15.12.2012

ToZ

bi yerden sonra eskiye dönüyor insan, başa sarıyor..
yeni gelenler, eskide kalanlar kadar güzel olmadığında belki..
belki eskidiğinde herşey, daha zararsız olduğundan..
nasılsa sonunu bildiğin şeyden korkmana gerek olmadığından...
ya da artık sana zarar veremeyeceğini bildiğinden..

daha gençken, daha küçükken; ya da daha cesurken kısacası..
bir cesaretle denemişsin..
yara da almışsın, yalayıp yaraları iyi etmişsin..
bir şekilde düşe kalka da olsa bu güne gelmişsin..

bu saatten sonra garantisi var mı, iyileşeceğinin o kadar kolay?
kemikler bile daha kırılgan değil mi, yaş ilerleyince..

yüzlerce kez geçtiğin yolların, her virajını bilirsin..
illa manzara lazımsa, tanıdık patikalarda gezinmek lazım..
safe and sound...

Bir tren yolculuğu öncesi, yerde satılan şapkalardan ister çocuk; babası alır ve trene binerler..
Tren hareket eder.
Çocuğun başı sürekli dışarıdadır. Babası "yapma, şapkan uçacak" dese de aldırmaz çocuk.
Baba da şapkayı çocuğun başından kapıp, arkasına saklar...

- Baba, uçtu şapkam!
- E uçar tabi oğlum, söyledim ben sana..
- Ama baba ya..
- Eğer bundan sonra hep sözümü dinlersen ve söylediklerimi yaparsan, getiririm o şapkayı ben sana..
- Gerçekten mi, hadi baba!
- Dön arkanı o zaman ve söz ver bana..
- Söz baba!
Çocuk arkasını döner, babası usulca koyar şapkayı başına. Sevinçten gözleri parlar çocuğun ve dönüp arkasını, açık camdan fırlatıp atar şapkayı...
- Hadi baba gene yap!


hepimiz "büyümüş çocuklar" ız..

vakti zamanında, peşinden koştuğu hayalleri olan, "olmak istediği kişi" olmaya çalışan..
olmadığı, olamayacağı kişiler gibi davranan..
iyi yalancılardık..

hayatımız roman olacaktı..
yaşadıklarımız kıymetli...

bizi anlamayan ailelerimiz vardı, hayal gücünden yoksun..
ruhları olmayan, dünyaya 40 yaşında gelmiş..

oysa bizim hayallerimiz vardı, attığımız her adım özel..

bizden başka kimse yaşayamazdı bu özel anları..
sadece biz ve o an yanımızdaki bir kaç şanslı kişi daha..
bizden başkası anlayamazdı, içimizdeki eşsiz ruhu..

bizden başka herkes, içi boşaltılmış patates çuvalıydı..





hayat bizi büyüttü..
şimdi anlıyor muyuz, ninelerimizin siyah beyaz fotoğraflara bakarken döktüğü göz yaşlarını..
annelerimizin gençliklerinde ne kadar güzel olduklarını..
babalarımızın nasıl da yakışıklı..
birbirlerine aşık olduklarını, aşk için risk aldıklarını, aldıkları bu risk ile hayatlarını karartmayı göze aldıklarını?

o gencecik çocuk halimizle dinlediğimiz her şarkı bize yazılmıştı..
hala içinizde bir yerleri acıtırken o nameler, farkında mısınız şimdiki gençlere hiçbir şey ifade etmediğinin?
ve müzik diye dinledikleri o gürültüden keyif almadığınız için sizi ruhsuzlukla itham ettiklerinin?




sezen aksu'sun bir şarkısı vardı..
"anneni daha sık anımsıyorsan, hatta anlıyorsan"
daha sık anımsıyor, daha sık anıyor, hatta anlıyorum..

aynı hataları yapmaya gerek var mıydı bu farkındalığa ulaşmak için, onu anlayamıyorum..
1.11.2012

BaZeN

durup düşünmek lazım bazen, hatırlamak..
bazen de; acıyacağını bilsen de, hatalarınla ve geçmişinle yüzleşmek lazım..
çok hatalar yaptık, çok da doğru şeyler..
bizi biz yaptılar; iyisiyle, kötüsüyle..

tüm o yaşananların ardından "kim" olduğunu hatırlayabiliyorsan..
kaybolduğun yerlerin izini sürecek takatin var ise şayet..
birilerine küserek ve dahi pişman olarak geçtiyse ömrün;
yalnızlıklardan yalnızlık beğendiğin gün ve gecelerde; kendi gölgene basıp sendelediysen ıssız sokaklarda...
tüm o küskünlüğünün, zamanın zerre umurunda olmadığını görürsün...
biraz daha büyürsün, büyümenin yaşı olmadığını öğrenirsin..

buyurun..






29.10.2012

PaSiF

ne çok özeniyorum, kendini bir şeylere coşkuyla kaptıran ve apansızın o şeyin parçası olabilenlere..
oysa bende hiç yok o coşku..
içimden hiçbir şey yapmak gelmiyor..

tam bir cumhuriyet kadını olmakla iftihar etmekle birlikte, cumhuriyete sahip çıkanların yanında saf tutamıyorum..
dünyanın en güzel yerlerinden birinde yaşıyor olmama rağmen, yaşadığım yakın çevreyi bile gezip görmek istemiyorum..
kendim için iyilikler getirecek şeylere, bir gayret asılamıyorum..

pasif direnişçiyim adeta..
var gücümle kendime direniyorum..


4.09.2012

PoT



çok eskiden, ben taaaaaa Edirne'de okurken; oda arkadaşım sebebiyle bir takım ağır abilerle kantinde çay içmiştim günün birinde.. iyi çocuklardı aslında :) neyse...
böle esmer kara kuru bi çocuk vardı içlerinde.. geçmiş gün, adını hatırlamıyorum.. hoş hatırlasam da buraya yazmazdım zati :)) neyse, ehliyetini mi gösteriyodu bana hatırlamıyorum. bi şekilde şekilsiz vesikalıklarından birini gördüm bu arkadaşın.. kara kuru böle, tipsiiiizzz... "marc anthony'e benziyomuşsun burda" dedim. o da doğal olarak "o kim ki?" dedi... ben ise kendisine "ya yok mu şu tipsiz, aids' liye benzeyen adam" dedim. ve o anda masada soğuk bir rüzgar esti :)) herkes önce bana, ardından da çocuğa baktı.. ben çok sonra farkettim kırdığım potu.. "çok yetenekli, latin asıllı bi şarkıcı; sevdiğimiz bi abimizdir" diye kıvırmaya çalıştıysam da pek fayda ettiğini söyleyemeyeceğim.. o günden sonra da bi daha görüşmedik zaten :))

pot kırma konusunda bazı ulaşılamaz, akıl alamaz yeteneklerim vardır; sözün özü :)) gerçi bizde bu genetik. bu huyumu annemden almışım sanırsam.. babamın anlattığına göre iş yerinde bir gün üç adet kel adamı karşısına oturtup içinde "hem kel hem fodul" , "kelin merhemi olsa kendi başına sürermiş" gibi içinde kel geçen ne kadar atasözü varsa ihtiva eden bir konuşma yapmışlığı varmış :))

annem diye söylemiyorum, bunun komik olduğunu bile farkedemeyecek kadar iyi niyetlidir kendisi.. yoksa saf mı demeliydim :))


27.08.2012

İsYaaaaaN!!!

takip ettiğim bazı moda blogları var.. hani DIY denen zımbırtıları paylaşan.. bakıyorum, özeniyorum.. ama bi yandan da düşünmeden duramıyorum.
yahu arkadaşım, senin işin gücün yok mu? bütün gün o çantaya zımbalayacak boncuk ara, bu tişörte takacak kılçık ara.. hadi buldun, gel bi de onları hazırla.. valla aklım almıyor.. hem astarı yüzünden pahalıya gelecek, hem o kadar zaman kaybedeceksin çarşıda pazarda, hem eline iğneler saplanacak saatlerce onları yapayım diye uğraşırken... neymiş; kendim yaptım, aman ne güzel oldu.. bırakın bu işleri ya...

uyuz olduğum başka bir güruh daha var ki, bu konuda sessiz yandaşlar bulacağımdan oldukça eminim. sürekli bakımlı dolanan kadın kısmısına uyuz oluyorum! bi insan nasıl makyajsız sokağa çıkmamayı başarır? evde otururken bile nasıl sürekli güzel görünür? biz insanlar evde, artık dışarda giyilemeyecek şeyler giyeriz di mi? dizi çıkmış eşofmanlar, rengi solmuş tişörtler felan.. ama yok, bu kadın kısmısının evde giyecek hello kitty li pijama takımları olur.. üstüne basmaktan ezilmemiş pofuduk terlikleri.. saçları her daim pırıl pırıl parıldar ve üstelik de dümdüz olur.. yanaklarında allah vergisi bir allık pembeliği... bu kadınları asla kaşı çıkmış göremezsiniz. saçları sanki hiç yağlanmaz.. o fön de hiç bozulmaz anasını satayım! elleri her daim manikürlü, ayakları ise pembe pembe, adeta bebek ayağı...

çarşıda pazarda görsen bakmaya tenezzül etmeyeceğin kıyafetleri de pek yakıştırır bu kısım kendine.. 3 liralık  civciv sarısı tişörtü alır, laci skinny kot ve kahverengi fularla kombinler.. fönlü saçları ve manikürlü elleriye arz-ı endam eder!

kadının güzelliğini kıskandığımdan değil anacım, ona yapcak bişi yok.. ama bu insan bütün zamanını güzelleşmeye mi harcamaktadır? 30 yaşımı geçtim, yüzümde hala sivilce çıkar benim mesela.. manikürüm en fazla bi hafta dayanır... saçım banyodan sonra akşamına yağlanır, fönümün ömrü 1 saattir.. gözümde makyaj durmaz, dursa da onunki gibi doğal olmaz..  bi sürdüğüm ojeyi de bozulana kadar silmem mesela.. hatun her gün başka oje sürer.. yahu kırmızı ojeyi bulaştırmadan nasıl siler de yerine rakı beyazı sürer?

kaldı ki bu kadınlar 50 derece antalya sıcağında nasıl terlemez?

uyuz oluyorum anlıyor musun; uyuz!!!
10.08.2012

FeNaLıK

bu yaz, bu Antalya sıcağı; beni fena vurdu a dostlar..
bütün gün evde, PC başında oturuyorum. karşımda vantilatör (ki onsuz nefes alınamıyor), dizi izleyip oyun oynuyorum..
evet; ben de sıkıldım bu hayattan ama yapacak başka bişi de yok.. denize gitmeye kalksam, ne yapıcam bi başıma.. zaten denizi de sevmem pek.. en fazla yarım saat oturabiliyorum kumsalda.. sonra fenalık geliyo.. denize girsem de maximum kalabilitem 5 dk.. yüzemediğimden sanırsam :))
haftada iki gün okula gidiyorum, en azından orası klimalı :)) ama geri kalan 5 gün böle heba olup gidiyo işte..  bişiler okuyayım desem, elimde saçma sapan bir romandan başkası da kalmadı, okunmadık.. eh, yeni kitap alacak bütçem de olmadığından :((

yani buranın kışından nefret ediyorum evet.. sürekli yağmur, ısıtma sistemsiz bir ev, akmayan sıcak su felan.. ama bu sıcak da hiç çekilmiyor.. artık kış mı gelse ne? hem okul da açılır.. yorulsam bile en azından meşgul olurum.. değil mi ama.. böle insan kendini acayip işe yaramaz hissediyor..

bu arada sürekli ingilizce dizi izlediğimden ( altyazılı tabii ki, o kadar da değil :p ), artık kafamda pek çok cümle ingilizce cereyan etmeye başladı. mesela az önceki cümlede "işe yaramaz" yerine "useless" yazmamak için kendimi zor tuttum :))

17.07.2012

ÖzGüVeN

ben bu şarkıya "özgüven şarkısı" diyorum..
bu nasıl bir özgüven hakkaten ama ya :))
"severse soldan, silerse sağdan, inersin hoppaa; dönerse gözüm.
daha bunlar ne ki, göreceklerinin yanında; anca kalır önsözüm"

takdir ediyor, ne zaman canımız sıkılsa dinliyoruz.. :)))


Leonard Cohen geliyor!
19 Eylül günü İstanbul'a Cohen geliyor ve ben bu defa kaçırmıyorum..
bundan bi kaç sene önce (tam hatırlamıyorum) gelmişti.. param olmadığı için gidememiştim.. o zaman öylesine içime oturmuş, öylesine beni benden almıştı ki; yıllardır çalıştığım halde bi Cohen bileti alacak kadar parayı bulamadığım için kendimden ve hayatımdan nefret etmiştim.
üstelik (takdir edersiniz ki) adam yaşlı! o kadar korkmuştum ki, dünya gözüyle göremeden göçüp gidecek diye..

neyse ki öyle olmadı! Cohen tekrar geliyor İstanbul'a ve ben bu defa aldım biletimi.. hem de Antalya'da yaşarken! hem de taaa 19 Eylül'de yapılacak konserin biletini, Temmuz'un 3'ünde aldım!!!

inşallah konser olmadan adama bişi olmaz.. yoksa artık kendimden şüphe etmeye başlayacağım.. bir uğursuzluk, bir beterlik var bende diye :))

Cohen konseri hayalimi gerçekleştirmeme azıcık kaldığına göre, "ölmeden önce yapmam gerekenler" listesinden bir maddeye tik atabilirim demektir. sirada başka başka hayaller, başka başka yapmazsam ölürümler var :)))

Burdan buyurun!!


27.05.2012

"BeN"LiĞe ÖvGü

doğumgünüm bugün benim..
belki başkası olsa, yaşlandığı için kutlamak istemez..
evet yaşlanıyorum..
ama içimden taşıyor mutluluğum!

attığım her adım, aldığım her nefes; beni biraz daha yaklaştırıyor mükemmelliğe...
yıllar yılı yaptığım her yatırımın parsasını topluyorum bir kaç yıldır..

beni ben yapan herkesi sevgiyle anıyorum..
yediğim her kazığı, döktüğüm her gözyaşını, tuttuğum her eli, sevdiğim sevmediğim her insanı...

ben bugün buradaysam...
etrafımdaki herkes bana hayranlıkla bakıyor ve sevgisini göstermekten çekinmiyorsa..
güveniyor ve sık sık gülümsüyorlarsa; sevildiğim kadar, sevilmememin de etkisi var bunda zamanında..
o günlerde beni sevenler kadar sevmeyenlere de teşekkürü borç bilirim.

"beni anlamıyorlar" diye üzüldüğüm insanlara da teşekkürler..
onlar beni anlamadıkça, ben yalnızlaştım..
yalnızlaştıkça, kendimle kaldım..
müzikler dinledim, romanlar okudum, bir başıma filmler izledim, parkta uzun yürüyüşler yaptım..
sergiler gezdim, konserlere gittim..

onlar kocaman bir grup halinde oldukları yerde uygun adım sayarken; ben kendimi sırtladığım gibi yukarılara taşıdım..

bugün sohbetimden keyif alan herkesin, onlara bir teşekkür borcu var sanırım :))

beni hemen her konuda söyleyecek sözü olan, entellektüel birikimli, güzel görünümlü muhteşem bir kadına çevirdiniz. o günlerde küstüğüm aynalar, bugünlerde en yakın dostlarım benim.. yüzüme bakmaya da doyamıyorum, yüzümün gerisindekilere de..

ben!
bir kadının sahip olması gereken her şeye sahibim!
bir insanın müteşekkir olması gereken her şeye müteşekkirim..
güçlüyüm; ruhum bir herkül...
kendine yetebilen, başkalarına taşabilen, içi boyundan büyük bir hatun kişiyim...

teşekkürler annem...
beni yarattığın ve ne olursa olsun yanımda durduğun için..
yüzümü gözümü siyahlara boyayıp, ergen triplerimle eve sarhoş geldiğim günlerde; grunge modasını takip edip yine de benimle aynı dili konuştuğun için..

teşekkürler kardeşim..
hayatın her dakikasında dimdik yanıma durduğun için.. her ayağım takıldığında, elimden yakaladığın; her ayağın takıldığında elimi tutup sana ablalık yapmama izin verdiğin için... hayatta hiçkimseden, senden öğrendiğim kadar çok şey öğrenmedim ben!!!

teşekkürler baba...
daha 18 yaşındayken bizi bırakıp gittiğin için...
şu hayatta ne olursa olsun yalnız olduğumuzu ve bizi koruyacak kimsemizin olmadığını bize tecrübe ettirdiğin için.. sayende birer amazon kadını olduk... ve 13 senedir, hiç kimseden medet ummadan, kendi başımızın çaresine bakmayı becerdik..

ve teşekkürler dünya..
bana; şu anda müteşekkir olduğum ve her sabah şükrederek uyanmamı sağlayan bir hayat verdiğin için..


1- asagidakilerden hangisinin ne alakasi var

a) sen telafisi olmayan en büyük hatam benim
b) sen terapisi olmayan en büyük hastam benim
c) sen teravisi olmayan en büyük hacım benim
d) hiçbiri
e) hepbiri

2- argonun izotopu 13 tanedir.neonun allotropu 8 tanedir. vedat özdemiroglu ise bir tanedir.isbu sartlar göz önünde tutulursa turnasol kagidina asit damlatirsak kagidin rengi ne iken ne ola?

a) maviyken kirmizi olur.
b) lacivertken sklamen olur.
c) yok öyle sklemem miklemem bu laboratuarda herkes sorumlu.
d) ne diyon? ne konusuyon?
e) beyler lütfen susalim.kimya nezih bir ilimdir.


3- bir genç kıza günde ortalama 27 kişi evlenme teklif etmektedir. bunların bir kısmının zaten evli olduğu düşünülürse, amaçlarının gönül eğlendirmek olduğu açıktır. normal şartlarda bir gönlün eğlenmesi 48 saat sürdüğüne göre, kızın abisinin günde ortalama 10 adam dövmesiyle bir yıl sonunda kaç bekar adam dayak yememiş olur?

a. 42 adam
b. 570 adam
c. birkaç iyi adam
d. sadece, dünyayı kurtaran adam
e. hepsi

4- a kentinden yola çıkan bir çift katli otobüs, b kentine vardığında tek katlı olmuştur. aynı anda ç kentinin f ilçesine bağlı k nahiyesinden yola çıkan bir midibüs ters yöne girerek hız sınırını geçmiş ve p ülkesine gitmiştir. her iki aracın saatte 90 kiloamper hızla yol aldığı varsayılırsa, iki aracın t şarampolünde karşılaşmaları ne zaman gerçekleşir? 

a. 2001 sonbaharı
b. 2001 ikindi vakti
c. 2013 milenyumu
d. 2008 bir pazar sabahı
e. hepsi

5- birbirini birkaç kez kesen iki doğrunun arasında mutlak bir gerilim vardır ve bunları barıştırarak üçgen oluşturmak isteyen üçüncü doğrunun çabaları boşunadır. matematikte bu kurala ne denir? 

a. hakinen metodu
b. prenses stephanie prensibi
c. tuğrul abi yöntemi
d. buruşma yöntemi
e. hepsinden biraz

6- bir sınıftaki 32 öğrenciden 18'i hem ingilizce hem almanca, 12'si hem fransızca hem almanca, 6'sı ise hem italyanca hem de yine italyanca ve ispanyolca bilmektedir. bazen kimin ne söylediği anlaşılamamaktadır. bir de şu var, bu sınıf hangi ülkededir ki kuzum? 

a. dingiltere
b. ispiyonya
c. ithalya
d. ütopya
e. hollanda (nedir layn)

7- bir üçgenin dik kösesi o kadar uzundur ki, bu üçgen zaman zaman prizma, bazen de beşgen gibi görünmektedir. buna geometride ne denir? 

a. hipoteneffüs
b. müthiş yanılsama
c. yalan
d. hipopotem
e. hepsi

8- bir göle dört bir yandan maya çalınmaktadır. o gölün sulak bir arazide yer aldığı üşünülürse ve çalınan mayaların toplam ağırlığının 340 hektogram olduğu da hesaba katılırsa gölün derinliği ne kadardır? 

a. dört basketbolcu boyu
b. dört basketbolcu + bir cüce boyu
c. 40 dekametre
d. göl maya tutmaz
e. hepbiri

9- mahmut ile nedim'in yaşları toplamı 303'tür. mahmut henüz ilkokula gidenküçük bir çocuk, tosun bir yavrucak olduğuna göre nedim'in kaplumbağa olma olasılığı kaçtır? 

a. 100 hektar
b. bir miktar
c. bilinmez
d. yoktur
e. hiç yoktan iyidir.

10- bir duruşma salonuna beş kapıdan tanık girmektedir. bunlardan birkısmının bir başka kapıdan çıkıp gittiği ve bir kısmının ise yalancı tanık olduğu düşünülürse kalan iki tanığın, sanığa olan uzaklıkları ne kadardır?
 
a. 30 dekametre
b. 815 mililitre
c. 40 haramitre
d. 102 hektomirmiç
e. hepbiri

11- sir ernest waikiki (1764-1836) iskoçyalı bir matematikçidir. bir bilim adamının keşfettiği ölçünün adi nedir? 

a. pütükare
b. megakuku
c. ikilitre
d. hektokukla
e. yedi cüce
f. hepbiri

12- bir köprüden bir eşşek dört dakikada geçmektedir. köprü yıkıldığında aynı eşşek, aşağıdaki çağlayana yedi dakikada düşmektedir. eşşeğin sahibi, öldü sandığı eşşeğine iki buçuk yıl sonra bir reklam filminin çekiminde rastlamaktadır. buna göre, köprünün bağladığı iki belde aşağıdakilerden hangisidir? 

a. gudikköy - şahbaz yaylası
b. gudikköy - pa ovası
c. kübikköy - şahbaz yaylası
d. titizköy - şahmat vadisi
e. hepbiri

13- bir sınavda 140 soru sorulmuştur. bu sorulardan en az 100'ünün yanıtı "c" şıkkıdır. "c" şıkkına böylesine yüklenilmesine trigonometride ne denmiştir? 

a. öklitusomania
b. soruları cevat hoca hazırlamıştır.
c. ne var, nesi varmış c şıkkının
d. hadi ordan
e. yapmayın beyler, hiçbiri...

14- ahmet bir işi 9 günde bitiriyor. mehmet ise aynı işi 43 günde bitiriyor. o da yarım yamalak, tam bitmiş de sayılmaz yani. mehmet kadar sorumsuz lakayt bir adam olamaz. haaa eğlence olsun , mehmet hemen devreye girer. ama iş deyince kaçar. bu durumda ahmet ile mehmet beraber çalışırlarsa o işin akıbeti ne olur?

a ) ahmet mehmeti üçüncü gün kalasla döver.
b ) ahmet işi bırakır, yük gemisine kaçak olarak binip nikaragua'ya gider.
c ) mehmet hepimizi şaşırtıp işi 5 saatte bitirir!
d ) mehmet , ahmet'i de kendine benzetir , o iş yıllarca bitmez.
e ) hepbiri

15- bir baba , yaşları 5,8 ve 33 olan üç çocuğuna 120 milyon lira harçlık vererek yaşlarıyla orantılı olarak bölüşmelerini istemiştir. 33 yaşındaki büyük çocuğun (ismini soracak olursanız ragıp'tır) paranın büyük kısmını alacağı açıktır. bu yaşta hala babasından harçlık isteyen bu kişi , işi daha da azıtıp iki kardeşine toplam 2.500.000 tl bırakıp geri kalanını almıştır. bu problemdeki babaya matematikte ne denir? 

a ) etkisiz eleman
b ) çaresiz eleman
c ) ragıpsal eleman
d ) ikinci evliliğini yapmış eleman
e ) herbiri
http://mutevelliheyeti.blogspot.com/2012/05/yumurta-kap-sorunsal.html yazımın güncellemesidir.

evde temizlenecek ve yıkanacak bir şey kalmamasından mütevellit; mecburen tezimin başına oturdum.
kapağını hazırladım.
iç kapağını hazırladım.
beyan kısmını hazırladım.
önsözünü yazdım.
içindekiler formatını hazırladım.
sayfa düzenlemelerini yaptım.

ama hala içerikle ilgili tek kelime yazmadım :)))
hazır şu tez işine soyunmuşken, buraya yazdığım yardım çığlığını bir de google'a yazayım dedim. amanın, parayla tez yazan siteler buldum. "akademik kadro, bilimsel hede, istatistiksel hödö" fln diye adamlar bayaa reklamlarını koymuşlar.. yahu; bu suç! yüksek lisans ya da doktora tezi dediğin şey, öle birine yazdırılır mı? bir de bunu yapanlar akademisyenler!! yani bu işin ustaları..

gerçi niye yapılmasın, anasını satayım? çalışıyorsun zaten bir yandan.. e hayatın normal gidişatı var bir de.. vakit kalmıyor pek başka şeylere.. tez yazmak dediğin öle ilhamla olan bişi de değil, roman yazmak gibi.. sayfalarca makale okumak, onları imbikten geçirmek (baaak!) fln gerekiyor.. bir de benim gibi tüm kaynakların yabancı olursa, bir de işin yoksa onları çevirmeye çalışmakla uğraş..

durum böyle olunca; ya akademik kariyerinden fedakarlık edeceksin, ya hayatının gidişatını boşvereceksin; ya da basacaksın parayı yazacak adamlar.. basacaksın parayı derken; az buz birşeyden de bahsetmiyorum haaa.. bi site ana sayfasına yazmış, "5000 TL nin altında bütçesi olanlar bizi boşuna meşgul etmesin" diye.. yuh! 5000 tl ye araba alırım ben be!

bir de akademisyenlerin açısından bakmak lazım olaya.. özellikle araştırma görevlileri için, hayat çok zor.. araştırma görevlisi ne demek zaten? görevi araştırmak olan kişi :)) neyi araştırıyor peki bu kişi? hocasının (Dr., Doç. Dr., ya da Prof. olabilir) yayınlarını tabii ki! sınavlarına girmek, sınav sorularını hazırlamak, sınav kağıtlarını okumak, derslerine girmek dışında; bir de adamların yapacağı yayınların literatür taramalarını da bu zavallı araştırma görevlileri yapıyor. e hal böle olunca, adamlar artık uzmanlaşmış zaten. bu bilgi birikimi ve el çabukluğunu neden paraya çevirmesinler.. zaten kazandıkları 3 kuruş para.. üstelik mesleki garantileri de yok.. doktora bitince kapının önündesin! Yrd. Doç kadrosu bulabilirsen ne ala! hangi şehir, hangi üniversite olduğu farketmez, topla valizini, yallah! ya bulamazsan!!!!

iki kişi bir tez yazsalar bir ayda; kişi başı 2500 eder ki, maaşlarından fazlası.. neden olmasın yani?

"bu suçtur!" diye başladığım yazımı, "helal olsun tosunlarıma" diye bitirdiğime inanamıyorum ya; hadi neyse  :)))
tez danışmanımdan "tezlerinizi temmuz sonuna bitirmek istiyorum" içerikli bir mail aldım. henüz tek bir kelime dahi yazmamış olmam sonucunda bu mail, bünyemde bir titremeye sebep oldu. tabii silkinmemin ve kendime gelmemin zamanı gelmişti artık.... ben de; elimde ne var ne yok topladım eve getirdim okuldan.. artık başlamalıyım dedim kendi kendime..

hala da diyorum :((

o günden bu güne evi baştan sona temizledim. 8 makine fln çamaşır yıkadım. tüm dolapları indirip herşeyi yıkadım nerdeyse.. uzun zamandır bekleyen işleri yapasım tuttu :)) hatta ölümüne nefret etmesem, ütü bile yapacağım; o derece...

noolur bana bir ilham, bana bi güç.. bana bi iman power!!!!

aksi takdirde 2 ayda yüksek lisans tezi nasıl yazılır? üstelik bir de yayın yapma mecburiyeti var artık.. ulusal ya da uluslararası bir yayın yapmazsam, tezim kabul edilmiyor!!!

2 ay yahu!
bu arada okulda da bir dünya iş, bir dünya angarya..
offfff....




1.05.2012

HaYaT

hayat; insana aynı anda hem iyiyi, hem kötüyü verebiliyor.. bir gözün ağlarken, diğerinin içi gülebiliyor..
velhasıl; acayip bir şey şu hayat..
bakalım daha neler göreceğiz?
22.04.2012

UyKu

bu saat oldu (02.03), hala uykum yok! nefret ediyorum böle olmasından!
oysa ben sabahları; erken olmasa bile, makul bir saatte uyanmak istiyorum.. ama tabii bunun için; erken olmasa da, makul bir saatte yatmak gerekiyor zannımca :))

belki de bilgisayar başında oturmaktan gelmiyordur uykum.. belki de yatağa yatsam, bebek gibi uyurum bi anda.. ama uyuyamazsam, fena.. çünkü yatakta dönüp durmak kadar tiksindiğim çok az şey var şu hayatta..

kendime bisiklet almaya karar verdim bu arada.. yazın; sabahları erken olmasa bile makul bir saatte uyanabilirsem, deniz kenarında zevk-ü sefa etmek için :))
15.04.2012

DüN - BuGüN

eskiden "yapacak bi sürü işim var ama canım sadece dizi izlemek istiyor delicesine" derdim.
şimdi ise "yapacak bi sürü işim var ama canım hiç bir şey yapmak istemiyor umarsızca" diyebilirim ancak..
dizi izlemek de, aptal facebook oyunları oynamak da istemiyor canım.. iyice loosera bağladım zannımca..
çok yalnızım be atom!
10.04.2012

O DeĞiL De..

kimsenin yazası yok ha.. farkediyorum ki, bloglara yazılan yazılar iyiice azaldı.. eskiden her gün yazanlar, şimdi ancak ayda bir felan.. ben de farklı sayılmam, eleştirmiyorum bu sebeple.. olmayınca olmuyor, bilirim :p insanın içinden gelmiyor, yaşadıklarını yazmaya değer bulmuyor vesaire.. ama yazmasam da, her sabah gazete okur gibi blog okurdum, onu yapamıyorum artık.. günlük rutinimi bozdunuz :)

bir de herşey aynı oluyor ya bir süre sonra.. "bugün kalktım, kahvaltı yaptım, işe gittim, çok çalıştım, eve geldim, yemek yedim, yattım, uyudum"   eee, peki ertesi gün? (copy, paste) dolayısıyla, yazma hevesi felan yok bünyede.. yine de okumak iyi oluyordu :)

aaa bak farklı bişi oldu dün, elektrikler kesildi :)) ama çok fena kesildi, tüm batı antalya'nın kesikmiş.. acayip fırtına vardı, ben bile bu cüsseme rağmen uçucam diye korktum.. o fırtına işte, elektrik şeysine zarar vermiş. dün akşam medeniyetten uzak bi gece geçirdik bu vesile ile.. akşam 20.30 sularında uyudum misal.. sabahın 7'sinde de uyandım haliyle... sonra da gün geçmek bilmiyo.. ama bi sürü dizim birikmiş onları izledim, güzeldi..

neleri izledim bak anlatayım (yazacak konu bulamayan bloggerın umutsuz çırpınışları)
* being human
* bones
* fringe
* grey's anatomy
* person of interest

evet evet, hepsinin yeni bölümlerini bu sabah izledim..çok güzeldi valla.. gerçi kendime yeni diziler edinmem lazım. çünkü böyle dizilerin yeni bölümlerini beklemekle hayat mı geçer? "dollhouse" izledim hunharca.. o da iki sezoncukmuş, bitiverdi hemen.. güzel diziydi ama.. "numbers" izledim bayaa bi, o da 5 sezondu.. aslında daha sezonu var ama çevrilmemiş. o kadar matematik terimli dizi de, orjinal izlenmez.. şahsen benim ingilizce seviyem yetmez yane :))

neyse işte, bak yine bi dünya şey yazdım.. aslında yazmaya üşenmese insan, bi dünya şey bulur yine de..
benim şimdi biraz ödev fln okumam lazım efendim.. bence siz de şu bahsettiğim dizilerden izlemedikleriniz varsa, başlayın bi tanesine.. ;)
hadi bakalım..
1.04.2012

Annem..

şu hayatta en çok annelerimiz karşısında çaresiziz...

ne acılarına yüreğimiz dayanır, ne hatalarını söylemeye dilimiz yanaşır..
tek bir gözyaşına dünyayı yakabileceğimiz tek insandır belki..
onu ağlatan birine beslediğimiz öfke ve nefret bizi şaşırtır..

insan annesine hata yaptığını nasıl söyler ki?
söylemezsen şayet, devam edilen hatanın doğuracağı sonuçlar?
söylersen; kırılan kalbi?
bir de ağlarsa karşında?
onun gözünden tek damla yaş akıtana ettiğin beddualar dönüp dolaşıp seni bulmaz mı?

durduğun yerde erir gidersin böyle işte..
kendini  yer durursun...
sussan, vicdan azabı..
konuştun da, ölümden beter..

bir gıdım akla ihtiyacım var şu anda..
ne yapmalıyım, üstelik bin kilometre mesafeden, elimden ne gelir?

annem hasta..
akciğer kanseri, hem de son evre..
kemoterapiye iyi yanıt veriyor, iyileşme şansı yok ama uzun ve kaliteli bir hayat şansı var..

sigara içmeye devam ediyor!
içmiyorum diyerek, herkese yalanlar söyleyerek..
gizli saklı gidip sigara alarak, pencerelerden sarkarak sigara içiyor..
leş gibi sigara kokarak içeri girdiğindeyse, içmedim diyor..

tükeniyoruz! parça parça eziliyor içimiz..
tüm o kemoterapi seansları.. sonrasında yataktan kalkamadığı acı dolu günler..
ağzına tek lokma koyamadığı, mide bulantısından uyuyamadığı geceler..
hepsi boşa gidiyor..
çünkü sigara, kemoterapinin etkisini yok ediyor..

anlatıyoruz, uzun uzun anlatıyoruz..
karşımızda çocuk gibi ağlıyor..
sadece susuyor..

biz de sadece susuyoruz..
biz sustukça, o sigara içmeye devam ediyor..
biz konuşunca çocuk gibi ağlıyor..

bu ne menem bi kısır döngüdür!
bir çıkar yolu, bir çaresi yok mudur?

annemizi kaybetmek demek, içimizden bir parçanın ölmesi demek..
bu düşünceye bizi yaklaştıran her eylem, içimizi kavuruyor!

insan çok sevdiği birinin iyiliği için, ona acı çektirmeyi göze alır mı?
almalı mı?

insan annesini ağlatmayı göze almalı mı?
olurum bazen ben böyle, sebepli sebepsiz..
her günkü gibiyken herşeyler..
her gün yaptıklarımı yapar dururken..
havam kararır, yağmur tıpırdar içimin damlarına..
içimin derinliklerine alkol sızdırmam gerekir..

böle zamanlarda; konuşmadan içebileceğim, anlatmadan durabileceğim, ıslak ıslak oturabileceğim yerler lazım gelir..
kendimi kapında bulurum...
paspasın bile yeter aslında, yüzsüzlük eder kapını çalarım..
masraflı da değilimdir, nevalemi yanımda taşırım..
hazırlıklıyımdır vesselam..
insan önce kendini bilmeli..

ben bir kanepenin ucunda, en az yeri kaplamaya gayret ederken, karşımda otur isterim..
içkime meze, hayatıma fon müziği ol diye..
konuşma lütfen.. lütfet sessizliğini diye yüzüne bakarım..
beni zaten tanırsın sen..

gözümden bazen yaş süzülür, silme diye beklerim..
gözümden akan yaşlar göğsümü ıslatmazsa rahatlayamam; bilirsin..
ne bir peçete uzat, ne de ağladığımı farket isterim..
sen bi otur önce, gerisini ben hallederim..

içince rezalet de çıkarmam, huyumdur..
sakince sızar kalırım, azıcık yer kapladığım kanepenin ucunda..
kaldırma, gözünü seveyim..
rahatlık değil derdim..
kaldırsan da muhtemelen kusarım, kendine iş çıkarma..

uyanınca giderim ben, bilirsin beni..
bırak içeyim, otur izleyeyim, sus dinleyeyim..
nasılsa geçer, tecrübeyle sabit..
evini değiştirme yeter..
orda kal...

bir sonraki gelişime kadar burda olduğunu bileyim.. zaten normalken çıkmam karşına..
arada beni idare ediver böyle; olmaz mı?



18.03.2012

TeYZe OLuYoRuM!!

bu ne kadar garip bir hismiş!
kuzenimin ve "kardeşim" dediğim arkadaşımın bebekleri oldu daha önce.. ama bu duygu daha garip, daha tuhaf, çok yabancı...
çok çok heyecanlı...
onlarda da sevindim, içim içime sığmadı ama..
bu sefer gerçek değil gibi.. 
bu sefer çok çok farklı!!!

ilk üç ay, düşük tehlikesi varmış bu işin doğasında.. o yüzden şimdiden hayal kurmayın diyor kardeşim.. ama insan düşünmeden edemiyor.. hayal kurmadan duramıyor!!
allahım!
sağlıklı sıhhatli olsun..
ne olur, herşey yolunda gitsin..
kasım ayında inşallah, yeğenimi kucağıma alabileyim!!
11.03.2012

ÖFKe PaTLaMaSı!!

neden facebook aracılığı ile aforizmalar yumurtlarlar ki?
öylesine sinir oluyorum!
sanki arkadaş listendeki insanlar senin ne yüce bir insan olduğunu anlayacak! ne kadar derin düşünen, ne kadar da da içli, hisli.. entel!!

bunlar bir de kısımlara ayrılıyorlar..
kendi mabadlarından aforizma uyduranlar; bir de film replikleri olur, şarkı sözleri olur, bu tip kaynakları emirlerine amade kullananlar..

" Bir sırrın sorumluluğunu,arkadaşıma vermeden önce,iyi düşünürüm!!!
Belki sandığın kadar ukala,belki de tahmin edemiyeceğin kadar mütevazıyım...
Biraz saklıyım,bazen yasaklıyım,kimseyi örnek almam,kimseye örnek olmam,arkama bakma.
"ASLA"demem.
KEşKELERİ SEVMEM...!!
Ben buyum MAZİMİ SİLEMEM GÖMERİM...!
YAŞANMIŞLIKLARI İNKAR ETMEM GÜLERİM..! "



bu örnekte olduğu gibi..
madem böyle laflar edeceksin, bari türkçen düzgün olsun!
bu ne ya...

belki de ben hatayı, öğrencilerimi facebook hesabıma kaydederek yaptım..
20'li yaşlarının başında, aklı yarım, fikri yamuk çoluk çocuğun aforizmaları ile kirleniyor hafızam! sinirim bozuluyor, içim sıkılıyor... ülkemin geleceğine olan inancımı yitiriyorum yahu! bu kadın da çocuk yetiştirecek, memlekete faydalı!!!







10.03.2012

ÖLMeDeN ÖNCe

ölmeden önce görmek istediğim bi kaç yer var..
bunlardan biri de grand canyon..





çünkü insan bazen, şu evrende ne kadar küçük olduğunu hatırlamalı.. böyle bir görüntü karşısında, sadece eziklik hissedebiliriz sanırım!!
MuaZZaM!!!!!
29.02.2012

HaL

hani böle yapman gereken çok çok fazla iş vardır, gözünde büyür..
nereden başlaman gerektiğini bile bulamadığın için, elin kolun bağlanır..
işler birikip zaman daralırken, sen öööle oturursun..

işte ben, tam o noktadayım :(((


HoPPaaaa :)))
15.02.2012

Bu SaBaH

                                      

istanbul karmış kışmış, çok şükür ki atmışız kendimizi sıcak memlekete.. burda yağsa yağsa yağmur yağar.. ama ne yağmak... ceviz büyüklüğünde taneli, baraj kenarında yaşar gibi gürültülü..

çok çok güzel geçen bir sevgililer gününün ardından, güsel başlayan bir sabahta; köpüşlerimi de alıp dışarı çıktım. normalde huyum değil köpek gezdirmek ama rica etti kocam, "kırayım mı yani" dedim kendime ve tüm üşengeçliğimden silkinip aldım elime tasmaları.. iyi ki de çıkmışım...
yüzünü çekingence de olsa gösteren bir güneş, bir taraftan da yavaştan sinsice yağan yağmur.. yumuşak bir hava.. içim temizlendi sanki...

okula geldim sonra, yolda yağmadı neyse ki... başımı sokmamı bekler gibi, bir başladı gözünü sevdiğimin yağmuru... açtım pencereyi, bana karşı üfleyen sıcak klimanın karşısından gürül gürül yağan yağmuru izledim.. yaşama sevinci doldum!


şimdi ise çalışmam gerekiyor.. çalışmak ister mi insan? bu kadar güzel duygularla dolmuşken içim, çalışmak istiyorum evet :))

herkese kolay gelsin efenim; özellikle de, karla sınanan bir memlekette yaşamak zorunda kalanlara...
12.02.2012

ÇoK BoŞ!

bu aralara hayatım öylesine boş, öylesine boş... hiçbir şey yapmadan yaşıyorum resmen.. içimden de başka türlüsü gelmiyor zaten.. ne evle ilgilenesim var, ne tezimi yazasım... ne okula gidesim var, ne çalışasım.. öyle, ortada takılıp salınasım var sadece..
manyak gibi dizi izliyorum.. sanki yapacak hiçbişi kalmamış gibi, vakit öldürmenin binbir çeşidini deniyorum.. sonra da yapmam gereken şeyler birikti diyip, nasıl olsa yetişmez havasında; daha da salıyorum..
aptal facebook oyunları oynuyorum ve işin ilginci, hayatta sorumluluk hissettiğim tek şey de onlar anasını satayım.. mesai yapar gibi, düzenli olarak kontrol ediyorum onları..
bana bir amaç lazım sanırım.. heveslenecek ve emek sarfetmemi sağlayacak bir amaç.. kaybettiğim şeyleri geri kazanmam lazım.. zira; hayat böle geçmez..
en manyak kadınlara aşık olursunuz..
en sıradanlarıyla evlenirsiniz.

en çok manyaklarla güler, en rahat onların yanında ağlarsınız..
yanında en ciddi durmanız gerekenlerle evlenirsiniz.

içip içip rezalet çıkarabilir, yataklarına kusabilir, sokaklarda naralar atabilirsiniz.
ağzına arpa suyu süremediklerinizle evlenirsiniz

bugün simsiyah giyinip, yarın pembelere bürünme ihtimali olanları seversiniz.
her daim kahverengi giyenlerle evlenirsiniz.

gelecek kaygısı olmayan, günlük endişeler taşıyanları seversiniz.
omzunuza kocaman bir gelecek yükü bindirenlerle evlenirsiniz.


sonra da; ayna karşısında uzamış sakallı silüetinize, mutsuzluğunuzun hesabını vermeye çalışırsınız.

hikayenizin emsalsiz olduğunu, hayatın size bi yerde madik attığını, lakin farkedemediğinizi anlatır durursunuz aynalara; olmaz ama, olursa soranlara..




yıllar sonra 'dış ses' in biri, hikayenizi başlıkta yazan cümleyle bitirir; ruhunuz duymaz.. Duysa da umrunuzda olmaz, "yazık iyi adamdı" sınızdır artık.........................




8.02.2012

KaRDeŞ ÖNeMLi

kardeşi olmalı insanın.. hiçbişi olmasa, hayatına tanıklık etmiş biri olsun diye, kardeşi olmalı.. çocukluğunu, ergenliğini, gençliğini, düğününü, çocuğunu, yaşlılığını görecek biri olmalı yanında herkesin. hiçbir arkadaş ya da yakın akraba yaşatmaz bunu..
kardeş farklıdır.. aynı dili konuştuğun, dünyaya karşı birlik olduğun, herkeslere kumpas kurduğun, iki olmanın bir olmaktan fazla olduğunu ilk öğrendiğin kişidir.. bir şişe su alıp, yarısından çoğunu ona bırakmaktır kavurucu sıcaklarda.. tek simit alabilip "ben zaten acıkmadım daha" demektir...
paran bittiğinde sıkılmadan isteyebilmek ve geri ödemek zorunda kalmayacağını bilmektir... "bugünlük" giydiğin kazağın artık zimmetine geçmesidir. özel günlerde saçını başını yapmak, kıyafetini düzeltmek, yanına kimseleri yakıştıramamaktır. insanın nasıl olup da katil olabileceğine inandığın anlar, birilerinin onu ağlattığı zamanlara denk gelmesi de tesadüf değildir.
30 yaşına da gelse, karşıdan karşıya geçerken elini tutmaktır.. giydiği herşeyi yakıştırmak, sürdüğü her kokuya hayran kalmak, onun dünya üzerinde yaşayan en muhteşem yaratık olduğuna canı gönülden inanmaktır. senden daha -iyi- olan tek kişinin o olduğunu sanmaktır. onun senden -iyi- olmasıyla gurur duymaktır.
bazen gölgesinde dinlenmek, bazen dinlenebileceği bir gölge sunabilmek için saatlerce güneş altında kolların açık beklemeyi göze almaktır..

canın sıkıldığında yüzüne küfredebildiğin, ertesi gün kahvaltıda yumurtasını soyduğun kişiye kardeş denir!
nice haksızlıklar, nice acılar var şu hayatta..
kardeşim ile oturduk bu gece ve kendi ailemizden başlayarak, geçmişe doğru gittik adım adım..
bizim görmemiz mümkün olmayan lakin tarihin çarşaf çarşaf yazdığı, bizim durumumuzda çarşaflara ne hacet bir geçmişi konuştuk..
ben bilerek apolitik kalmayı seçtim yıllar yılı; hala da öyleyimdir.. lakin kardeşim öyle olmadı, olamadı.. ben babamın genlerini, o ise anneminkileri taşıyor ne de olsa...

tarih; kim ne derse dersin, göreceli bir kavram.. nereden baktığınla o kadar ilintili ki.. bir an sol kolun inmemecesine havada uyumaya razıyken; diğer bir an "gereken buydu" nun huzurunda rahatlayabiliyorsun..ben rahatlayabiliyorum belki de.. omurgasızım çünkü :) ben, bana dokunmayan yılana ömür biçmeye hevesli olmayanlardanım.. ama taraf olmayı çok önce seçmiş olanlar, kafalarında taraf olma gerekçelerini çok çok iyi hazırlamışlar yıllar yılı... ben tırnaklarımı törpüler iken, onlar empatinin ..mına koymuşlar.. hesaplaşmışlar, düşünmüşler, uykusuzluklarla savaşmışlar.. nihayetinde bir taraf belirlemişler ve neden o tarafta olduklarına dair kapı gibi sebeplerini taşımışlar senelerce, "bi soran olur" diyerekten.. yılların tozlu sorusunu ancak benim kadar cahili sorar zaten.. o tozlu cümleler de ancak benim gibilerin üstünde parlatılabilir..

ben, sadece vicdanının pusulasını kıble almış insanım... empati yapamam ama gözlerimi kapatırsam yaşanmışı yaşayabilirim.. ben; insanı acısından tanıyanlardanım..acıyı çeken her kimse, eşittir benim için.. solcusu da, tartaklandığında yazıktır bana göre, sağcısı dövüldüğünde de.. türkü de acı kayıptır neticede, kürtü de.. insan ortak paydasında.. savaş mı? o savaş benim de değil, orada öldürülen 14 yaşındaki kız çocuklarının da değil..

bir gün rüzgar tersine döner; ordakiler gelir sizin çocuklarınızı öldürürse, aynı sessiz pasif tepkiyi vereceğim. çok üzülecek ve o günün şartlarına göre pek çok kişinin karşı çıkacağı lakin yazmazsam vicdanımın uykularımı rahat bırakmayacağı yazılar yazacağım buraya.. ha; o gün de, bu gün gibi rahat etmeyecek vicdanım; ayrı..
bugün bizim çocuklarımız gidip, onların çocuklarını öldürüyor; sonra onların çocukları bizim çocuklara misilleme yapıp can alıyor.. arada kadın ve çocukların canı yanıyor, hem de her iki taraftan.. bizim penceremizden bakılınca, ölümün tarafı olmuyor..

doktor ya da öğretmen olmak istiyoruz.. hepimiz, nerede yaşadığımızın ne önemi var?  sevgilimiz bize sürpriz evlenme teklif etsin istiyoruz, çocuklarımıza koyacağımız adlara şimdiden karar veriyoruz, perdeler beğeniyoruz evimiz için...

öldürülmek istemiyoruz!!
gerekçesi, nedeni ne olursa olsun.. emri kim verirse versin.. yaşamak istiyoruz biz.. dinlenecek nice melodi, okunacak nice şiir, yazılacak nice ilan-ı aşk mektubu var daha muhattabına ulaşmayacak..

bu savaşın tarafı hiç olmadı ki.. anne-babalarımız zamanında sağcılar ile solcular savaşmaktaydı.. bugün türkler ile kürtler savaşıyor.. o gün nasıl ki anne-babalarımız kaybettiyse en çok şeyi, bugün de kaybedecek olan biziz.. hayallerimizden başlayıp, bugünümüz ve geleceğimizle devam edecek kayıp envanteri.. kaybedilen her can; bir parça hayal, bir parça aşk acısı, bir parça gelecek kaygısı.. kaybedilen her can, bir umudu bu ülkenin; doğduğumuz yerin ne önemi var, arkamızdan gözyaşı dökecek anamız-kardeşimiz oracıkta beklerken.. yakılan ağıtların meali kaç yazar?
29.01.2012

where is my mind?

oturduğumuz yerde oturuyor ve hayatımızdan şikayet edip duruyoruz. yeterince çok kazanmadığımız, terfi alamadığımız, istediğimiz şehirde yaşamadığımızla ilgili konuşup duruyoruz. hoşlandığımız kişi bize bakmıyor hatta başkasıyla çıkıyor bile olabilir.. durduğumuz yerde ağlıyor ve hiç birşey yapmıyoruz.öte yandan şikayet ettiğimiz işimizi değiştirecek cesareti kendimizde asla bulamıyor, hoşlandığımız kişiye asla açılamıyoruz. hep bir "evdeki bulgurdan olma" korkusu.. evdeki bulgur!! oysa o bulgurdan meyhane pilavı olmuyor.. olsaydı bu durumda olmazdık.. bunu göremiyoruz.. "en azından bir işim var, karnımı doyuracak parayı kazanıyorum" diyoruz.. "tamam o kanepeyi çok beğenmiş olabilirim ama çok pahali be hacı.. onun yerine köşedeki dükkandan bi çekyat alırsam yatak olarak da kullanır kar ederim" diyor; hep vitrinden bakıyoruz. evet belki o bizim iki aylık maaşımız ediyor ama o kanepe olmadan asla evimiz istediğimiz ev olmayacak, bilmiyoruz.. istemediğimiz bir evde, istemediğimiz bir kanepede, istemediğimiz bir hayatın uykusunu uyuyarak ertesi gün gideceğimiz istemediğimiz işimize hazırlanıyoruz.

böyle böyle şizofren oluyoruz. yaşadığımız hayatın yanına, hayalini kurduğumuz hayatı da ekliyoruz. hayal kurarak başladığımız hadise, gerçeğe dönüşüyor yavaş yavaş. elde edemediğimiz her karşı cins ile hayallerimizdeki kişi sayesinde ilişkiler yaşıyoruz. ondan sıkılıyor bir başkası ile birlikte olmaya başlıyoruz. o hatıra birikiyor hafızamızda.. nefret ettiğimiz işimizi bırakıyoruz alternatif hayatımızda, yepyeni ve bol maaşlı bir iş buluyoruz. sonra onu daha büyük bir kariyer için bırakıp, bir yerlere müdürler olmaya gidiyoruz.. bu anı da birikiyor.. bir bakmışız, yaşadığımız tüm o boktan hayatın yanında bir de alternatif hayat yaratmışız. istediği kişi ile yürüttüğü güzel bir beraberliği olan, severek yaptığı bir işte çalışan ve güzel para kazanan biri oluvermişiz. evi istediği mobilyalarla dolu, istediği yerde oturan, istediği kadar kişinin ilahı olmuş, dostlarının gözbebeği...

sadece geceleri yatınca rüyaya dalmak ve mutlu uyumak için çağırdığımız bu alternatif hayat, gerçeğinden ağır basmaya başladıkça; daha fazla zaman geçirmeye başlıyoruz. daha sık çağırıyor, daha sık yüzümüzü güldürsün ister oluyoruz. daha sık çağırmalar daha sık güldürüyor yüzümüzü ama "cazibe hanımın gündüz düşleri"nden ibaret oluveriyoruz...dışarıdan bakan için gün içinde boş bakıp sırıtan salağın tekine dönüşüyoruz. insanlar bizi böyle gördükçe, saygı gördüğümüz o hayatı daha çok ister oluyoruz. bu kısırdöngü olarak hayatımızdaki yerini alıyor ve battıkça batıyoruz..

oysa dibe vurmayı da bilmeli insan.. kendi -hiç-liği ile tanışabilecek kadar cesur olmalı.. kendi hiçliği çok şahsına münhasır bir hadisedir hattızahında.. kim görebilir, kim hesap sorabilir ki? o hiçliğin derinlerinden korkmamalı.. ortada bir yerde; yarı şizofren takılıp nefessiz kalmaktansa, bi gayret dibe kadar vurup son çırpınış ile ayaklarını çırpmayı becermeli.. ya mücadele etmez, evdeki bulgurun peşine düşer, sonsuza dek daha aşağıları görmeden ama yukarı çıkma umudu da barındırmadan ortada yaşar gidersin; ya da  onca zamandır ortada bekleyip durmaktan boşalmış olan ciğerlerinin yarattığı yerçekimi ile dibe doğru gider, son bir gayret ile ayaklarını tabana vurur ve kendini yukarı itersin.. o itiş belki seni ancak başladığın orta noktaya kadar taşıyacak ya da belki en iyi ihtimalle yüzeye çıkarıp tekrar nefes almanı sağlayacaktır..

denemeye değmez mi?

bir kere varız bu dünyada.. gittiğimizde izimiz kalmayacak. hayatımız; bir kaç kişinin hatırasında gözyaşı, bir kaç kişinin dilinde fatiha olmaktan ileri gidemeyecek. ve biliyor musunuz, kimse hayallerimizi merak etmeyecek! anneniz, size isteyerek mi hamile kaldı acaba? babanız belki de kız çocuk/erkek çocuk istedi hep ve siz hayalkırıklığı idiniz.. belki siz doğduğunuzda babanızın hayatı ile ilgili yapmak istediği çok şey vardı ama sizin gelişinizle herşey rafa kalktı. belki anneniz, babanızı boşamaya niyetliydi; kendisini aldattığını öğrendiğinden beri.. ama sizin yüzünüzden bir ömrü kendini aldatan bir adama küskün geçirdi.. binlerce alternatif üretemez miyiz bu konuda?  şimdi bile yüzlercesini yazabilirim şuracıkta.. birileri hayallerinizi çalmadan, birileri için hayatınızı feda etmeye gözü kapalı razı olmadan; elinizden geleni yapın derim.. ölüm döşeğinde keşkeniz olmasın..

sevmediğiniz biri ile beraberseniz, yol verin gitsin.. hakettiğinizi düşündüğünüzü alamıyorsanız işinizde, alternatifleri değerlendirmekten bu kadar korkmayın.. hangi durum, şu anda yaşadığınız ömür törpüsünden daha acıklı olabilir ki!! alternatif hayatlarda mutlu olmaya çalışmayın, gerçeğini renklendirin..

dünyanın en boktan "hayatımızın kıymetini bilelim" hikayelerinden biri vardır, dinlediğimde zaman kaybı olarak baktığım ama sonra sonra kafama dank eden. kızın birine ideal erkeğini bulması için bir fırsat verirler ve bir apartmanın kapısına getirirler. derler ki her bir katta farklı özelliklerde bir adam var.. istediğini seç beğen al.. tek bir şart var; üst kata çıktığında, aşağıya inemezsin. kız ilk kata çıkar, çok yakışıklı bir adam vardır orda.. bir üst katta ne olduğunu merak ettiğinden yakışıklıyı pas geçer ve üst kata çıkar. o katta da hem yakışıklı hem de çok romantik bir adam bulur. ikinci katın ilk kattan daha iyi olması kıza umut verir ve acaba bir üst katta ne bulurum diye düşünüp merdivenlere yönelir. bir üst katta ise hem yakışıklı, hem romantik hem de çok zengin bir adam beklemektedir onu. yok artık der kız, daha ne olsun.. ama düşünmeden edemez, her çıktığım katta bir öncekinden daha iyisi ile karşılaştım, kimbilir en son katta neler beklemekte beni.. ve bir üst kata daha çıkar. son katta kendisini fakir, çirkin, kaba saba bir adam beklemektedir ve geri dönme şansı da kalmamıştır artık. o adamla evlenmek zorundadır.

hayatımız aslında bu hikayenin özeti gibi değil mi? az para kazandığımız için bir üst kata çıkarız ve daha fazla kazanma şansı sunulur bize.. merak ederiz bir üst katı ve orada hem iyi kazanılacak bir iş hem de hayallerimizin aşkı beklemektedir. bir üst katı merak etmez mi kim olsa??  işte %90 ımız merak ettiği halde "çok şükür" deyip o katta kalıyor aslında.. bir üst katta çok para, hayallerin aşkı ve başka neler bekliyor belki bizi.. asla öğrenemiyoruz.. elimizdeki yakışıklıyı kaybetmek istemediğimizden, yakışıklı ve zengin adamı kaçırıyoruz:. oysa denediği halde kaybetmek, hiç denemeden kaybetmekten daha cesurca değil mi? yarın bir gün ölüm döşeğinde, kendine hesap vermeye çalışırken "en azından denedim" diyebilmek o kadar önemli ki!!

kendinize; bu yetersiz ama güvenli hayattan daha fazlasını borçlusunuz! hatta sizin için hayallerinden vazgeçmek durumunda kalan anne babalarınıza da borçlusunuz bunu.. bir kere dibe vurmaktan hiçbir şey olmaz. yapılan ilk hatanın her zaman telafisi vardır.. hele de bunca yılı hata yapma korkusu ile sıfır hata geçirmiş sizlerin affedilmeye hazır bir öz geçmişiniz bile hazırdır.. bir hata yapın, vurun dibe, bakalım antremansız ciğerleriniz sizi yüzeye çıkarabilecek mi?
ama bir de çıkarırsa.. yepyeni bir hayat... hakkaten bak, bi düşün.. denemeye değmez mi???
akciğer kanseri..
küçük hücreli dışı, lenf metastazı..
cerrahi operasyon şansı yok..
kemoterapi-radyoterapi kombinasyonu..
yarın heyet karar verecek, nasıl olacağına..
cumartesi beyin için petscan.. o kadar da uzak metastaz var mı araması..

annem

9.01.2012

LüTFeN!!!

bir süredir kafamı hiçbirşeyle meşgul edemiyorum..
sabahtan akşama kadar pc başında oturuyorum, işe gitmediğim zamanlarda.. dizi izliyorum, oyun oynuyorum.. ama kafamı toplayıp hiçbişi düşünemiyorum..
düşünmek de istemiyorum aslında.. ne zaman düşünmeye kalksam, aklıma hep kötü şeyler geliyor.. hep en kötü senaryolar.. bu sebepten de rahat bıraktım kendimi.. boşluğa bıraktım..
zaten bişi kalmadı. yarın saat 14.00 civarında herşey belli olacak..
o zaman ne bişiler kurmama ne de herşeyin en kötüsünü düşünmeme gerek kalacak.. en iyisi ya da en kötüsü.. başımıza gelmiş olacak ve savaşmanın bir yolunu bulmamız gerekecek..
o süreçte zaten çok fazla düşüneceğim için de, şimdi beynimi nadasa bırakmanın bi sakıncası yok sanıyorum..

herkes yapayalnız aslında..
ne kadar da anlatsan derdini en yakınlarına, ateş düştüğü yeri yakıyor sonuçta..
e bir de biz.. ne kadar içimiz dağlansa da, yaşayan kadar etkilenmiyoruz sonuçta..
o nasıl geçirecek acaba bu geceyi? uyuyabilecek mi? nasıl korkuyordur kim bilir?

acılarımız bile bencilce.. "allahım bana bunu yaşatma" diye dua ediyorum günlerdir.. yine başrolde ben..
allahım, asıl ona bunu yaşatma..
ona bunu yaşatma...

pazarlık yapmaya kalksam, ortaya koyacak hiçbirşeyim de yok..
pazarlık yok..
çok içten bir yakarış sadece..
yarın o telefon çaldığında, bana iyi haberler duymayı nasip et..

8.01.2012

ÇoCuK

insan kaç yaşında tanışıyordu aşk acısıyla?

öğrencilerimin facebook'ta paylaştıkları şarkılar ya da ettikleri kelamlar; boylarından, yaşlarından büyük acılar taşıyorlarmış gibi...
bazılarında gülüp geçiyorum ama bazıları var, üzülüyorum...
kıyamıyorum, onlar daha çocuk...
bunları hissedemiyor olmaları lazım.. bu yaşta, daha bu kadar çocukken...
2.01.2012

Bu YıL

şimdi böle, dertler tasalar fln..
hepsi boş aslında.
hani derler ya "yeni yılda sağlık mutluluk"..
sağlık önemli..

ben her yılbaşı saat tam 12 olduğunda, yeni yıl için bir dilek tutarım.. gözlerimi sımsıkı yumar, ciddi konsantre olur ve derin bir nefes alıp yeni yılda olmasını istediğim şeyi içimden tekrarlarım.. hani evrene mesaj gönderme şeysi.. unutkan olduğumdan, her sene ne dilediğimi unuturum ama.. o yüzden bilmiyorum gerçekleşir mi, gerçekleşmez mi.. ama bu yıl sağlık diledim, göz kapaklarımı yırtarcasına yumarak.. umuttan ziyade pazarlık havasında.. daha bi yalvarır gibi..

annem iyi olsun..
başka herşey hallolur..
N'olur...

 
MüTeveLLi HeYeTi © 2009. BaLıK GöZüNDeN İNeK!