1.07.2014

Aydın Sorunsalı

Yurdum aydını böyledir işte...
İlgilendiği ya da ilgilenmek zorunda hissettiği bir sanat dalıyla ilgili bir şey kaleme almaya yeltendiğinde; sadece "kendi gibilerin" okuyabileceği bir şeyler çıkartır ortaya... Bunu da severek, isteyerek ve gurur duyarak yapar... Ona göre; yazısında kullandığı kelimelerin anlamını bilmeyen "alt tabaka" zaten onun yazısını okumasındır. Zaten de; sanat, sanat içindir..

Nuri Bilge Ceylan' ın Altın Palmiye'li Filmi "Kış Uykusu" hakkında bir eleştiri yazısı okumaya yeltendiğimde geldim buralara... Amacım, film hakkında biraz bilgi almaktı. Ancak ne haddime! Beni gidi alt tabakanın, o ağdalı cümleler ve dahi tumturaklı kelimeler arasında yolunu bulabilmesi zaten mümkün değildi!

"Aydın" olarak adlandırılan (ki bunu da doğru bulmuyorum ama) insanların, geneline baktığımızda; yüksek öğrenim görmüş, belki lisans üstü eğitim almış, edebiyatla ve güzel sanatlarla ilgili, eli kalem tutan kişiler olduğunu görürüz. Ancak "aydın" olmak için, bunlar yeterli midir? "Aydın" dediğiniz kişi, tam kelime karşıtı olarak; aydınlanmış/aydınlatılmış kişi anlamına gelmektedir. Nasıl aydınlanmış peki bu kişi? Bilgi ile elbette... Ne kadar çok şey bilirse, o kadar aydın mı yani?

Aydın demek, bakış açısı geniş insan demek bana göre.. İstediğiniz kadar okuyun! Enstitülerin kapısından inek girip öküz çıkan nice yiğit gördü bu gözler.. Okumakla aydın olunmuyor!

Aydın, yani aydınlanmış kişi; bir farkındalığa sahip kişidir bana göre.. İçinde yaşadığı coğrafya ekseninde, dünyayı anlamaya çalışan ve geniş bir perspektif ile dünyaya bakan kişidir. Yani dünyada sadece kendisinin ya da kendisine benzeyenlerin yaşamadığının farkında olan kişi... Bu konu döner dolaşır, nereye bağlanır; biliyor musunuz? "Benim oyum ile dağdaki çobanın oyu bir mi" meselesine...
Bu lafı etmiş kişi, Aysun Kayacı'dır; hatırlamayanlara hatırlatmış olayım. Aysel Gürel ve Müjde Ar ile yaptığı bir televizyon programında sarf etmiş idi bu vahim soruyu. Aysun Kayacı, hayatımıza -manken- sıfatıyla, magazin programları aracılığı ile dahil olmuş bir kızcağız. Bu programı yaptığı dönemde; özel bir üniversitede, yüksek lisans eğitimi almaktaydı bildiğim kadarıyla..
Az önce yaptığımız (ve aslında tasvip etmediğimiz) aydın tanımına uygun olarak, lisans üstü eğitimini sürdürmekteydi aslında...
Şimdi siz söyleyin, aydın mıdır bu kız?
Yaşadığı ülkeye yabancı, kendi insanına yabancı, herkese tepeden bakan, televizyon gibi milyonlarca kişiye aynı anda hitap edebilen bir medya organında bu lafı sarf edebilecek kadar toy..

Aslında Aysun Kayacı'nın, konuya girerken bahsettiğim (ama fazlaca dağıttığım) "Kış Uykusu" filmine eleştiri kaleme alan kişiden hiç bir farkı yoktur gözümde... İkisi de aynı derecede halkına ve coğrafyasına yabancı kişilerdir. Aysun Kayacı, dağdaki çobanı aşağılayarak kendini yüceltmeye çalışmıştır. Bu eleştiriyi yazan kişi ise, kullandığı kelimeleri anlayamayacak olan herkesi aşağılamaktadır.

Kış Uykusu filmi, "sanat filmi" olarak adlandırılan ve ülkemizde pek de rağbet görmeyen filmlerden aslında; tüm Nuri Bilge Ceylan filmleri gibi. Ancak altın palmiye ödülünü alması ve ülkemize gurur kaynağı olması münasebeti ile, halkımızın ilgisini çekmeyi başarmış (Aynı nobel alan Orhan Pamuk gibi) ve rekor sayılabilecek sayıda sinema salonunda aynı anda gösterime girmiş bir film.

Bu ne demek? Bu; filmin çok geniş kitleler tarafından izlenmesi bekleniyor demek. Sadece "aydınlar "değil yani, "alt tabaka" da izleyecek bu filmi.. İzleyecek ve gururlanacak...
Şimdi sen, aydın geçinen biri olarak; film ile ilgili kaleme aldığın eleştiride, filmi izlemesi muhtemel insanları uzaklaştırmak niyetinde misin? İnsanların aklına, "ben bu filmi anlamam" yanılgısı sokmaya mı çalışmaktasın? Vazgeçirmek mi niyetin?

Ben şahsen, ki kelimelerle de aram iyidir hani, bu yazıyı okuduktan sonra; filmi izlemek konusunda kuşkuya düştüm diyebilirim. Zaten Nuri Bilge Ceylan sineması, zor bir sinemadır. Süreleri uzun, sahne geçişleri yavaş, temaları karanlıktır. Olaylar yavaş akar, diyaloglar azdır ve bir olay değil, durum anlatılmaktadır. Zaten insan, NBC filmi izlerken sıkılmak ile sıkılmamak arasında gidip gelmektedir. (Kendi adıma konuşuyorum elbet) Bir de filmle ilgili böyle bir eleştiri okuyup, hiç bir şey anlamadıysam; o filme gitmem arkadaş! Neden kıymetli 3 saatimi, çok sıkılacağım ve kuvvetle muhtemel hiç bir şey anlamayacağım bir film için heba edeyim ki?
Gitti güzelim altın palmiyeli film...

Aslında bu "aydın sorunsalı" üzerine sayfalarca şey yazılabilir. Ancak buna ne sabrım, ne de niyetim bulunmakta.. Sadece bir ateş püskürme idi benimkisi..

Ama elbette, bu kadar yazmama ilham olan eleştiri yazısını sizinle paylaşacağım. Bakın bakalım; sizin kelimelerle aranız, benden iyi mi? Bakın bakalım; siz filme gitmek için iştah duyacak mısınız, bu yazıyı okuduktan sonra?..
Keyifli okumalar, ciciş biciş aydınlarıma :)))

İlgili yazı

2 yorum:

Godsyndrome dedi ki...

Filmi tabii ki bu şekilde anlatacaklar, çünkü ne yapacaklarını bilmiyorlar.Kötü deseler cannes jürisi tepelerinde duruyor, iyi dediklerinde de neyin iyi olduğu konusunda bi fikirleri yok.
Benim fikrim tabii ki git Altın Palmiye almış bir türk filmi her şartta izlenmeli ama NBC türk insanını kullanamıyor dünyanın sayılı fotoğrafçılarından bence ama içine türkiyeden birilerini ekleyip bi öykü yazınca karikatür haline geliyor herkes.Şahsen ben ne Aydın gibi neden aydın simgesi taşıdığını anlayamadığım bir Aydın gördüm ne öyle bir imam .NBC norveçli bir yönetmen olsa herşey çok makul olurdu. Vesselam Cannes'ın tapusunu da verseler her zaman Zeki en büyük Zeki (Demirkubuz)

PoLLy dedi ki...

Zeki forever gerçekten de sevgili godsy...
Zeki Dermirkubuz burnunu çekse izlerim ben şahsen!

 
MüTeveLLi HeYeTi © 2009. BaLıK GöZüNDeN İNeK!