rahatlıkla yaptığı ve dönüp ardına bakmadığı bir şeyi, gönül rahatlığıyla yapma yetisi ediniyorsun.. bir gün olacak, sen de bunu ister olacaksın ama gittiğinde kalanlar, senin kadar şanslı olmayacak. Çünkü profosyonel değilsin bu işte, zamanlaman yanlış olabilir. Çok da umurunda olmayabilir.. kalanlar kendilerine totem bebekler yapabilir..

Uyarmak zorunda hissediyorum herkesi... hepimizin çevresinde var bu insanlardan.. çünkü her insan biraz faydacı aslında. Çok emek vermemek lazım, tek gereken bu. Yoksa yaralanır, çok ağlarsın.. her gidenin ardından acı çekersin. Zamanına acır, kendine kızarsın. Danışıklı dövüş olacak. Bir gün gideceğini bilerek ilişkiler kuracaksın. Gittiğinde de en az sen ağlayacaksın. Ya yenisini bulacaksın ya da bu kez -birden ortaya çıkan- sen olacaksın...
24.02.2009

BuGüN

Canım sıkkın bugün..
Çok sıkkın...
Üstümde öle bir hava var ki; sanki bugünün sonu gelmeyecek, sonsuza kadar bugünde kalacağım...
Uyuyup uyansam da, aynı günü yaşayacağım...
Aynı işleri yapacağım, aynı insanları göreceğim, aynı konuları konuşacağım.
Ya da belki de dündü bugün..
Ve ben aslında dün yaptığım işleri yapıyor, dün gördüğüm insanları görüyor, dün konuştuğum konuları konuşuyorum...

Şu sayfanın yeşili bile asap bozucu bana bugün...
Gitmem lazım buralardan.
Bir süre uzaklaşmam lazım, yoksa çıldıracağım...
Aynı masadan, aynı ofisten yoruldum...
Kendi hayatımı yaşamaktan yoruldum...

Tüm heyecanlarım, sevinçlerim gitti benden..
Boşum, bomboşum...
Günün sonunu bekliyorum, ömrün sonunu bekler gibi.
Değişeceğine dair umudum da yok, andayım...
Şu anım var; ne geçmişim kaldı hatıramda, ne yarınım var ufukta...

Yazacak takatim bile yok..
Niye yazdığımı da bilmiyorum..
Parmaklarım da çok sıkkın, en azından onla riçin bişiler yapıyorum.
Yazıyorum..
Artık ona da halim yok..
Gidiyorum..
Yazamıyorum bi süredir..
O değil de; okuyamıyorum, en çok o koyuyo...
Kimbilir neler yazdınız, her gün takip ettiğim sevgili bloglar...
Evimde net yok, çok eziğim bu konuda...
Ama elimden gelen bişi de yok.... Beklemekten başka...

Bu konuda acil bişiler yapmam lazım, farkındayım..
Üstünde çalışmaktayım..

Kısa bi özet geçmem gerekirse...
Uyuz adamı, dün gece itibari ile hayatımdan çıkarmaya karar vermiş bulunmaktayım...
Başka başka güsellikler kattım hayatıma..
Farklı kulvarlarda....
İçimi aydınlatan, yüzümü güldüren...

Bu gece, uzun zamandır görmediğim, pek sevgili bir arkadaşımla huzurlu evimde buluşup rakı içeceğizdir..
Belki de bira, bilmiyorum.
Uzun uzun konuşacağımızın garantisini verebiliyorum bi tek...
Çok ihtiyacım var, hem konuşmaya hem dinlemeye...

Hayat elimizden çok şeyi alıp götürüyor...
Kala kala kıymetliler kalıyor.
Belki onlara daha sıkı sarıldığımızdan...
Ve ben elimde kalan kıymetli bi kaç kişiden birine ayırıyorum bu geceyi..

Yarın buralarda olmayacağım...
Boylu boyunca yatıp, göbeğimi kaşıyacağım...
I love Sundays :)

film hakkında ilk yazıyı okuduğumda, aklıma direk bu şiir gelmişti.
fakat izlemeden de, yorum yapmak eşeklik olur diyerekten, dillendirmemiştim konuyu.
ama geçenlerde izledim filmi ve şimdi biliyorum ki, benzerliği dillendirmek hiç de eşeklik olmaz.
kim kimden yürüttü bilmiyorum ama; Can Baba sanki daha bi güsel anlatmış bea!
ne dersin canım benim?



TERS YAŞAM

Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş şeklidir.
Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel, hatta mükemmel olurdu.
Nasıl mı ?
Cami'de uyanıyorsunuz.
Bir tahta sandık içersinde, herkes karşınızda saf durmus, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette.
Tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı, olgun ve ağırbaşlı olarak.
Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazır.
Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
Doğar doğmaz devlet size maaş bağliyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz.
Ne güzel, hazır maaş, hazır ev....
Altmışlı yaşlara kadar herşey garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz.
Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve işe ilk başladığınız gün size hoşgeldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz..
ve Genel Müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak işe başlıyorsunuz.
Herkes karşınızda elpençe divan...
Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler başlıyor.
Gittikçe zayıflıyor, forma giriyorsunuz.
Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade.....
Aman ne güzel günler başlıyor...
Derken birgün patron size artık "Üniversiteye gitsen daha iyi olur" diyor.
Bu arada babanız ortaya çıkmış, "Fazla çalıştın" diyor
"Artık eve dön, işi bırak, okumaya başla, harçlığın benden olsun..."
Keyfe bakar mısınız ?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor.
Ekmek elden, su gölden bir dönem başlıyor.
Partiler, diskotekler, kızlarin sayısı artıyor.
Derken anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artık....
Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, "Evde otur, keyfine bak, oyuncaklarınla oyna" diyorlar...
Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor.
Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır.
Bir gün karanlık, ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz.
Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz.
Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.Ve günün birinde müthiş bir olayla hayatınız bitiyor....


Can Yücel

Saçlarımla aramı bi türlü düzeltemiyorum ya..
Bazen yıkadıktan sonra, mısır püskülünde hallice oldukları gözlemleniyor.
Ne yaprsam yapayım, hale yola koyamıyorum kendilerini.
Ama bazen de, misal bugün; bir ahenkle aşna fişne.
Gören "fönlü müaaa?" diye soruyor.
Ve bu vesile ile burdan bir murphy altın kuralını hatırlatmak istiyorum ki;
Saçına ne kadar özenir, ne kadar uğraşırsan; o kadar kötü olur ve hiç bir özel güne güsel gidemezsin!
ne kadar özenirsen özen, sonu hüsran olur...
ya da adam olacaksın, vereceksin kuaföre paranı, çektireceksin fönünü...
o zaman da yağmur yağar kesin...
offf...
16.02.2009

S.S.

Sevgili Sensei...
"ödüllere doymam taşarım" tümcemi, haklı çıkarmak istercesine; ödüllendirivermişsin beni...
heyecanlanayazdım..
gözlerim dolayazdı...
nasıl sevineyazdım, anlatamam...

ben ve sevgili arkadaşım inak,
seni seviyoruz sensei :)
14.02.2009

SeVGiLiLeR GüNü


bir sevgililer günü daha geldi, çattı...
mecbur hissediyorum kendimi, bişiler yazmaya..
oysa nasıl da bana gelmedi bugün...

sevgilisi olan herkesi, bu muhteşem başarılarından dolayı kutlar; altın heykelciklerin en kısa zamanda adreslerine postalanacağını bildirmekten gurur duyarım.

sabah metroda gördüğüm "zoraki sevgili" çifti, maalesef bu listenin dışında tutmak zorundayım...
çünkü o kadar medeniyetsiz bir hayvan ile, kübadan az önce kaçmış anlamsız kadın arasında oluşması muhtemel bir ilişki; arada görüntüsü kayan bir pc ekranından izlediğin frp oyunlarına benzemekte idi.

sakin sakin işine gücüne giden tüm insanlara, national geographic belgesellerini anımsatan ilişkilerini dayatarak; günlerinin kötü geçmesini garantilemiş olmaları, ayrı bir yazı konusu aslında.

nedense; metroda bile rahat durmayan ellerine kollarına bakan herkesin, benim yaptığım gibi, bu iğrenç çifti çiftleşirken hayal ettiğini sanıyorum. çünkü kimin yüzüne baksam, aynı tiksindi tiksinecek ifadeyi gördüm.

of...
daha da bişi yazamıcam...
canım sıkkın, moralim bozuk!
çiftleri sevmiyorum!
dün gece evimizde iki tane çift vardı, erkenden yattım.
12 saat uyudum onlar yüzünden.
bugün de kendimi eve kapatmayı ve mümkün olduğunca çiftlerden uzak kalmayı planlıyorum.
tabi benim uyuz adam, bi atraksiyon yapmazsa :)

herkese öpüşmeli koklaşmalı, mıçmıç günler diliyorum..

sevgilisi olmayanlara da ville valo'nun resimlerine bakmayı öneriyorum :)


efendiiiimmmm...
sevgili hiwaltb tarafından ödüllendirilmişim!
gözlerim fln doldu, çok mutlu oldum!
ödülün adı sanı ne diyecek olursanız "1. geleneksel hiswaltb karpuz güzeli yarışması" nın 7 adet birincisinden biriyim!
ben daha ne isterim..
şu blog dünyasına gireli ne kadar oldu ki daha!
ama ne güsel günler, ne güsel saatler geçirdik beraber.
şimdiden işimin zirvesinde hissetmekteyim kendimi...
bu saatten sonra, "durmak yok, yola devam" düşer bize...
biz de seni seviyoruz hiswaltb.
gönül seni de ödüllendirmek ister...
sadece şarkıların bile, güsel bi ödüle değer...

burdan sana bi şarkı göndermek istiyorum...

12.02.2009

zor durumlar bunlar




allam!
bu; bugün yazdığım kaçıncı yazı buraya..
sen aklıma mukayet ol..
elemtere sübaneke...
şarkılar, türküler iyi hoş...
ve fekat ben hoş değilim okuyucu..
starsailor dinlemek istiyorum..
hatta onlardan biri olmak istiyorum..
şarkılarındaki piyano olsam da yeter bana..
biri bana gelsin, o da sensin okuyucu!




Nasıl bir yağmur yağmakta dışarda..
Hava aydınlanmadan kararmış sanki...
Ruhunu karartır insanın..
Fakat bugün inadına iyimserim, iyi ki müzik var ya..
Hakkaten bak..
Ne dinlersen, onu hissedersin...
İçim kığır kıpır..
Gerçi sabah 08,30 dan beri aynı şarkıyı dinlemekteyim peşpeşe..
Bana verecek pek çok şeyi varmış demek ki :)

Burda baraj dolulukları, ilk gündem maddesi...
%57’ye ulaştığı söylentisi dolaşıyor, istanbul barajlarının..
Herkes derin nefesler almakta..
Ve fekat, izmir çok zor durumdaymış, aldığım haberlere göre..
Uffff, yazın da pek sıcak olur orası...
Bu yaz izmir kokacak demek ki...
Cık cık cık....
11.02.2009

İtHaF

nasıl kızgınım sana, ey uyuz herif...
nasıl tirişka çıktın be!
kendime de kızgınım, bi o kadar..
neden seni seçtim ki ben, evcilik oynayacak?
neden seni içselleştirdim bu kadar?
bunca zamanlık oruca, neden seninle son verdim...

neyse; olan oldu...
kızsam da, köpürsem de; yapacak bişeyim yok..
bir hayat dersi daha bana burdan...
yok bundan sonra kimselere, sana yaptığım fedakarlıkları yapmak.
yok bundan sonra, sen dahil kimselere bu kadar anlayış...

ben her geçen gün biraz daha büyürken, bu konuda senin de bazı tecrübeler edinmenin zamanı geldi diye düşünmekteyim..
o güzelim yüzün, güzelim endamın; benim olmasa bile birilerinin işine yarasın...
bak içimi şimdi bile cız ettiriyor, güzelliğin...
umarım korkmamayı öğrenirsin, bu vesile ile; ilgi gösteren kadınlardan...
umarım seversin birini..
umarım o çok istediğin çocuğu sana vermesi için, bi kadın seçersin yanına yakınına..
o soğuk ve sert kabuğunun altında sakladığın korkan çocuğu başkaları benim kadar üzülerek görmesin bari..
kulağımda sesin ile bitiriyorum bu yazımı..
sana yazdığım ilk ve son yazımı..
"carmen"
10.02.2009

DUYURU

hayatıma girmek için kıçını yırtan erkekler...
ben kahvemi içerken, yüzünüzde barındırdığınız ebleh hayranlık ifadesini; tam da ben varlığınıza alışmaya başladığımda kaybedersiniz.
evime olan düşkünlüğümden ve huzura duyduğum ihtiyaçtan kıllanır; gelinliğimi dikip sizi beklediğimi sanırsınız..
ama benim evlenmek gibi bir niyetim yok!
varlığı ile bende hayranlık uyandırmayan birine "evet" demeye niyetim olmadığını, ilgili ilgisiz herkese beyan etmekten mutluluk duyarım..
ben sizin bildiğiniz kadınlardan değilim...
ben sizinle evlenmek istemiyorum!
bir kişi ile evlenmek istedim, o da başkasıyla evlendi..
konu kapandı..
bırakın artık beni!
9.02.2009

MiM

pek sevindim, keza hayattaki ilk mim'im bu benim :)
hiç vakit kaybetmeden yazayım dedim...

sevgili cesetizleri mimlemiş beni...
o da kuzu ile serzeniş 'ten almış bayrağı sanırsam...
ben de yazacağım, büyük keyif ile...
en sevdiğim şair'i...

ben pek şiirle arası olan bi tip değilim aslında..
en anlam veremediğim ifade biçimi aslında...
yazmasına herkes kadar kafiye tuttururum ama, başkalarının kafiyesinden de hazetmem pek...
lakin her insan evladı gibi, benim de direnemediğim bi kaç şiir/şair var elbet...
bunlardan biri Murathan Mungan'dan geliyor;

"Yalnız Bir opera"
ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
imrendiğin, öfkelendiğin
kızdığın ya da kıskandığın diyelim
yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
dile dökülmeyenin tenhalığında
kaçırılan bakışlarda
gündeliğin başıboş ayrıntılarında
zaman zaman geri tepip duruyordu.
Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,
biraz daha fazla sevdiğim,
biraz daha önem verdiğim.
Başlangıçta doğruydu belki.
Sıradan bir serüven, ratsgele bir ilişki gibi başlayıp,
gün günden hayatıma yayılan,
büyüyüp kök salan ,benliğimi kavrayıp, varlığımı ele geçiren bir aşka bedellendin.
Ve hala bilmiyordun sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
Bütün kazananlar gibi
Terk ettin....

aslında uzun, çok uzun bir şiir bu.. ama bu kadarını yazmayı uygun buldum..
isteyenler kısa bir gugıl araştırması ile ulaşabilirler...
ve bir tane daha yazmak istiyorum...

Tayfun Polat

Önce aşık oldunuz hep.
Sonra ağır geldim, Kaldıramadınız.
Bıraktınız,
Paramparçalığımın parçalarında parmak izleriniz.
Yoruldum kendimi toplamaktan.
Ama bıkmadım.
Gittikçe daha fazla kilo takılıyor barın ucuna
Ve puzzle gittikçe zorlaşıyor ...

ve Özer Bal

nasılsa öyle yaşanacaktı
söylenecek bi bahane hep vardır
ha günün ötesi, ha bugün yalnız
seni sevmek beni harcamak olmayacaktı
sana yüklediğim anlamları senmişsin gibi düşünme, aldanırsın.
sen, o anlamlarla sadece bende varsın
ben seviyorsam, sen bahanesin.

aslında bir şiir daha vardı Tayfun Polat'tan..
şiir okumaya başlamamın sebebi diyebilirim.
ama aklıma gelmiyor, seneler olmuş, açıp da bakmayalı, ihtiyaç duymayalı, ne mutlu...
ezberimden de uçup gitmiş..

deneyeceğim yine de, sürçü lisan edersem affola

yalnızca öngörmenin gereksiz olduğu,
sadece bilinen bir olasılık var o kadar..
bir tane kadın yok..
bir kadını herşeye yetmesini bekleyecek zaman yok..
ses var, söz yok..
bir takım kadınlara kendini veriyorsun.
alabilecek bir şeyler bulduğun tüm kadınlara, alabildiğin oranda.
canın aşkın sevgilin herşeyin yok,
kadınlar var; bu kadar...

sanırım hepsi bu..
var aslında olmaz mı?
pek çetrefilli mevzu bu..
yazdıkça yazası geliyor insanın...
lakin durmalı bi yerde...
bunu da yazdıktan sonra

içimden şu zalim şüpheyi kaldır
ya sen gel, ya beni yanına aldır...

ismet özel'di yanılmıyorsam..
lütfen eser sahipleri beni bağışlasınlar...
bu hafıza ile buna da şükür...

sıra geldi, bayrağı devretmeye..
çok kişiyi zan altında bırakmayacağım.
ama bu konuya en uzak gördüklerimden isteyeceğim.
madem taahhüt ettin tanınmadan yazmayı, aç bakalım kendini bir de bu tarafa diyeceğim..
buyrun efem...

chu chu sensei
hiswaltb
mühendis-i geyik
otobus maceraları

mimlendiniz :)
merakla da beklemekteyim, by the way...
sevgiler, saygılar..

ne güsel bi oyundu yahu....

herkese şiddetle tavsiye ederim....

aklınca zeka küpü bir erkek ile, hakkınca zeka küpü bi kadın arasındaki 15 yıllık evilik muhasebesi...

hafızasını kaybetmiş olan adam, karısına hayatını hatırlatması için taleplerde bulunur..karısı da, geri çevirmez bu teklifi; anlatır da anlatır... fakat adam zeki ya... aslında yalan söylemektedir. her bişey domuz gibi hatırlamaktadır. karısının kafasındaki ideal yaşamı anlattığının farkındadır. oysa bir tartışma anında kafasına karısının vurduğunu bilmekte, nedenini öğrenmeye çalışmaktadır... yer mi kadın bunu, yemez elbet.. ütopyasını anlatır durmadan. adam en sonunda, bildiğini/hatırladığını ima eden şeyleri bir bir dökülmeye başlar..

önce balayı tatilinin yerini kaçırır ağzından, sonra gerisi çorap söküğü gibi gelir. kadın kendini suçlu ve zor durumda hissetmektedir.. mi acaba :)
adam suçladıkça üste çıkar, adam bağırdıkça daha çok bağırır...
üste çıkar, üstte kalır...
neticede kadının kıskandığı için, kocasının kafasına sert bir cisimle vurduğu; aldatılmaktansa katil olmayı tercih ettiği ortaya çıkar.
kocasını çok sevdiği, onu başka kadınlarla düşünmenin onu ne hale getirdiği konusunda uzun bir de tiradı var hatta :)
neticede adamın haklı olarak girdiği kapıdan, oyunun sonunda kadın haklı olarak çıkar.
kocasını terk eder...
15 yıllık evliliğini bırakıp gider.
adam sahnede tek başına ağlamaktadır.
yaklaşık 7 dk süren gözyaşı seli esnasında; adam kendisini öldürmeye çalışan karısını ne kadar sevdiğini ve ne yaparsa yapsın hep haklı (!) olduğunu anlar...
ve kadın bu aydınlanmasnın bitmesini bekler gibi, o anda eve geri gelir.
kocasının yanına yaklaşır ve adam, karısına 15 yıl önceki gibi bir aşkla yeniden evlenme teklifi sahnesini oynar..
kadın da kabul eder :)

suçlu bir kadın ile haklı bir erkek arasında başlayan oyun, suçlu bir erkek ve mağrur bir kadın arasında sona erer...
kadın deli gibi sevilmekte, erkek çılgın gibi pervane olmaktadır...

"hayat" dedirtir insana..
hayat, heyhat!



info : Haluk Bilginer

Vahide Gördüm


7.02.2009

HayaT

hayat ne acayip, vapurlar felan; di mi ya?
yağmurdan mıdır, olası çamurdan mıdır bilmem; ruhum kapanı kapanıveriyor...
hayatı irdeleyip şaşırıyorum bol bol..
sanırsın yaş 17...
iş var, güç var...
"hayat akıyo be kızım, kaldır poponu" diyorum ama, o popo kolay kalkacak gibi de durmuyo...
popomla aram bozuk bi süredir...

eskisi gibi olsun istiyorum herşey... ben hala hayat acemisi bi genç kızcağız olayım ama "ben bilirim herşeyleri" havasında gezeyim; herkes de yesin...
hayran kitlem olsun istiyorum yine...
nereye gitsem peşimden gelsinler...
susadığımda bir şişe şaşal uzatsınlar...
oysa kendime küstüm usta..
kendimden kaçıyorum...
bu yollar çok meşakatli, yürürken zorlanıyorum.
herkes kızdan kadına evrimleşirken, ben tersini oynuyorum.
bi kere doğru bi yol seçsem, apışıp kalcam zaten kendi kendime..
düşün artık, ne kadar yalnızım :(
4.02.2009

iTiRaf

diyelim ki....
bi adama karşı bişiler hissediyosun...
ama bu hislerini sölemek için erken diyosun...
karşısında mal gibi oluyosun, konuşamıyosun...
bişi istese de yapsam diye, ağzına bakıyosun...
annenden hergün yeni bi yemek tarifi öğrenmeye çalışıyosun....
napıcan, içinde mi tutucan?
hayır!
içte patlayan hislere son!
yazın rahatlayın..
kim bilecek sen kimsin, kime aşıksın?

evet itiraf ediyorum..
sevgili uyuz adam...
burdan sana sesleniyorum...
sana çok aşık oldum ben!
evimde olmanı, akşamları eve giderken sana ne pişirsem diye düşünmeyi çok seviyorum...
yemeklerimi yerken yüzünü izlemeyi de seviyorum..
çayını koymayı, terliğini getirmeyi...
elinde kumanda ile koltuğa yayılmanı, saçma ve ucuz filmlere bayılmanı, kahkahalarla gülmeni seviyorum...
şiveli konuşmanı, çekingen olmanı da seviyorum...
sadece tuvalete gitmek için yerinden kalkmanı ve sen giderken arkandan bakmayı seviyorum.
heybetini seviyorum ya...
sadece istiyorum ki, yakın ol bana biraz daha..
komşu çocukları gibi ayrı ayrı oturmaktan sıkıldım ben...
yanıma otur ya da beni yanına çağır istiyorum..
saçımı fln sev, arada alnımdan öp; ne bileyim..
kazık kadar herifsin, bunları da ben mi öğretcem sana aaaaaa...

hoh, rahatladım..
bunları yüzüne söyleyemezdim, ama şimdi sölemiş kadar hafifim...
herkese de şiddetle tavsiye ederim..
sevgiler, saygılar...
3.02.2009

SaBaHLaR oLMaSıN

amaaaaaan, sabahlar olmasın be ya..
ne güsel içtik eğlendik dün gece, sefamız olsun..
twist de yaptık, halay da çektik..kültürel şoklardan ambelasyonlara gark olduk... asimile olduk, bana mısın demedik...
çünkü pastanın yanına bi kase çileğim vardı.. bi de şarabım yanımda... çok güzeldi dün gece..
bana bişi çıkmadı ama, buna kim şaşırdı ki :)
alla alla :)

ps: gugıla "sabahlar olmasın" yazınca malatyalı ibrahim çıktı, fenalardayım..
koymuorum resim fln..
2.02.2009

BeNDeN KaçMaZ

hani şu sözünü ettiğim bi uyuz adam vardı....
hani yanına gitmiştik arkadaşla da, benim aklım orda kalmıştı....
hani beni kahve içmeye çağırmıştı da, Panda hasta diye gidememiştim...
hani buluşup sarhoş olmuştuk...

heh, işte o adam varya...
:) :) :)
1.02.2009

#$%&*

yersiz yurtsuz şekillerde, enerji doluyum yine..
ama bu ters tepen türden..
o kadar kızgınım ki, enerji olarak çıkıyor bünyeden..
ne şekilde kullanacağım da bana kalmış...
mesela benim çeneme vurdu..
pazar günü çalışmak zorunda kalırsan, üstelik bi de senden başka herkes 2 saat kalıp eyvallahı çekip giderse...
ben katil olmayayım da, hamas mı olsun?

bana bak okuyucu..
hiç bi masraftan kaçınmadım, yaslı matemli günlerimde sana şekil yaptım...
şarkılar kodum, yan tarafa..
anket yarattım, en yaratıcı yerimden..
ama sende ne bir minnet, ne bir katılım aşkı...

bu gidişle senlen bozuşcaz..
zaten sinirliyim, agresifim fena halde...
pire için yorgan yakar, güneşi balçıkla sıvarım..
ayaanı denk al...
 
MüTeveLLi HeYeTi © 2009. BaLıK GöZüNDeN İNeK!