Bugün, çok uykum olduğundan olsa gerek; hiçbişi yapasım yok.
Ama bu kez evde tembel tembel yatmak değil, içimden gelen..
Bu kez, eskilere dönüş yaşamak istiyorum sanki..
Misal, şu saatlerde güneşten kısılmış gözlerimi “kadıköy karga”nın rutubetli karanlığına emanet edebilmeliydim .
Müşterisizlikten mütevellit, en sevdiği şarkıları çalan barmen ve benden başka da kimse olmamalıydı orda.
Masada tek başıma oturmalı, kaldırmakta zorlandığım bardaklardan biralar içmeliydim.
Biram bittikçe, bara gidip kendim almalıydım..
Müziğin sesi, iç sesimi bastırmalı; yorucu bir arınma süreci yaşamalıydım.
Bir süre sonra, kafamın güzel olmaya başlaması ile; daha çok içmeli, hemencecik sarhoş olmalıydım.
Dengemi muhafaza etmeye çabalayarak, çıkmalıydım bardan.
Amaçsızca yürümeliydim bir süre.
Eski sokakları arşınlamalı, tanıdık yüzler aramalıydım.. pek tabi, bulamamalıydım..
Üzülmeliydim..
Benden geçtiğine hükmetmeli, daha da hüzünlenmeliydim.
Yüzümün küçük göstermesi, içimde kopan fırtınaları küçültmüyor ya; attığım kahkahaların şenliği, içimi dışıma yansıtmıyor ya..
Aynen öyle...

Yaşı küçükken insanın, ne çok arkadaşı oluyor...
Nasıl da hiç yalnız kalmıyor...
Hiç dikkatinizi çekti mi, yaşlılar hep yalnızdır.
Tek başlarına ya da eşleri ile yaparlar herşeyi.
O da, eşleri sağ ise mümkün tabii.
Hiç de garipsemeyiz bu durumu aslında.. gözlerimizin çok alıştığı bir manzaradır çünkü, sorgulamayız...
Peki neden?
Gençken insan, o kadar rahat güveniyor ki insanlara...
Kendinden başka hiçbirşeyi olmuyor, savunması gereken. Ne paranın kıymeti oluyor o günlerde, ne sağlığın..
Ama yaşı büyüdükçe; zor kazandığı parayı harcamaya korkar oluyor...
Güvenip de paylaştığı sırlarını, başkalarının ağzından duyunca; konuşamaya korkar oluyor.
Sevgililer aldattıkça, arkadaşlar kazık attıkça yalnızlaşıyor insan.
Aynı hatayı bir kez daha yapmamak için, temkinli olmak diyor adına..
Alamıyor kimseyi, yanına yakınına...

İşte kalabalık gruplarla gezdiğim, şen kahkahalarımın inlettiği o sokaklardan; tek başıma ve sessiz sedasız geçmeliydim bu sefer...
Yalnızlığımdan ve sessizliğimden aldığım teyit ile, bir kez daha hükmetmeliydim benden geçtiğine.
Hatta gülüşerek gelen bir grup çoluk çocuktan da, özenle kaçmalıydım...
Ne neşelerine, ne de enejilerine tahammül edemediğimi saklamaya çalışarak...

Sokaklar boyunca yürüdükten sonra; aslında yalnız kalabileceğim, huzur bulabileceğim bir kuytu köşe aradığımı farkedip, irkilmeliydim....
Her nerede olursa olsun, sessizliğin sükunetini aradığımı anlayıp, daha da kaçmalıydım içime...
Evime dönmeliydim sonra...
Belki bakkaldan iki üç bira alıp, sessiz ve huzurlu evime dönmeliydim.
Sessizliğinin de, gürültüsünün de dozunda söz sahibi olduğum; istediğim kadar ısıtıp, istediğim kadar soğutabildiğim; ne kadar içeceğimi düşünmek zorunda kalmadığım tek yere...
Başladığım yere dönmeli ama farketmemiş gibi yapmalıydım...
Kürkçü dükkanı gibi değil de, harika bir butik otel muamelesi yapmalıydım evime...
Bu biraz kabulleniş, çokça da vazgeçiş...
Farkındayım ama...
Değilmiş gibi yapmalıydım...
Hayal bile kuramadığımı da itiraf edecek değilim, değil mi?







0 yorum:

 
MüTeveLLi HeYeTi © 2009. BaLıK GöZüNDeN İNeK!