Efenim; Çağan Irmak Beyefendinin, çığır açan eseri Issız Adam, Türkiye’den sonra Avrupa’ya da açılmaya karar vermiş. Pek çok Avrupa ülkesinin önemli şehirlerinde gösterileceğine dair duyumları, dün akşam ana haber bültenlerinde izledim. Türk sineması adına büyük, Çağan Irmak adına ise bir güvercin adımı olduğu kanısındayım. Yıldızı parlasın...
Benim konu ile ilgili endişem ise, daha filmin yankılarının ülkemizde dinmemiş olması... Bir girip, pir girdiği vizyondan; aylar geçmiş olmasına rağmen inmemiş, en çok izlenenler listesinde hala yer almakta olan bu naçizane filmin, yurdum insanını etkisi altında tutmaya devam ettiği bir gerçek. Yıllardır kimsenin adını hatırlamadığı kişiler, yeniden sahnelere döndü, bu film ile.. Filmin başrolünde oynayan kızcağızımının bir tiyatro salonunda, oyundan çok ilgi topladığına, ben şahsen şahidim mesela.
Şimdi bu film Avrupa şehirlerinde izleyici ile buluştuğunda, ya onlarda da benzer etkiler yaratırsa? Daha da acıklısı, ya hiçbir etki yaratmazsa? Türk milleti olarak, bu pek kıymet verdiğimiz filmin Avrupa’da hakettiği değeri bulamaması, yeni bir milliyetçilik buhranına yol açar diye korkmaktayım... korkunun da ecele faydası yok, farkındayım. Adam yapmış anlaşmasını, satmış filmi ecnebi memleketlerine.. ben ne kadar histeri krizi geçirirsem geçireyim, o gösterim yapılacak. Show must go on, a dostlar...
Benim asıl yazmak istediğim şey, İstanbul’da süren Issız Adam sendromu.. ben daha filmi izlememiş idim, çalıştığım yerde personelin sigara içtiği bir mekanda bir araya geldiğim şımşıkır bayanlardan ikisinin konuşmalarını dinlemiştim. İkisi de filmi izlemiş ve filmde esas oğlanın esas kızı götürdüğü barı pek beğenmişlerdi. Filmi izleyenler bilir, o bar “45’lik” isimli bir bardı. Seksenlere ait müzikler çalmakta, filmin formatına pek yakışmaktaydı.. çiftimiz orda nostaljiden nostaljiye savrulmuş, romantizmin doruklarına çıkmışlardı.. işte çalışma arkadaşlarım, bu bardan bahsedip, “ay ben çok merak ediyorum orayı” diyince, müdahale etme gereği hissetmiş idim. Gençliğinin büyük bölümünü, sonrasında evine komşu olduğu için çalışma hayatının büyük bölümünün akşam saatlerini orda geçirmiş bir insan olarak; bu masum bayanları korumak zorunda hissetmiştim kendimi. “aman” dedim. “sakın ha... orası orda gösterildiği gibi bi yer değil. Orası taksimin gelmiş geçmiş en leş mekanıdır. Film için biraz dekor yapmışlardır. Bu hayat ve giyim tarzı ile, canınız sıkılır orda; canınızı sıkarlar” dedim. Kızcağızların şok olduklarını hatırlıyorum. ( bayandan kızcağıza geçtim, dikkat )
45’lik, bilmeyenler için anlatayım; taksimin hakkaten sayılı leş mekanlarından biridir. Çok az aydınlatılan, bordo duvarlı olduğu için daha da karanlık görünen, küçücük bir mekandır. 20 m2 kadar bir alanın yan tarafına ekleme bir oda yapılmış, orası yiyişen gençler tarafından mesken tutulmuştur. Son 3 senedir fln arkadaki ardiye kısmını kullanıma açtılar.. 2-3 masa ve sandalye attılar, orda da içilebilsin diye. 45’like giderseniz, amacınız sadece içmek olabilir. Konuşamazsınız, çünkü birbirinizi duyamazsınız. Çok yüksek sesle müzik çalar, çalan müzik de çoğu zaman sert bir metal türüdür. Arada 90’ların pop şarkılarını da çalar. Desparado fln gibi pop ama, daha kötüsü değil. Kafan da güzelse, dans edersin, kimse dönüp bakmaz.. Zencisi beyazı, kardeşçe takılır; içki ucuz, ortam karanlık, mekan leştir. Son 1 senedir happy hour uygulaması vardı, akşam 7 ye kadar birayı 1,5 TL ye satıyodu, ben daha ne diyim?
Arada benim leş mekan isteğim artar. Genelde evden çıkmayan biriyim ama, bu istek dayanılmaz boyuta ulaştığında; 45’liğe giderim. Orda birlikte içmekten keyif aldığım birileriyle takılmak, benim için en ala sosyalleşme biçimidir. Zaten benim sosyalleşmeden anladığım, içmektir; hattızahında.
Geçen Cuma akşamı, arkadaş ile dışarı çıktık. Gittik Victor Levi’de yemek yedik, adabımızla şarabımızı içtik. Fekat beni içten dürten bişiler var. Dedim benim zamanım gelmiş. Soluğu 45’likte aldık. Kapıda iki ızbandut. Dedi ki “rezervasyonunuz var mı?” Dedim ben de “tabii ki yok, şaka mı bu?” herifin suratında mimik oynamadı. “rezervasyonunuz yoksa, alamayız” dedi. Yaşadığım şoku düşünebiliyor musun ey okuyucu! “dedim “senelerdir gelirim ben buraya, ilk defa böle bişi duyuyorum; kafan mı güzel senin? Bu mekana ne rezervasyonu?” adam bana boş boş bakmaya devam etti. Anladım ki, ciddi. Arkadaşla birbirimize bakakaldık. Gözümün önünden 1,5 liralık biralar, film şeridi gibi geçti... arkamızı dönüp, kıçın kıçın ayrıldık kapıdan... yıllardır her can sıkıntısında, her buhran anında, her parasızlığımda ve uzunca bir süre sebepsiz yere her iş çıkışımda gittiğim güzelim mekanın kapısından dönmüştüm. Artık hiçbişi eskisi gibi olmayacaktı! Zaten içerden ajda pekkan sesi yükseliyor, aman petrol diye yırtınıyordu...
Şimdiiii.... ıssız adamı şehirlerinin sinema salonlarında gösterecek Avrupa ülkelerinin sevgili yöneticileri, sevgili kolluk kuvvetleri... benim ve benim gibilerin yaşadığı bu zorluk sizlere ders olsun.. şehrinizde varsa bir 45’lik, dikkat edin.. leş mekanlara conconları doldurmayın. yoksa da böle bi mekan, vatandaşlarınıza hakim olun... bir de onlar tarafından işgal edilmek istemiyoruz...
Her horoz kendi çöplüğünde,; çok rica edicem ya...
Aaaaa ama!
2 yorum:
ben bu filmi beğenmedim, daha doğrusu abartılacak kadar güzel bulmadım. bizim milletinde ne görürse yapma huuyu olduğu için o mekana akın etmeleri normaldir. dolayısıyla mekan sahibide doğal olarak fazla para kazanmak ve biraz ciks gözükmek için bşiler yapıyo demekki. sen o mekana elvada de ve yerine yeni bir yer bul bence :)
ama söz konusu mekan, 45'lik yahu....
gençliğim, leşliğim...
ahhhhh benim canım komşu barım :(
Yorum Gönder